Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '14

 
Kategori
Güncel
 

İyiki kesilen 6000 zeytin ağacının akıl almaz ve kilitlenmiş hikayesi

Ne zeytin ve zeytin yağı üretimi dangalakça yapılabilir. Ne de Türkiye’nin enerji politikası, hainlerin eline bırakılabilir...

Napolyon’a “-İki haberimiz var. Önce az kötü olanını mı, çok kötü olanını mı söyleyelim?” diye sormuşlar. “-Az..” demiş. “-Efendim barut bitti.” demişler. “-Diğerini söylemeseniz de olur.” demiş. Ben de diğerini söylemek istemiyorum ama gerçek ortada. Ve diğeri her zaman söylenmesi gerekecek kadar, çok daha önemli. Gazi’nin üzerinde çok durduğu zeytin politikası, kendisinin ölümünden birkaç ay sonra da olsa, netice vermişti. Bu sayede, Türkiye bir zeytin kanununa sahip olmuş, o kanun sonra, daha da geliştirilmişti. Kanunun özü yaklaşık olarak: Zeytinliklere 3 km. mesafeden daha yakına, zeytinyağı fabrikasının haricinde, toz duman zehir vbg. akla ve insana yaramayan fabrikalar kurulamaz şeklindedir. Pekiyi de, “-3 km.den daha yakında, zehir saçan bir fabrika olmasına rağmen, zeytin ağaçları, herhangi Bir araziye dikilebilir mi?” diye sorsak, ne cevap alırız Sizce? İnanmayacaksınız ama cevap “-Tabiî dikilebilir.” olacaktır. Buyurun bakalım komediye. “-Neye göre?” diye aman kimseye hele köylüye hiç sormayın. “-Çünkü bu konuda bir kanun yok da ondan dikilebilir.” cevabını alırsınız. Ali Veli olmaz ama Veli Ali olur.. Bunun için kanun mu gerekir? Bu nasıl bir akıldır? Gerçekten bu ülkede yaşarken, bazen çok kötü oluyorum. Aklımı kayıp edecek raddeye varıyorum. Durun hele, daha bitmedi. Kesilen bu 6000 ağaç nereye dikilmiş? Hemen oradaki, halen  çalışan termik santralin yanına dikilmiş. Bu saçma sapan izini hangi hükümetse(?) vermekle kalmamış. Üzerine bu zeytin fidanlarının, dikim, bakım vbg. işleri de yapılsın diye, köylüye kredi dahî vermiş. O zeytin sıhhi mi? Asla değil! Yenebilir mi? Asla yenmez! Köylü o zeytini aracıya satabilir mi? Asla satamaz!.. Köylü ne ile geçiniyor?. Oradaki ürünü satarak!. Gerçekten fena oluyorum. Hepimize günah. Aslında bundan sonrasını yazmam herhâlde gerekmez. Ama yine de yazayım.

Allah’tan ikinci termik santral yapılması söz konusu olmuş da; büyük bir isabetle, zehir üreten santralin yanındaki bu zeytinlik arazinin yerine, söz konusu olan yeni santralin yapımına karar verilmiş. Köylünün ifadesinden açıkça anlaşılan o ki; bu konu köylü ile de anlaşma yapılarak, karar altına alınmış. Bu arada köylü yüklenici firmaya, pek akla uygun olmayan şartlar da ileriye sürerek; her ne koparsam kârdır, zekâsı ile davranmış. Her bir aileden en az bir ferdin santralde çalıştırılması ve benzeri gibi şartlar ileri sürülmüş. Yüklenici firma kendisinden istenilen bu şartları da, kabul etmiş. Keseceği ağaçların parasını da bankaya yatırmış. Taraflar arasında anlaşma hasıl olmuş. Kimsenin söyleyebileceği tek lâf kalmamış. Bütün bunlar açıkça bilinen, tarafların yüz yüze konuşurken, itiraz da etmediği gerçekler.

Sonra yüklenici firma, muhtemelen lojman falan yapmak için, köylüden sadece beş parsel ekstra arazi satın almak istemiş. Anlaşılan o ki; köylü elindeki bütün parselleri satmak ve de oradan kırıp gitmeyi yeğlemiş. Tabiî bu durum, modern köylü hinliğini, ya da başka hin oğlu hinlerin pisliği! Bu aşamada muhtar sözü ağzında geveleyip, pek de bir şey söyleyemiyor. Ama anlaşmazlığın bu noktada çıktığını, yüklenici firma da, köylü de inkâr etmiyor, hatta köylü inkâr edemiyor.. Kısacası asıl işin dışında kalan bir başka konuda, iş kitlenmiş. Konu ağaç ve zeytin asla değil. İş kitlenince, belli ki köylü daha fazla zeybeklik etmeye başlamış. Ve konu adliyeye intikâl etmiş. Zeytinlik arazi kamulaştırıldığı ve devlet tarafından, yüklenici firmaya bu arazi üzerinde santral yapımı ihale  edildiği için, yüklenici firmanın süresi içinde, santrali yapım şartları da, bu arada yürürlüğe girmiş.. Kısacası projenin süresinde yetiştirilmesi gerek. Yüklenici firma, ağaçların parasını ödediği için, ağaçlar da yüklenici firmanın artık malı olduğundan, ayrıca şu an çalışan diğer santralin burnunun dibindeki zeytin ürünü olsa da,  kullanılamayacağı hasebi ile, ağaçlar zaten ve sadece, odun-ağaç niteliğinde kalıp, ürün babında bir kıymet-i harbisi de bulunmadığından, esasen kesilmesinin, daha iyi olacağı fikri de, zaten kesinlik kesp etmiş olduğundan, gelişen olaylar bu mantık muvacehesinde gelişmiş. Ancak gelinen aşamada, kimse bu doğru mantığa, yanaşmaktan yana değil.

Üzerinde durulması gereken konulardan biri de, o zehirli zeytinler, bu zamana kadar pazarda olduğu gibi, bundan sonra da pazarda olabilecek durumda. Bu takdirde insanları da zehirlemeye devam edecek. O zaman bu noktaya kadar olan işlerde, ciddi hiç bir sorun yok. Kesildiği için, ağaçlar üzerinde vicdanî spekülasyon yapılacak bir durum da yok. Daha açık bir söz ile yüklenici firma tamamen haklı. Hem o kadar haklı ki; açık oturumun ikinci reklâm arasından sonra, firma avukatı, devre dışı bırakıldı ki; spekülasyona devam edilebilsin, konu daha rahat ajite edilsin diye. Nitekim açık oturuma, bu haberin ilk gününde amaçlandığı şekilde, öyle de devam edildi. Zaten diğer kanalların, haberlerinde bile görmediği ya da bir kerre gördüğü, bu abartılı haber, medya için adet hâline gelmiş bir tutum örneği. Hatta bu tutum: Bir CNN klâsiği. Bu tutum, artık herkes tarafından bilinen bir tuttum. Çoluk çocuk bile, bu türe rağbet etmiyor ama Onlar birkaç meraklısı için, bu tutuma, habercilik adına maalesef devam edebiliyorlar. Haberden tulum çıkartma diyebileceğimiz, bu tür bir tutumun, kime yaradığı da ayrı bir suâl tabiî?..

Fakat taraflar konuştukça, tüm resmî mercilere ve bu mercilerin uyumlu çalışmaları gereğine ait, çok daha vahim konular, meydana çıktı. Bu konudaki devlet müesseselerine ve mahkemelere ait, saçmalık listesi uzadıkça uzadı. Anlatılanlar ne akıl alır gibi, ne de derli toplu anlaşılır ya da anlatılabilir gibi. Konu anlaşılsın için, muhtarından mahkemesine kadar, yapılmış yanlış işler için, ciddi Bir bilirkişi raporu gerek. Sayın Bakan, bir gün sonra bu konuda, büyük bir ciddiyet ile beyanat verdi. Bu beyanat indinde: Bürokrasinin çok zevzekçe, ayrı kafalarla, ayrı icraatlarda bulunduğu, ayrı ayrı mantıklarla işler yürüttüğü, resmi ya da sorumlu mercilerin, prosedürlere uymadığı, hatta prosedürlerin bile, temelde hatalı olduğu dahî, açıkça ortaya çıktı. Hükümet sadece bu işin değil; tüm bu tarz işlerin, tez elden bir çaresine bakmalıdır ki; herkese aynı anda, ama en çok da Türkiye’ye, günah ve yazık olmasın.

Zîra Türkiye, büyük bir komplo ile karşı karşıyadır. Napolyon’un dinlemek istemediği, benim ise, anlatmak istediğim taraf da, işte budur. Durup sakin kafa ile düşünüp, biraz araştırma yaptığın zaman, ortaya çok başka bir mes’ele çıkıyor. Tüm Türkiye’de ve her enerji santralinde, müthiş çevre sorunları, mahkeme kararları, inşaatı durdurma kararları, ruhsatı iptal girişimleri gibi, silsile-i meratip teşkil eden, akıl almaz, ancak her müspet işi, düzenli engelleme faaliyetleri var. Bu engellemeler, maalesef Şehir Hastahaneleri zincirinde bile var. Yanılmıyorsam YirmiAltı hastahane temelde bekliyor. Tüm büyük ihaleler için de var. Oysa Türkiye, doğası itibariyle, enerji yoksunu bir ülke. Her yıl 40-50 Milyar $ civarı bir parayı, ihtiyacı olan enerjiyi temin için, yurt dışına kaynak olarak aktarıyor. Bu sebeple yerden çıkan kömüre, rüzgâra, güneşe, nükleer santrallere, kısaca her tür enerji kaynağına mutlak ihtiyacı var. “-Efendim yenilenebilir enerji kullanılsın.“ denildiğinde de, inanılmaz saçma sapan başka engelleme duvarları ile karşılaşıldığından, yatırımcı da o risklere girmek istemiyor. Güneş enerjisi ise, henüz oldukça pahalı. Yani ülke şimdilik kaydı ile kömüre mahkûm. Ya da artı olarak, hep kömüre mahkûm kalacak. Orada ve/veya başka yerlerde yapacağı, santrallere de, HES’lere de mahkûm. Kalkınmak böyle çok ciddi, çok zor ama havadan, sudan, güneşten, petrolden, madenden başlayan bir iş. Ancak, bu tür girişimlerin hepsini, gizli bir el, yukarıda da arz ettiğim gibi, şeklen önemli, esasen eften püften sebeplerle engellemekte. Erteletmek de. Kömür BeşMilyon yılda oluşan bir maden. Zeytin ağacı ise, Sekiz yılda ürün veren bir ağaç. Ve devlet sürekli zeytin ağacı dikiyor. Şu an yapılması akim kalan santral, BinİkiYüz kişiye ekmek sağlayacak bir santral. Şimdi inşaatı durdu. Zeytinler de kesildi. Muhtemelen Dört Beş sene, hiç kimse, artık o noktadan, hiç-bir-şey sağlayamayacak. İstenen de bu zaten!.. Esasen bu zokayı yutan köylüde kabahat. O da Dimyat’a bulgura giderken, evdeki bulgurdan olmuş durumda şimdi. Hükümet yerinde Sizler olsaydınız, acaba ne yapardınız? Çünkü en büyük zarar, Türkiye için. Türkiye’nin yeni hedefleri için. Yani Sizlerin, Bizlerin, Hepimizin, evlatlarımızın ülkesi için...

Diğer bir taraftan, bunca senelik hayatımda, Türkiye’deki devlet gerçeğini, bu kadar geç kavrayan, bu kadar geç tedbir alan, bu sebeple OnÜç sene ve halâ, paralel bir devletle yaşamaya mecbur da kalan, bir hükümet, hiç görmedim. Daha ilk engelde, ilk şüphede ve bir seferde, gerekli kanunları çıkartırsın. Ne engel bırakırsın, ne de engelleyici bürokrasi. Ne de sorun çıkartan masadaki memur gibilerini. Onları eski Türkiye’ye kaldırır atar, rahatlarsın. Ve de saçma sapan, tüm işi haber olmayan ama haberden tulum çıkartmak olan, bir medyanın ağzına, iki de bir sakız da olmazsın. Diğer taraftan da Ruhu buram buram provokasyon kokan, bu haberin, esas mes’elesi nedir diye, araştırma yapmak için, benim de iki günümü almazsın?! Ahmet Hakan gibi birinin yönettiği açık oturumu bile, geri zekâlılar gibi izlemeye, beni mecbur bırakmazsın. Hiç sevmediğim, dedikodu niteliğindeki bu yazıyı da, yazmama sebep olmazsın. Kısaca devlet ve hükümet olmanın gereğini, geç dahî olsa, yerine getirirsin. Kozyatağı: 13.11.2014

Haydar Volkan

 
Toplam blog
: 148
: 492
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Haydar Volkan: 21.05.944 Rebabi bestekar Sabahaddin Volkan ve Piyanist Mukadder Volkanın oğlu olar..