Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Temmuz '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İyi kandiller

İyi kandiller
 

"Müslüman mahallesinde salyangoz satmak" diye bir deyim vardır bilirsiniz. Blogta yayınlanan bazı yazılarda, anlatılan konuyu güçlendirebilmek için, bu deyimin zaman zaman kullanıldığını hatırlıyorum.

Fakat kanımca bu yazıların hemen hepsinde bu deyim ters anlamıyla kullanıldı. Çünkü toplumun sosyal tavrı nasılsa, insanlar olayları o şekilde anlarlar ve yorumlarlar.

Müslüman mahallesinde salyangoz satmak deyimi, yanlış yere dükkan açmaya benzer bir şeydir. Sözgelimi, gözleri görmeyen birine ayna satabilir misiniz? Yozgat'ın bir köyünde kotra pazarlayabilir misiniz? Buna benzer şekilde sattığınız mala alıcı bulamayacağınızı anlatan bir deyimdir bu.

Çünkü müslümanlar salyangoz yemezler. (Hangi hayvanlar niye yenmez, hangi hayvanlar nasıl yenir, bunu ayrı bir blogda ele almak lazım belki..)

Oysa günümüzde bu deyimi kullananlar, ona daha çok, müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkarsan dayak yersin, anlamı veriyorlar.

İkisi arasında oldukça büyük bir fark var. Bu farkı anlamazsak ve bu farkın nasıl oluştuğunu fark etmezsek, bazı problemleri çözmemiz cidden zor olur. Nitekim çözemiyoruz da...

Şimdi "kandil"le salyangozun ne alakası var diye düşünenlere şunu söylemek istiyorum. İslâm aleminde bugün kutlanan Regaip Gecesi ile ilgili bir yazı yazmak istediğimde, kendimi bir an müslüman mahallesinde salyangoz sattığı için dayak yiyecek biriymiş gibi hissettim.

Çünkü birtakım cahiller, istismarcılar ve simsarlar yüzünden, "din" ve "İslâm" kelimelerini duymaya bile artık tahammülü kalmamış bir toplum olduk. Neden? Çünkü bunları ağızlarından düşürmeyenler, bu vasfa uygun hareket etmedikleri için, aklımıza kutsal, saygı duyulan, huzur bulunan bir atmosfer değil, bilgisizliğin getirdiği çağdışı davranışlar; iğrenç denebilecek kadar anlamsız, şekilsiz, güzellik, estetik, sanat anlayışından uzak şeyler gelmektedir, yani bizde tamamen olumsuz bir çağrışım yaratmaktadır.

“Böyle bir din olacaksa hiç olmasın” noktasına gelen, açıkça telaffuz edemese bile, farkında olmadan bir anlamda dinsizliği tercih eden, bundan kurtulmanın yolunu da laikliğe sıkı sıkı bağlanmak zannedenlerimiz olduğu gibi, laiklik gereği bütün sene hiç dinden imandan bahsetmeyip, kandil günleri geldiğinde inanılmayacak bir dindarlık kisvesine bürünenler de vardır.

Değerli dostlar, önce şunu hepimiz bilmeliyiz ki, din insanın davranış biçimini düzenleyen, nasıl insan olarak yaşaması gerektiğini anlatan, bir kullanım kılavuzudur. Din, insanın hayatından bir saniye bile ayrı kalamayacağı bir değerdir. Çünkü din, hayattır.

İnsanın hayatında bazı özel günler olduğu gibi, dinde de bazı özel günler vardır. Ama din özel günlerden ibaret değildir. Din olağan bir davranışlar silsilesidir, olağanüstü, şaşırtıcı, inanılması güç değerler manzumesi değildir.

Şimdi size dinin kendi özünde Regaip Gecesi diye bir kandil ve kandil adıyla bir kutlama olmadığını söylesem, kızar mısınız, şaşırır mısınız, inanır mısınız, karşı mı çıkarsınız?

Kur'an-ı Kerim'in peygamberimize bu ayda vahyedilmeye başlaması ve ayrıca oruç ibadetinin bu ayda yerine getirilmesi dolayısıyle, Ramazan’ın İslâm'da ayrı bir yeri olduğunu biliyorsunuz. Öncesindeki iki ayla birlikte (Kameri takvime göre bu ayların adı Recep ve Şaban'dır) halkımızın bu üç aya özel bir saygı duyduğunu da biliyorsunuz.

İşte üç ayların başlangıcı olarak, Recep ayının ilk gecesi, zamanla müslümanlar arasında kutlanır hale gelmiş. Daha sonra perşembeyi cumaya bağlayan gecenin de müslümanlar tarafından kutsal kabul edilmesi, belki o zamanlar takvim bilgilerinin ulaştırılmasını sağlayan iletişim zorluğu sebebiyle, bu kutlamanın her yerde ortaklaşa yapılabilmesini temin etmek adına, Recep ayının ilk cuma gecesi, yani perşembeyi cumaya bağlayan gece, Regaip kandili olarak literatürdeki yerini almıştır.

Regaip, kendisine rağbet edilen şey anlamına gelmektedir. Müslümanların bu geceye verdikleri önem, o günkü dilde âdeta kendiliğinden böyle bir isim yaratmıştır. Tıpkı eskiden olmadığı halde, bugün bir biçimde kutladığımız Anneler günü, Babalar günü, Sevgililer günü gibi…

Ekonomik hareket sağlamak, ticaret potansiyelini artırmak amacıyla icat edildiği söylense, iddia edilse ve doğruluğu kanıtlansa bile, artık bu günleri kutlamak bizim için bir alışkanlık olmuş, en azından yılda bir kere, bu vesileyle annemize, babamıza, sevgilimize hediye almamızı, ihtimam göstermemizi, sevgi ve saygımızı belirtmemizi sağlayan güzel bir bahane meydana getirmiştir.

Kandil günlerinde de müslümanlar, daha çok ibadet etmek, dualarla Allah’a daha çok yalvarmak, konu komşuya ikramda bulunmak, anne, baba ve diğer yaşlı akrabaların gönlünü almak, onları ziyaret temek, en azından telefonla aramak gibi bir gelenek oluşturmuşlardır.

İyi şeylerin tekrarına imkan sağlayan her fırsatı kullanmak ve onların yaygınlaşmasını sağlamaya çalışmak zorundayız. Bu yüzden, bağlayıcı dinî bir özelliği olmamasına rağmen, kandil gecelerinin kaldırılmasını veya kutlanmamasını teklif ediyor değilim. Tam tersine bu vesileyle, birbirimize daha iyi kenetlenmenin, birbirimize saygı duymanın, sevgimizi göstermenin yollarını arayıp bulmamızı öneriyorum.

Hepimizin hayatı boyunca kendisine rehber edinebileceği Hz. Muhammed’in bir sözüyle yazımı bitirmek istiyorum. “İbadetin hayırlısı, az da olsa sürekli olanıdır.”

Demek ki dini duygularımızı, ibadetlerimizi, iyiliklerimizi, bir güne, bir aya yoğunlaştırarak değil, bütün zamana, hayatımızın her ânına yayarak, sürekli aynı şekilde yaşarak, mütevazı bir yol tutturmak ve yaşamımız boyunca iyi bir insan olmak zorundayız.

Bu duygularla hepinizin kandilini kutluyor, sizlere selamlarımı, sevgilerimi ve saygılarımı iletiyorum.

Fotoğraftaki kandil simidini görüp, yazıda hiç bahsi geçmiyor diye düşünenler için, geçen yıl bu konuda yazdığım yazıyı okumalarını tavsiye ediyorum efendim.

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=3050

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..