Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ağustos '11

 
Kategori
Siyaset
 

İyi günün dostu zor günde nerede?

İyi günün dostu zor günde nerede?
 

Ayrılıkçı söylem en sonunda ağzındaki baklayı çıkarttı: Özerklik ilan etti. Siyaset de pek çalkalanmadı. Kendi aralarında bile bölünmeler başladı. Van'da düzenlenen eğitim kampı ne gibi sonuçlar doğuracak yakında ortaya çıkacak. Yine aba altından sopa gösterilmesi gibi bir çaba içine girildiği çok açık. Böyle bir gerginli ''kardeş türküler'' yanında kendinden menkul ''demokratlık'' nitelemesi ile nasıl bağdaşıyor, ben anlayamıyorum. 

 

Anlaşılan 1970'lerde yaşanılan kurtarılmış, köyler, mahalleler, dağlar ve şehirler gibi yeni bir tasarı üzerinden gidilerek çok daha geniş bir oluşum yoluna girilmiştir. Ülkemiz ne yazık ki yıldan yıla daha güvenli olmaktan çıktı. Kimileri kendisini 1910'ların Çarlık Rusya'sı içinde görüyor olmalı ki en akıl almaz sinsi saldırı yöntemleri ile özellikle Güneydoğu Anadolu'da toplum huzurunu bozmaktan, teröre övgüler düzmekten ne utanıyor ne de arlanıyorlar. Turizm alanlarında da patlatılan bombalar; tarihi destekçileri Batı kamuoyunca çok tepki çektiğinden o yörelerde eylem konulmuyor. Çünkü ola ki bir Batılı turist de sinsice patlatılan bir ilah ile vurulur ise vay başlarına geleceklere. Bu bakımdan sürekli olarak güvenlik merkezleri ile kimi sivil hedefler arkadan vurulmaya çalışılıyor ha bre. 

Açılım sarmalı da ne yazık ki içi hiç bir biçimde ilim, kültür, eğitim, tarih, müzik, dil bilim, anlam bilim yanında gelenek göreneklerimiz yönlerinden doldurulamadığı için yanlış değerlendirilmiştir. Bu süreçte terörün tırmanışa geçtiği de görülüyor. 

 

2005'te başlatılan bu sarmal sürecinde ne yazık ki 1970'lerde ilk tohumları atılan Moskova yanlısı Marksist-Leninist ayrılıkçı ''halklara özgürlük'' söylemi ile ''Doğu'nun geri bırakılmışlığı'' yoğun bir bölücülük biçiminde gelişmeye başlamıştır. 

Bu sürece Batılı emperyalist güçlerin gizli ya da açık destekler verdiğini yetkili yetkisiz herkes biliyor ve ekranlardan bangır bangır da dillendiriyor. Bu işin içinde yedi düvelin olduğunu ve özellikle ABD ile İngiltere'nin yurttaşlarımızı biçen terör örgütünü kurdurduğunu da Bülent Orakoğlu'nun söylemleri çerçevesinde yine ekranlardan duyduk. 

 

Sanırım bu konuda devlet arşivlerinde pek çok belge vardır. Bu kapsamda pek çok klinik çalışmalar yanında bazı itirafçıların söylemiş oldukları da çözümler konusunda olduğu kadar Doğulu yurttaşlarımızın çocuklarına, gençlerine sahiplenmeleri konusunda pek çok ip ucu verecektir diye düşünüyorum. İnanın dağlarda yaşayan binlerce genç ile Mahmur Kampı adı verilen yerdeki yurttaşlarımızın içine düşürüldükleri durumun vebalinden, gelmiş geçmiş hiç bir yönetim kurtulamaz. Toplumsal ve kültürel tarihimiz ile siyasi tarihimiz de bunu yazacaktır. ALLAH sonumuzu hayr'eyleye... 

 

Balık baştan kokunca işler ayağa düşer...Kardeşi kardeşe kırdırmayı insanlık ve demokratlık sanan zavallıları da içine alan terrör odakları temizlenmez ise korkarım bu cennet vatan çok çok karışacak. 

Bunu görebilmek için 60, 70, 80, 90 yaşında olmaya gerek var mı? Olaylardan dersler çıkartılmıyor mu? 

Güzel ülkemizde kimilerine göre TERÖR değil SAVAŞ var ise (uzman değilsem de aklımca) karşı tarafın yani kendisini ''muharip taraf'' olarak nitelendiren cephenin haber merkezi bir an önce susturulur; komuta merkezi ortadan kaldırılır. Filmlerde bile genç yaştaki yönetmenlerin yapılması gereken de budur dedikleri bir iş bu. Sanırım bu konuda askeri kanat ile siyasi kanat pek anlaşamıyor otuz yıldan bu yana, değil mi? 

Terörist başı içeriye atıldıktan sonra kimileri yan gelip yattı da mı böyle bir tırmanış vuku buldu teröristlerce yoksa topyekun bir ihmal ve kabahat içinde birbirimizi mi kandırdık? Kapalı kapılar ardında neler döndüğünü bilemediğimizden otuz yıldan beri ya sabır deyip duruyoruz. 

Gelelim olayların başka yönlerine: Hani biz din kardeşi idik? Hani aynı kardeş türküleri söyle; birlikte ağlayıp birlikte gülen etle tırnak gibi ayrılmaz birer candık? ''Cane cana cana, işte meydan ey; iyi günün dostu zor günde haney'' türküsü eşliğinde haykırdığımızda neden topluca durdurulamıyor terör? 

 

Bence durdurulur. Önce demokratların hak hukuk, insan hakları ve demokrasi kültürü sınavından geçmeleri gerekir bence. Sonra da klinik çalışmalar ile bazı kişilik sorunlarının kamuoyuna duyurulması gerekir ki terör odaklarına hiç bir yurttaşımız düşmesin... Bir de terör için yardım ve yataklık yapanlar ile teröre övgü yaparak insanlık ve yurttaşlık suçu ilemeye kalkışanları hiç mi hiç affetmemek gerekmektedir. Bu öyle bir kişilktir ki kendiis perde arkasında saklanarak; konu komşusunun bebelerini dağa sürecek, sokaklara dökecek, şom ağızlılık yaparak nutuklar atacak, öyle mi? Böyle bir ülke durumuna sürüklenmiş olabiliriz. Bu da çok açıktır ki yönetimlerin merhametlerinden ve belki bir gün vicdana gelirler de bin pişman olarak evlerine dönerler diye, az da olsa işleri alttan almalarına bağlanabilir. Ne ki bugün şunu anladık: Kendilerini büyük bir kurtuluş savaşı içinde gören kimi demokratlar ile kimi gerillalar, bu gibi uysalığı pek anlamıyorlar. Çünkü onlar kendilerince geliştirdikleri siyasi söylemlerini dayatarak ''özerk olmak'' istiyorlar. 

 

Başbakan Erdoğan bu konudaki tavrını çok veciz bir biçimde açıklamıştı: Bizden iyi niyet beklemesinler. PKK silah bırakmadan operasyon bitmez 

 

Başbakan Tayyip Erdoğan on beş gün kadar önce bir Cuma namazı çıkışı gazetecilerin Silvan yakınlarında (13) askerin PKK saldırısı sonucu öldürülmeleri ve BDP'nin 'demokratik özerklik' ilanına dair sorularını cevaplarken şöyle diyordu: 'Kötü niyetli davranışlar bizden hiçbir yerde iyi niyet beklemesinler'. 

BDP'nin özeklik açıklaması için de: 'Onlar da siyasi uzantıları da. Biz onların siyasi uzantılarına iyi niyetimizi her zaman gösterdik' şeklinde devam etti. Erdoğan: 'PKK silah bırakmadıkça operasyonların durmayacağını'belirterek 'Türkiye'de Kürt sorunu yoktur, PKK sorunu vardır' dedi. Erdoğan geçtiğimiz yıllarda da üstüne basa basa söylemiş olduğu gibi: 'tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet' anlayışının değişmeyeceğini de kaydetti. 

 

Bana göre Başbakan Erdoğan, bu sözleri ile artık sabrının taşmakta olduğunu anltmaya çalışmış ve terör konusundaki bazı saptamalarında olduğu gibi bir kez daha yüreklere su serpmiştir. 

Ne ki Doğu ve Güneydoğu Anadolumuzu yaklaşık on yıl boyunca dolaşarak belgeseller çekmiş bir bir toplum bilimci olarak şu saptamalarıma kulak verilmesini istiyorum: 

 

Ülkemizin güvenli geleceği için ince eleyip sık dokumak ve ona göre her türlü tedbiri almak gerekmektedir. Hukuk Devleti demek hiç bir ayrım yapmadan suça yeltenenleri (tevessül edenleri), en kısa sürede; sinsice kimseleri kuriuna dizmeden en insani biçimde kişileri sorgulamak demektir. Terör olayları yüzünden son yıllarda bu konuda oldukça zor bir süreçten geçtiğimiz çok açık. 

 

Çoğu denemelerimde öne sürmeye çalıştığım gibi, bu konuda yalnızca güvenlik tedbirleri değil, insanımızı birbirine bağlayan komşuluk, arkadaşlık, dostluk, ortaklık, eğitim kültür ve din birliğimiz bakımlarından da gerekli açılımların yapılmasına gerek vardır. Çünkü silah ile hiç bir yere varılamayacağı çok açık. Artık anlaşılmalıdır ki yaşanılan toplumsal gerginlikler ile cennet vatanımızda sürdürülen sinsi terör güvenlik güçlerine havale olunamayacak kadar çok yönlü bir toplumsal ve kültürel olgudur. Görelim Mevlam neyler... 

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..