Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mart '18

 
Kategori
TV Programları
 

İyi Günde Kötü Günde: Süreyya ve Faruk

İyi Günde Kötü Günde: Süreyya ve Faruk
 

İyi günde, kötü günde...


"Balonların unutturamayacağı sorun yokmuş, babam öyle söyledi. Barışabilir miyiz Süreyya?"

Ne güzelsin çocuk sen... Emir Boran. Kalbimize imza attın Süreyya'nın kırmızı balkonuna kalbinle bağlayıp uçurduğun kırmızı balonlarınla... Zaten, ancak bir çocuk kalbi iyileştirebilir tüm yaraları bu hayattaki, öyle değil mi?

Emir Boran'la hatırladık hepimiz dün gece, bir şeffaf kalpten akan gözyaşının çocuk kalbindeki korkuyu nasıl dondurup, o kalbi nasıl ısıtabileceğini yeniden...

Süreyya bir sabaha daha balonlarla uyandı. Umuda uyanır gibi... 

Ne güzeldir bir çocuk tebessümünü bir balonun imzasında hatırlamak. İstanbullu Gelin, dün gece yine bomba bir bölüme imza atarken, Özcan Deniz ve Aslı Enver sanıyorum hepimizi oyunculuklarına bir kez daha hayran bıraktılar.

Diziler, hayatın görünmeyen yüzünü hayata aktarırken, verdikleri mesajlar, anlattıkları konular itibariyle aslında zannettiğimizden çok daha büyük bir toplumsal misyona sahipler. Ekrana taşıdıkları her bir kare ile, topluma bir mesaj veriyor, eğitim düzeyi ya ekonomik durumu fark etmeksizin her birimizin zihnine ulaşarak yaşamlarımızın en azından bir bölümüne ayna tutuyorlar. Dizilere yerleştirilmiş bir aşkta sevdiğimiz adamı, bir ayrılıkta yaşadığımız bir aşk acısını, ölümde kendi kederlerimizi ve korkularımızı buluyor, hayal  kuran her bir oyuncuyla kendi yarınlarımızı düşlüyoruz.

Toplumun büyük bir çoğunluğu, özellikle de yeni nesil parlayan ruhlar, onlar gibi olmaya özeniyor. Şeffaf camlar, gece düşlerini süslüyor. 

Süreyya kadar aşık, Faruk kadar güçlü, Adem kadar öfkeli, Dilara kadar şevkatli, Teyze kadar deli, Osman kadar narin ve duygusal, Fikret gibi hayata kırgın suretleriz yaşamın içinde. Ya da onların suretinde kendimizden bulduğumuz her bir parça bizi ekrana bir parça daha yapıştırıyor belki... Bir cümle çalıp Süreyya'dan, kendi yaşamlarımızın aksini buluyoruz belki de...

Bu yüzdendir ki, İstanbullu Gelin, Süreyya'ya biçtiği rolle şu anda ekranda var olan ve kadını güçsüzleştiren pek çok yayına göre, çizdiği güçlü kadın portresi ile kalplerde taht kurdu. Gücünü aşktan alan tutkulu, inançlı, değerleri olan ve doğru bildiğini yaşama aktarmaktan geri durmayan bir kadın. Hayatın kurmaca planına kafa tutabilen nice kadınımız gibi... Yaşamına ışığı kalbinden aktaranlardan... Onlara ayna...

Hayatı tüm iniş ve çıkışlarıyla kucaklayan bu aile, dün pek çok sınavdan aynı anda geçti. Osman kendi yüzleşmesinin yürek hançerleyen girdabını, Fikret kendi kırgınlığının yara bandını, Adem kendi öfkesinin yangınını taşıdı ekranlara.

Süreyya ve Emir mi? Onlar bize, çocuk olmanın güzelliğini anımsattı dün akşam. Ne kadar güçlü olursak olalım, hayatın karşısında her birimizin içinde taşıdığı bir çocuk saklı olduğunu, o çocuğa kaç yaşında olursak olalım, bir çift şeffaf gözyaşı ve biraz samimiyetle yeniden kavuşabileceğimizi anlattılar. Hayatın içinde sıklıkla unutmaya yüz tuttuğumuz bu gerçekle gülümsettiler bizi.

Aslı Enver, duru oyunculuğu, adeta yaşadığı sahneleriyle pek çok kadına bu hayata tek başımıza geldiğimizi, bir gün tek başımıza ayrılacağımızı hatırlatırken, özlemin hepimzi birleştiren bir duygu olduğunu da gösterdi. "Ben annemi hep özlüyorum ki, sadece bazı günler daha fazla özlüyorum." derken, annemi bir yıl önce kaybetmiş ben, gözyaşlarıyla eşlik ettim ona. Söylediklerinin gerçekliğini bilerek... Çünkü anneler asla ölmezler... Sadece bazı günler, yokluklarını daha fazla hissedebiliriz, ama hep bizimledirler aslında.

Esma Sultan rolüyle beni dizinin en başından beri kendine hayran bırakan değerli oyuncu İpek Bilgin, dün gece de mimiklerinden beden diline, ifadelerinden ses tonuna, yine mükemmeldi. Eski zaman kadınlarının asaletine bunca ihtiyaç duyduğumuz günümüz dünyasında, tüm hatalarına rağmen ailesinin ardında kale gibi duran bu kadının karşısında şapka çıkartmak gerek.

Seneler evveldi, sevgili Özcan Deniz, bir Çeşme sahilinde alçılı ayağıma imza attığında, bir gün bu satırları yazarken, oynadığı bir dizideki aşık olduğu kadının suretinde kendimi bulacağımı hiç düşünmemiştim. Şimdi biliyorum ki, en ünlüsünden en sıradanına, hepimiz aynı gerçekliğin farklı aydınlıklarından ibaretiz. Faruk Boran karakteri, bugün pek çok kadının ihtiyaç duyduğu adam gibi adam karakterini ekrana taşımak üzere kurgulanmış olsa da, zaman zaman düşünmeye başlamadım değil, acaba gerçekten ilerleyen bölümlerde onu da hafif bir sorgulamadan geçirecek miyiz diye... Öyle ya da böyle, hep lider olmak onun suçu olmasa da, belki de bir parça işbirliği, güvenle tüm aile ilişkileri daha farklı olabilirdi. Ama sonuçta Teşrik-i Mesai senaryo ekibinin işine de karışmak olmaz, değil mi? 

Sözün özü, dün gece yine keyifli birkaç saate imza attık. Aranızdan bu yazıyı okuyanlardan, İstanbullu Gelin olanlara ve olmayanlara, hepinize selam olsun...

Balonları gökyüzüne uçurmayı unutmadığınız bir hafta sonu dileğiyle... İyi günde ve kötü günde, siz hep gülümseyin.

 
Toplam blog
: 34
: 999
Kayıt tarihi
: 22.03.18
 
 

18 Haziran 1985 İzmir doğumludur. İlkokul,ortaokul ve lise öğrenimini Özel Çakabey Koleji'nde tam..