Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Nisan '16

 
Kategori
Deneme
 

İyilik ve nankörlük

İyilik ve nankörlük
 

ben çektim


*İyilik yapmanın enayiliği olmaz. “İyilik yap denize at!”
 
Adı üstünde; iyilik yapmışsınız ve yaptığınız bu iyilikten dolayı iyi insan olduğunuzu hissederek mutlu olmuşsunuz. Daha ne istersiniz, karşılığını almışsınız. Lev Nikolayeviç Tolstoy' un dediği gibi, “eğer iyiliğin bir sebebi varsa artık o iyilik değildir. Eğer sonuçları yani ödülü varsa yine iyilik demek değildir”. Bu nedenle iyilik sebep ve sonuç dışında kalmalıdır. Çünkü, iyilik yapmayı insanlığın en özverili vasfı sayarım.
 
Eğer iyilik yapmanın altında iyi insan olmanın dışında başka bir beklenti varsa, ona da iyilik denmez. Onun adı vadesiz borçlandırılmış yardımdır. Ettiğiniz ‘karşılıklı yardım iyiliği’ sonunda almayı umduğunuzu hukuka uygun borçlandıramadıysanız, işte enayilik budur. Gene de her şeye rağmen, eldeki sağlam hukuki delillere rağmen, insan bazen yaptığı borç yardımının karşılığını borçlunun yetersizliğinden dolayı sırf iyilik olsun diye almayabilir de.
 
Bir Kızılderili özdeyişi ne demek istediğimi az çok açıklıyor: "Birinin hayatını iyilik olsun diye kurtarırsan, ömür boyu o kurtardığın hayattan sorumlu olursun..."
 
Evrenin ve hayatın kaynak inancı olan Tanrı iyilik ve kötülüğün yaratıcısı değildir. Doğal varoluşta iyilik ve kötülük diye bir kavram yoktur; sadece olmak ve olmamak vardır. Bu yüzden “ol deyince olduran, öl deyince öldüren Allah’ın 99 adıyla” diyerek başlanır esaslı işlere. İyilik ve kötülük insana has duyum bilgisidir. Yaradan bizim kaderimizi ne iyi ne kötü olmamız için biçmiştir; sadece iyi ve kötü olanı idrak etme yetkisi vermiştir. Ne var ki Yaradan bizim iyilikten yana olmamızı açıkça bildirmiştir.
 
İyiliği veya kötülüğü, hatta aynı anda ikisini birden, iradi seçimle veya hata ile ortaya çıkartmak ve uygulamak insanın işidir. Bu yüzdendir ki yaşanılabilir bir dünya ortamını sonsuzluğa taşıma başarısı sadece insanın iyilik emeğinin sonuç niteliğine bağlıdır; ne Tanrı’nın, ne Şeytan’ın ve ne de diğer meleklerle cinlerin bu dünyanın yaşanılabilir ortamını bizim için koruma, kollama ve evrenin diğer bölgelerine taşıma sorumluluğu yoktur...  Dini iman mantığıyla baktığımızda bile bunu açıkça sezinleyebiliriz... Öyle ki, Tanrı eğer iyiliği uygulamak isteseydi yeryüzüne meleklerini indirirdi; eğer kötülüğü uygulamak isteseydi yeryüzünün tapusunu Şeytan’a verirdi... Ve Tanrı uygun görseydi bizim kötülük nedeni hatalar ve seçimler yapmamızı engellerdi... Buna gücü yetmeyeceğini iddia eden akıl iman sahibini kahreder.
 
Hepimiz melekler kadar kusursuz bir iyilik uygulayıcısı veya Şeytan’ın yeminli kulları olmamak için dua edelim; yoksa Tanrı’nın üzerimizdeki tüm emekleri boşa gidecektir; çünkü insan tanrısından aldığı özgür irade yetkisiyle seçerek yürüyeceği iyi ve kötü, doğru ve yanlış yollarda Tanrı’ya doğru sonsuz bir yürüyüş yapmak ve onun sırlarını anlamakla yükümlüdür...
 
Yani diyeceğim şu ki, yollarla birlikte yürümeyerek dikili bir taş gibi doğru ve ölü bir evliya gibi iyi kalabilen insanın Tanrı’ya kulluğunda arıza vardır. Tanrısına ibadet ederek, hayatın yürüyen yollarında sevaplarını ve günahlarını sırtlanarak O’na doğru yaklaşma emeğiyle yaşamayan insan cennetin yolunu bulamaz. Beyinsel bir özrü olmadığı halde, alnı secdede yarıla yarıla Tanrı’ya doğru yürüdüğünü sanırken sürekli olarak benzer hataları yineleyen ve dolayısıyla benzer kötülüklere neden olan bir insan da cennetini bulamaz... Cennet, kötü sayılmaktan ve hatta geleceği iyileştirmek adına yaşanan anı inkârdan çekinmeden Tanrı’nın sırlarını anlamak için yürüyenlerin mekânıdır... İyilerin kaybettiği yerden geçerken sen de bir iyilik kaybet ki tanrını alt etme yemini etmiş şeytanın gözü korksun.
*** 
İYİLİĞE VEFA
 
Bir kurdu avcılar fena halde sıkıştırmıştır. Kurt ormanda oraya buraya kaçsa da peşindeki avcıları bir türlü atlatamaz. Canını kurtarmak için deli gibi koşarken bir köylüye rastlar. Köylü kestane toplamaya çıkmıştır. Kurt adamın önüne çöker ve yalvarmaya başlar: "Ey insan ne olur yardım et bana, peşimdeki avcılardan kaçacak nefesim kalmadı, eğer sen yardım etmezsen biraz sonra yakalayıp öldürecekler."
  
Köylü bir anlık tereddütten sonra yanındaki boş çuvalı açar, kurda içine girmesini söyler. Çuvalın ağzını bağlar, sırtına vurur ve yürümeye devam eder. Birkaç dakika sonra da avcılara rastlar. Avcılar köylüye bu civarda bir kurt görüp görmediğini sorarlar, köylü "görmedim" der ve avcılar uzaklaşır. Avcıların iyice uzaklaştığından emin olduktan sonra köylü sırtındaki çuvalı indirir, ağzını açar, kurdu dışarı salar.
  
"Çok teşekkür ederim" der kurt, "Bana büyük bir iyilik yaptın"
  
"Önemli değil" der köylü ve arkasını dönüp yürümeye başlar.
  
"Bir dakika" diye seslenir kurt: Çok uzun zamandır bu avcılardan kaçıyorum, çok bitkin düştüm, açım, kuvvetimi toplamam için bir şeyler yemem lazım ve burada senden başka yiyecek bir şey yok."
 
Köylü şaşırır: "Olur mu, ben senin hayatını kurtardım."
  
"Çıkar söz konusu olduğunda, yapılan iyiliklerden daha çabuk unutulan bir şey yoktur. Ben de yaşamak için senin iyiliğini unutmak ve seni yemek zorundayım" der kurt.
  
Bir süre tartıştıktan sonra, ormanda karşılarına çıkacak olan ilk üç canlıya bu konuyu sormaya ve ona göre davranmaya karar verirler.
 
Karşılarına önce yaşlı bir kısrak çıkar. " Ne vefası? " der kısrak, "Ben sahibime yıllarca hizmet ettim, arabasını çektim, taylar doğurdum, gezdirdim. Ve yaşlanıp bir işe yaramadığımda beni dağlarda tek başıma bıraktı..."
  
Bir sıfır öne geçen kurt sevinirken bir köpeğe rastlarlar. "Ben hizmetin değerini bilen bir efendi görmedim" der köpek, " Yıllardır sadakatle hizmet  ederim sahibime; koyunlarını korurum, yabancılara saldırırım, ama o beni her gün tekmeleyip sopalar..."
  
Kurt köylüye döner, "İşte gördün" der. Köylü de son bir çabayla "Ama üç diye konuşmuştuk, birine daha soralım, sonra beni ye" diye cevap verir.
  
Bu kez karşılarına bir tilki çıkar. Konuyu dikkatle dinleyen tilki hep nefret ettiği kurda bir oyun oynama fırsatı yakaladığını sezinleyerek düşünür
 
“Her şeyi anladım da" der tilki, "Bu küçücük torbaya sen nasıl sığdın? Beni işletiyor olmayasınız?"
 
Kurt bir şeyler söyler, tilki inanmamış gibi yapar: "Gözümle görmeden inanmam..."
  
İşin sonuna geldiğini düşünen kurt torbaya girer girmez, tilki köylüye işaret eder ve köylü torbanın ağzını sıkıca bağlar. Köylü eline bir sopa alır ve "Beni yemeye kalktın ha nankör yaratık" diyerek torbanın içindeki kurdu bir süre pataklar. Sonra tilkiye döner "Sana minnettarım beni bu kurttan kurtardın" der.
 
Tilki de "Benim için bir zevkti" diye cevap verir. O an köylünün gözü tilkinin parlak kürküne takılır, bu kürkü satarsa alacağı parayı düşünür ve hiç beklemeden elindeki sopayı kafasına vurup tilkiyi öldürür.
  
Sonra da torbanın içindeki kurdu ayağıyla dürter:
  
"Haklıymışsın kurt, yapılan iyilikten daha çabuk unutulan bir şey yokmuş..."
***
Kurt haklı çıkmış olabilir. Fakat bu kendini bilen insanı iyilik yapmaktan caydırmaz. Çünkü iyilik değildir köylüyü zora sokan. Köylünün iyilik yaparken tedbir almayışındandır. Yapılacak iyilik sırasında ve sonucunda karşılaşabileceğiniz olası kötülüklere karşı bir tedbiriniz yoksa iyilik kahramanı olmanız saflıktandır. Kötüye de iyilik yapılabilir; fakat bilmeli ki, kötünün ahlâkı iyiliğe kötülükle karşılık vermeye hazırdır. Nankörlük kötünün meşru hakkıdır.
 
Muharrem Soyek

 

 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..