Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mayıs '12

 
Kategori
Deneme
 

İyi şanslar sevgilim (1)

 Evet bugünden itibaren Romanımı okuyacaksınız ve umarım beğeneceksiniz.....I

Bugün çok heyecanlıydı çünkü ilk defa karşılaşacaklardı. Daha öncesinde sadece birbirlerinin isimlerini duymuş ve birer fotoğraflarını görmüşlerdi. Alışık olmadığı biçimde takım elbise giymek istemişti. Amacı neydi o da net bilmiyordu ama bu kızı ilk gördüğü o fotoğraf bakma anından itibaren ciddiye almıştı. Olayın kendi lehine ya da karşı tarafın aleyhine yönlenmesini önlemek için Mustafa ve Naz’a sadece hoş bir kız olduğunu söylemekle yetinmişti. Oysa ki o ilk görüş anında olan olmuştu ve o olacakların farkındaydı. Gerçi çapkın olarak ünlenmiş birisi için bu olmalar sıkça yaşanmaktaydı ancak bu sefer hissettikleri kasık kaşıntısından bir hayli farklıydı. Öte yandan o iddia edildiği gibi çapkın biri olduğunu, hiçbir zaman kabullenmiş değildi ki! Ona göre bu durum daha çok başkalarının yakıştırmalarıydı; o yalnız bir kişiyi aramaktaydı ve yaptıkları ise o kişiyi bulmak üzere istatistiki olarak şansını artırmaktan ibaretti o kadar. İnsanlara derdini anlatamazken geçenlerde okuduğu bir şiir onu rahatlatmıştı:

 

Bir kadın istedim

Hem de bir tane

Bin taneden farklı

Bir kadın istedim

Bin taneye bedel

Bin bedenden

Bir kadın istedim

Bir beden için

Bin kadın değil

Onu istedim

O kadını

O olup

Olmadığı için değil

O bir kadın

Ve ben o

Kadını istedim

Hem de çok

 

            Boy aynasına şöyle bir baktı ve gördüklerini beğendi. Lacivert takım elbise omuzlarını ortaya çıkartabilmek üzere sanki sıfır vatka ile dizayn edilmişti. “Ne kadar geniş” diye düşündü omuzları için. O hep “ekstra large” ceket giyerken sadece “large” beden pantolon giymişti. Çok spor yaptığı için, kendi tabiriyle, “iğne batırsan kıçına işlemez” derecede kaslıydı. Boyu 1.82 m, kilosu 76 kg, ve yaşı sadece 25 idi. Buna rağmen erken okula başlaması sebebiyle 4 yıllık iş tecrübesine sahipti. Gözlerindeki ifadeyi de beğendi. Bir anda kendini hiç olmadığı kadar mutlu hissetti: gerçek, diri ve dürüst… Aslında bu hisler ne saçma sapan, anlamsız ve alakasız hislerdi ama nedense böyle hissediyordu. İş hayatındaki dört sene onu garip bir insan yapmıştı -bunu kendisi de kabul ediyordu. Çok yoğun başlamış ve çok yoğun devam etmekteydi. Çok insan tanıma fırsatı bulmuştu. Ve özellikle kızlara garip bir biçimde yalnızca hormonel yaklaşıyordu. Aynı gariplikte çevresindeki insan sayısı artıkça kendini daha çok terkedilmiş, yalnız ve  kıstırılmış hissediyordu. Kızlarla yatıp kalkmaların dozunu o kadar abartmıştı ki çetele tutsa sayılarını tutturamazdı. İyi kazandığı ve Jeep marka arabasını herkesten önce aldığı içindir ki kızlarda onda büyük bir potansiyel görüyorlardı. Tek sorunu ise çok fazla çalışmasaydı. Hayatında uykuya yer yoktu, kadına ise ancak yatak odasında! Her şey onun için çok hızlı gelişiyordu ki inanılmaz bir biçimde iki hafta önce müdür olmuştu. Bu arada müdürü –onu dört yıldır yetiştiren kişi- de emekli edilmişti. Zaten ona göre, daha geldiği günden itibaren müdürlüğü hak etmişti o. Gerekçesi  de basitti: ODTÜ İşletme’den dereceyle mezun olmuştu. Aynadaki son kontrollerini yaptı. Beyaz gömleğinin üzerine taktığı kırçıllı sarı kravatı onu bir an için Fenerbahçeli gibi göstermişti ama ne var ki o, süzme bir Galatasaraylı olarak bu durumdan hoşnutsuzluk duydu. “Neden erkeklere kırmızı takım elbise yakışmaz ki! En büyük CİM BOM!!!”. Son bir kez iş hayatında yasak olan tek küpesini gözden geçirdi. Ve hazırdı artık: Keskin, dik bakışlı, sade, kışkırtan giyimli, yağız ama olgun duruşlu, kendinden emin, genç kuşak temsilcisi randevusuna gerçekten hazırdı. Mustafa ve Naz’a yalnız buluşmak istediğini söylemişti ve öyle de yapacaktı. Resim aklına geldi ve gülümsedi. 

II

 

 

“Sigara mı içiyorsun?” “Günde kaç adet?”

 

“Ne yazık ki!”,  “Hem de 2 paket!!!”

 

            Donakalmıştı genç kız! Hayatta en nefret ettiği şey sigaraydı. Bunu ifade etmek istedi ama duyguları beynine hakim oldu. “Nasıl olsa ileride bırakır; bu kadar kanser vakası varken!. Hem sonra o cevaben ne yazık ki dememiş miydi! Bırakır canım üzüldüğüm şeye bak!”

 

Erkek sordu: “Kaç yaşındasınız?”

 

  • Biliyorsunuz hanımların yaşı sorulmaz ama ben böyle şeyleri önemsemem: 26 yaşındayım… Peki ya siz?

 

  • Ben ise 28 yaşındayım, bekarım, yakışıklıyım, ve müdürüm—

 

  • Ve en tabi olarak bir de ukalasınız!!!

 

  • Hayır sadece kendimden eminim…

 

“Ne gıcık! Çok yakışıklı da değil ama nasıl kendinden bu kadar hoşnut olabiliyor ki! Hem de ne markacı şuna bak: Mudo takım, Abbate kravat, Sebago ayakkabılar… İyi kazanıyor olmalı. Acaba arabasının markası ne? Bana ne canım ben böyle şeylere değer vermem ki!!!!!!”

 

“Kahretsin kız benden büyükmüş ve ilk yalanımı patlatmak zorunda kaldım. Yok olmayacak bu ilişki. Şuna bak Hint fakiri gibi giyinmiş. Zaten şu Pamela tarzından oldum olalı hoşlanmamışımdır. Ama o gözler mavi mavi bakıyor. Sanki Nefise Karatay! Çok saf da bu kız… Fıkra gibi! Hangi devirde yaşıyoruz canım! Şimdi sorsam bakire misin diye beni hemencecik burada yok eder! Kesinlikle bakire bu kız. Yandık ve çattık! Çok güzel, inanılmaz derecede! Ve de bakire??? Problemi ne acaba? Aile mi? Yoksa soğukluk hastalığı mı var? Yani lezbiyen falan mı? Galiba saçmalıyorum…”

 

  • Mesleğinizi alabilir miyim?

 

  • “Alın sizin olsun ama beceremezsiniz çünkü ben bir ressamım! Mimar Sinan Resim bölümünden mezunum” dedi genç bayan….

 

  • Kusura bakmayın soruş şeklim biraz şey oldu… Demek ressamsınız; siz benim hayatta tanımış olduğum ilk ressam olacaksınız…

 

  • Resme karşı ilgisizsiniz doğru mu?

 

  • Ne yazık ki evet!

 

“Bu çocuk ne kadar da çok “ne yazık ki”  kullanıyor. Bence sigarayı  da bırakmaz! Gözlerine bak ışıl-ışıl ve hem sonra yeşil! Ama çok uyuz biri. Tek bildiği şey ODTÜ mezunu olduğu, 4 sene gibi kısa bir sürede THY’ de müdür olduğu ve bunun bir rekor olduğu, BLA-BLA-BLA! Çapkın bu baksana, bakışlarını hiç kaçırmıyor… Naz nereden saldın bu adamı başıma! Gerçi Naz böyle şey yapmaz, kesin fikir Mustafa’dan çıkmıştır…”

 

  • Size Özüm dersem bana kızar mısınız?

 

  • Oysa ben size Necati yerine Neco demeyi tercih ederim…

 

  • Espriyi anlayamadım???

 

  • Espri yapmadım ki! İsmim Özüm iken bana ne diyebilirsiniz ki sanki!?

 

  • Ben samimiyet açısından olaya bakmıştım…

 

  • Ben de sizi anlamıştım. Bana “sen” diye hitap edebilirsin, problem yok! Ama ben yine de sana Neco diyeceğim kızmazsan! Daha samimi geliyor kulağıma…

 

  • Bana Neco demenden hoşlanacağımı sanmıyorum.

 

  • Önemli değil Necati, sadece şaka yapmak istemiştim…

 

  • Şimdi anladım…

 

  • Anlayışın için teşekkür ederim…

 

  • Önemli değil Özüm. Yarın benimle sinemaya gelir misin?

 

  • Hangi filme?

 

  • Impossible Mission 5’ e gitmek istiyorum… Biliyorsun Tom Cruise oynuyor!

 

“Bu çocuk gerçekten sinirime dokunmaya başladı. Ben o fotoğrafta ne bulmuşum anlayamadım. Dünyada hiç mi yeşil gözlüklü erkek yok? Üff, ne yazık ki çok az sayıda var, kahretsin!!!”

 

  • Olur! Bu seferlik senin dediğin gibi olsun!!!!
 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..