Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ağustos '12

 
Kategori
Etkinlikler / Festivaller
 

İyi uykular sayın seyirciler

İyi uykular sayın seyirciler
 

Foto:Ş.ODABAŞI


9 Ağustos Perşembe günü, 49.Troia Festivali başlamış.

Ben uyuyorum.

Uluslararası bu festivalden haberim yok.

Tesadüfen elime aldığım bir yerel gazetede, etkinlik programını görebildim.

Aslında festivalin tanıtım bülteni var.

Benim haberim yok.

11 Ağustos Cumartesi günü saat 19.00'da Uğur Dündar’ın Halk Bahçesi'nde Söyleşi yapacağını ve kitaplarını imzalayacağını öğrendim.

Bir tek aklımda, bu söyleşiye gitmek kaldı.

Erkenden evden çıkıp soluğu, Belediye Sosyal Tesislerinde aldım.

Tesisin girişinde festival ile ilgili afişleri gördüm. Gerçekten Troia bu kadar güzel anlatılır. Afişler arasında bir ayırım yapamadım.

Tesisin içinde resim ve fotoğraf sergisi vardı. Ancak gelenlerle ilgilenen kimse yoktu.

En önemlisi; bir kâğıda yazılmış bir yazı, beni gerçekten kızdırdı. Üzülmedim gerçekten kızdım. Tesisin içindeki tuvaletlerin, tadilat nedeniyle kapalı olduğu yazılıydı. Tadilat için festivalin yapılacağı günleri mi buldunuz? Önce bu yazıları, sergilerle alakalı bir şey zannettim. Kendime güldüm, çaktırmadan.

Ne anlayış.

Ne planlama.

*

Tesislerdeki etkinlikleri izledikten sonra, Halk Bahçesine gittim.

Uğur Dündar’ı dinlemeye.

Ayrılan bölümü doldurmuştu insanlar.

Mavi gömleği, beyaz pantolonu ve beyaz ayakkabılarıyla hiçte uzun bir yolculuktan gelmiş gibi değildi. Ülkemizde araç kullanmanın, trafikte hareket etmenin ve yolların bozukluğundan başlayan Dündar, ülkemizde yaşananlardan, yaşadıklarından örnekler verdi.

Haber programı sunmaktan ve çalıştığı televizyonunu satılmasından, işsiz kalmasından bahsetti.

Ülkemizin çeşitli yerlerine giderek söyleşiler yaptığını, en son olarak ta “Sözcü” gazetesindeki çalışmalarını anlattı.

Aslında anlattıklarını çoğu “iyi uykular sayın seyirciler” kitabında yer alıyor.

Kitabı okumuş olsanız da Dündar’ın anlatımıyla, hiç okumamış gibi dinleyebiliyorsunuz. Konuşmanın sonunda artık klasik hale gelen fıkrayı anlattı. Napolyon’un savaş fıkrası.

Söyleşi bittikten sonra, yetkililer dağılıp gitti.

Okuyucu ile baş başa kaldı, Uğur Dündar.

“Bedava sirke baldan tatlıdır” sözünü ilke edinmiş bir toplum olarak, “altına” pardon kitaplara hücum edildi. Kitap kapabilenler, Dündar’ın başına üşüştüler. İnsanlar sıraya falan girmediler. Yetmiş iki koldan sardılar etrafını. Uğur Dündar bir çember içinde kaldı. O sıcakta kimseye bir şey söylemeden, kimseyi incitmeden, dört saat boyunca kitap imzaladı. İnsanlarla kırk yıldan beri tanışıyormuş gibi konuştu.

Sabrına hayran kaldım.

Sordularsa, getirdilerse çay içti. İki kurabiye yedi.

Hep kitaplarını imzaladı.

Yanında kendisine yardım eden muhabir, televizyon yapımcısı ve sunucusu Turgut Erat vardı.

Beş kitapla gelip, çeşitli isimler altında imzalatanlar bile vardı.

En ilginci, elinde kitapla gelenler bitmiyordu.

Dağıtılan kitap sayısından, daha fazla insan vardı sırada. Son zamanda gelenlerin elerlindeki kitapları, Han Sokağı’ndaki kitapçılardan satın aldıkları anlaşıldı.

Anlaşıldı da, Uğur Bey eline alıp, orijinal baskı ile kitapçıdan alınan kitabı karşılaştırdı.

Saat Kulesi’nin arkasındaki kitapçılardan alınan kitaplar korsandı.

Korsan kitap.

Karayip korsanı değil.

Uğur Dündar, hem güldü, hem de korsan kitapları imzaladı.

Yani okuyucuya dönüp, ”korsan şöyle de böylede, almayın da, imzalamamda” diye bir şey söylemedi

*

Birisi elinde meyvelerle geçti. Bir poşet çeşitli meyve. Acıktığımı anladım. Aklıma geldi birden. “Şu poşeti delsem de, düşen meyveleri alıp yesem.”

Olacak şey değil de…

Beş dakika sonra meyve poşeti oturduğumuz masaya geldi. Turgut Erat, “Uğur Abi, bu meyveleri güvenlik açısından almaz, yiyebilirsiniz arkadaşlar” dedi. Ardından da espriyi de patlattı. ”Meyveleri test etmiş oluruz.” Önce kendisi yedi.

!!??

Uğur Dündar’a meyve getiren, başka hediyeler getirenlerde var.

*

Başörtülü bir kadın geldi.

Uğur Dündar’ın kitabı yok mu? Nerden alabilirim? diye sordu.

Ardından da Soner Yalçın’ın son kitabı hakkında bilgi istedi. Şaşırıp kaldım. Kendisinin komplo teorileri üzerine yazılmış kitapları okuduğunu, tarihi araştırma kitaplarını çok sevdiğini söylemesi ilgimi çekti.

*

Aslında Uğur Dündar’ı çok iyi tanıdığımı anladım tekrardan.

Gerçekten, düşündüğüm gibi birisi olduğunu görünce, daha da tanıdığımı anladım. (İçi başka dışı başka çok adam gördüm de, maskeli)

Anlattıklarını okudukça, geçmişteki televizyon programlarını anımsadıkça, bir dürüstlük sembolü olduğunu içime sindirdim.

Uğur Dündar gibi olmak isteyebilirsiniz.

Uğur Dündar gibi olun. Yaşamakta, dürüstlükte, düşüncede…

Örnek alabilirsiniz.

O artık halka ait. Halkın kendisine olan güvenini sarsmamak için kendini feda eden birisi o.

Kemal Sunal’ın cenazesinde yaşadıkları bu işin ispatı.

Dört saat durmadan kitap imzalaması, halka duyduğu saygının ifadesi.

Oğlu Bartu, karşıda bekliyor. “Babam şu imza işini bitirse de gitsek.”

Bakıyor ki babası, bir çocukla fotoğraf çektirirken gülümsüyor.

Bekliyor Bartu.

Sırada insanlar bekliyor.

En son kitabı ben imzalattım.

*

Bizim bu ülkede “Karabatak Apo’lardan” kurtulmamız, bu ülkeye sevdalı Uğur Dündar ve Uğur Dündar’lar sayesinde olacaktır.

Diyor ki Dündar;

Hayatımın hiçbir döneminde korkutmaya, ürkütmeye, öldürmeye yeltenenlere pabuç bırakmadım. Tehditler karşısında sinmeyi, tavşan olmayı tercih edenlere inat, ruhlarını iblise satan fazilet cellâtlarına hep “Hodri Meydan” çektim. 

Devam ediyor.

“Bu nedenlerle çok rahatım. Duvara yatak resmi yapar, ”karşısına geçip mışıl mışıl uyuyabilirim.(s42)”

İşte bu kadar!

 

 
Toplam blog
: 420
: 1641
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

1957 Çanakkale/Yenice doğumluyum. Öykü ,deneme, şiir yazarım. Yazdığım bir çok şiirin bestesini d..