Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Haziran '12

 
Kategori
Öykü
 

İyi şanslar sevgilim (16)

İyi şanslar sevgilim (16)
 

XXXIII

 

Özüm Beyoğlu’ndaki kitapçılarda gezinirken umut veren yeni şairlerden AY ’ın şiir kitabı gözüne ilişti. Kitabın adı “Bir Şiir kitabı adı ZAMAN”. İçinden onu satın almak geçti; bu yeni şairi ilk keşfeden olmak istedi. Özüm ’ün çocukluğundan beri oynadığı bir oyundu bu: KEŞFETMEK. Babasından öğrendiği onca şeyin arasından en önemsediği buydu.  Hikmet bey Özüm ‘e balık almak yerine balık tutmayı öğretmiş ve o da iyi bir balıkçı olarak oltası sırtında dolaşmaktaydı.  Kitapevinde dokunduğu ilk andan itibaren bu kitaba bağlanmış hissetti kendini… Kaybolmak istedi  o an. Her sefer gittiği kafelerden farklı olarak, Beyoğlu’nun arka sokaklarında bulduğu tanınmadık, tenha bir tanesini rasgele seçip daldı içeriye. Kalbi GÜB GÜB atmaktaydı. Üniversite öğrencisinden bozma bir garson ne içmek istediğini sordu, o da Capiccino sipariş etmek istedi ama ne var ki Nescafe ile idare etmek zorunda kaldı. “AY bir kısaltma olmalı!”…”Bakalım kimmiş bay AY”; kitabın arkasını çevirdi fakat çok az bilgi vardı ve de üstelik şairin tam adı da geçmiyordu. “Herhalde yeni bir pazarlama stratejisi olsa gerek!”. Kitabın önsözünde bay AY şöyle diyordu: “Benim kim olduğumun ne önemi var, önemli olan benim sizin için bir şeyler ifade edebilmem”. Ve devam ediyordu:”Hayat hepimiz için zor ise, ki öyle, bu kitapta kendinizi betimleyen en az bir hikaye ya da hikayeler bulabiliyorsanız, benim kitabım biraz olsun sizi daha fazla sizleştirebiliyorsa, ve her şeyden önemlisi beni samimi buluyorsanız, ben bu kitabı kitaplaştırarak doğruyu yapmış olacağım. Aksi takdirde zaten bu kitap, birçok örneğinde olduğu gibi, tozlanarak raflarda kaybolup, yok olup, hiç yaşamamış gibi, benim biçtiğim değerini yitirecek umutlarımla beraber!”. “Ne kadar içten ve samimi! İşte sırf bu yüzden bile bu kitap tutmayacak!” diye iç geçirdi Özüm. En sondaki şiirden başladı kitabı okumaya. Şiirin adı TUHAF’tı.

 

Ben doğalı beri

Ne kadar bir ben yok oldu

Bir ben doğdu

Birçok ben yok oldu

Ben doğalı beri

Oysaki ben zamanla

Birçok ben oldum

Doğalı beri

Ne kadar çok parçam varmış ki

Yokola yokola

Halen ben oldum

O kadar çok var ki

Konuşacak anlatacak

Ama neye yarar ki

Sadece yoruldum

Yorgun düştüm

Tuhaf

Lakin yaşıyorum

Parça parça

Ben olup

Yaşayıp gidiyorum

Tuhaf

Bir gün yorgun bir kuş

Tuhaf

Bir gün soğuk bir kış

Tuhaf

Tuhaf olan ben

Tuhaf olan her şey

Yaşayıp tam gaz ilerliyoruz

Şelale gibi yağmur

Gönlüm kan kan akıyor

Arındırıyor beni yaşam için

Tuhaf ki çok tuhaf

Halen yaşıyorum

Parça parça yok olmuşken

Bütün bir ben oldum

Babam beni umutları için yetiştirmişti

Ben yeşermedim

Bulut oldum

Ayaklarım yere basmadı

Ben tam bir ben olamadım

Tuhaf

Çok çabaladılar çok

Tuhaf

Çok çabaladım çok

Ben doğalı beri

Ne kadar bir ben yok oldu

Ben yok olmadım

Yaşıyorum geceden gündüze

Gün ve gün

Tuhaf

Ölmedim hiç

Tuhaf

Ölemedim

Gerçekten tuhaf

 

Özüm tuhaf oldu, hem de çok tuhaf. İçi sıkıldı, ruhu daraldı, gözlerinden damla, damla yaş geldi. “Bu nasıl bir yalnızlıktır Allah’ım!”. Bir anda aklına Necati geldi. “Acaba” dedi, “Acaba ben Necati’yi anlayabiliyor muyum? Yani onu çok seviyorum kuşkusuz fakat onu anlamak için çaba sarf ediyor muyum? Onun düşüncelerine değer veriyor muyum?”… “Belki de hayır! Belki de hiç çabalamıyorum. Belki de, Necati’nin kendini anlatmaya mecaili yok!”. Beyoğlu sokaklarına attı kendini. Hayatında belki de ilk defa kendini bu kadar yabancı, bu kadar yalnız ve insanlardan bu kadar farklı hissediyordu. Bu duyguların her birini ayrı ayrı zamanlarda yaşamış olmasına rağmen ilk kez hepsi birden üstüne bu kadar çok gelmişti. Necati‘yi telefonla aramak istedi ama telefonu cevap vermiyordu. Rüzgar iyiden iyiye sarmıştı vücudunu ve üşütmekten korktu kendini. “Belki de stüdyoya gitmeliyim. Üf canım hiç de istemiyor!”. Taksim parkına ulaşmıştı. Yapraklar gözüne, gözüne geliyordu. Sonrasında ani başlayan bir yağmur. “Eve gitmeliyim!”. Kendisini Sıraselviler’den Cihangir’e doğru taşıdı rüzgar ve yağmur karşısında epey bi zorlanarak. Teras katındaki mutlu yuvalarına ilk defa mutsuz ve umutsuz geldi. Tekrar Necati’ye ulaşmaya çalıştı ki nafile. “Muhtemelen toplantıdadırlar”. Müzik açtı, dinleyemedi; televizyon açtı, seyredemedi. Babasına telefon açmak istedi, ahizeyi kaldıramadı. En sonunda tekrar AY’ın kitabını eline aldı: Şiirin adı “AŞK BİR MASAL”

 

Aşk bir masal

İnsanoğlu

Masallara bayılır

Yaşam ise gerçek

Hissettiklerimiz

Duyumsadıklarımız

Paylaştıklarımız

Gördüklerimiz

 

Aşk bir masal

Masallar güzel

Hayat ise

Yaşanır

Masallarsız

İnsanoğlu arsız

İster her şey

Onun olsun

Masallarda yaşamak ister

Aşık olmak ister

Hayat bir koşuşturmadır

Masallar

Gerçek olsun ister

Çocuktuk

Bir zamanlar

Masallar

Gerçekti o zaman

Masallar biter

Aşk biter

Yaşam bitmez

 

Aşk bir masal

Sevgi ise ölümsüz

Emek ister sevmeye

Cesaret ister

Su ister

Ekmek ister

Sevgi yemek gibidir

İlgi ister

Çaba ister

Yaşamak ister

Çoğalmak ister

 

Aşk bir masaldır

Yalancıdır

Zamandan kaçar

Korkaktır

Kazık atar

Kalp atar

Güm güm atar

 

Aşk bir masal

Yaşattığın sürece

Gerçek

Sevgiye dönüşürse belki

Yücelir , yüceltir

Yaşar

Uzar

Uzatır ömrü

Sevmeyi öğretir

Sırrını verir hayatın

 

Aşk bir masal

Okuması güzel

Dinlemesi de

Yazması da

Yaşam ise gerçek

Sevmek lazım

 

“Ben yaşamayı çok seviyorum, hem de çok! Peki ya Necati! O niye bu kadar mutsuz. Anlamadığım, birbirimizi bu kadar severken ve de bir ay sonra evlenecekken niye onun yüzü neredeyse hiç gülmüyor”. ”Yoksa hayatı hiç sevmiyor mu? Belkide bu yüzden” diye yutkundu, “belki de bu yüzden beni ve bebeği de sevmiyordur!”. Hıçkırıklarına boğuldu o an için. Annesini aradı son bir mukavemetle! “Anneciğim ne olur gelir misin?!!!”.

 

 

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..