Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Haziran '10

 
Kategori
Eğitim
 

İzin kağıtları…

İzin kağıtları…
 

Derse geç kalan öğrenci.


Bu vakit, ne vakit oğlum? Hangi yüzle izin kağıdı istiyorsun?” Okula niye zamanında gelmiyorsun? Haa?” Özellikle ikili öğretim yapan okullarımızda, sabahçı sınıflardaki öğrencilerin – ilk derse geç kaldıklarında – yüzü gülmeyen nöbetçi müdür yardımcılarından ilk işittikleri sözlerdi bunlar…Aynı sahne yıllarca yaşanmıştır şüphesiz. Anımsıyorum da; öğrenciyken, geç kaldığımızda, geç kalan birkaç kişiyi daha bekleyip, grup yaparak, gerekirse sıranın en arkasına geçerek, ezile büzüle, korkarak nöbetçi müdür yardımcısının odasına “derse geç kabul kağıdı” kısacası “izin kağıdı” almak için girdiğimizde, “neden geç kaldığımızı anlatmak için” – kabul görmeyeceğini bildiğimiz halde- çeşitli “gecikme senaryoları”nı- grupça hazırlamak ayrı bir yetenek isterdi. “Valla Hocam, otobüsü kaçırdım.” “ Annem hastaydı, uyuyakalmışım.”, “ Babaannem vefat etti.”, Bizimkiler evde yoktu.” vb. . Azarlama faslı bittikten sonra, “ Bak, evladım bu son olsun!” uyarısı ile alırdık “izin kağıtlarımızı”. Sonra da korkusuzca derse girer, öğretmenimizden özür diler, izin kağıdını masanın üzerine bırakırdık.

İki gün geç kalma, yarımgün devamsızlık yerine sayılınca işi biraz daha sıkı tutmaya başlamıştık. “Bando çalışması, halk oyunları çalışması, tiyatro provası , okul maçı” adı altında yapılan etkinlikler için “idareden” alınan izin kağıtlarının bir başka havası vardı. Ders öğretmenlerimizin sinirli bakışları arasında sınıftan ayrılmak bir büyüklük ve gurur duygusu verirdi bizlere sınıfta kalan arkadaşlarımızın yanında. Ama bazen da, dersin ortasında, ansızın gelen nöbetçi öğrencinin elinde okul müdürünün imzaladığı bir “izin kağıdı” ile içeri girerek, ders öğretmenine baktığı anda, “Acaba kim hapı yuttu? Müdür Bey kimi çağırıyor?” diye de “korkudan üç buçuk atardık”. Hey gidi günler…

En fenası da, okuldan kaytardığımızda ertesi gün idareye vermemiz gereken– velimizin imzalayarak yapılan devamsızlığın bilgisi dahilinde olduğunu bildiren - “izin kağıdı”nı alabilmekti. Bu durumda, izin kağıdını imzalatmak için, evdekilere hasta olduğumuzu inandırmak zorunda kalırdık. Eve hastalanmış gibi gelmek, konuşmamak, akşam yemek yememek önemliydi. Ya da ikinci tehlikeli yol, velinin imzasını çok iyi atabilmekten geçerdi. Hoş o da sonunda anlaşılırdı ya.

Eğitimci olarak, yıllar sonra bu işlemleri anımsayınca, insan neden o dönemde senaryo hazırlamak ve yalan söylemek zorunda bırakıldığına bir cevap arıyor. Delikanlılık diyebilirsiniz. Kurallara uymak gerek. Okula zamanında gitmek de öyle. Ama o dönemde başlıyor insan mazeret üretmeye… Oysa kanımca, zamanında ilgililer tarafından, kalıcı “çözümler” üretilseydi, yıllar sonra sorunun bir parçası olduğunu düşünmezdi insan. Ne dersiniz? Yanılıyor muyum? Yoksa bunlar sistemden mi kaynaklanıyor? Okullardaki “psikolojik danışman” ya da “rehber öğretmenler”imiz bu konuda ne diyorlar acaba?

Düşüncelerini öğrenmek için okul müdürlerinden “izin kağıdı”na gerek olduğunu sanmıyorum?

Sevgiyle kalın. Saygılarımla…

Ali İhsan ÖZÇAKIR

MEB. Bakanlık Başmüfettişi (E)

e-mail: aliihsanozcakir@hotmail.com

 
Toplam blog
: 172
: 4867
Kayıt tarihi
: 07.04.09
 
 

50 yıllık eğitimciyim. İngilizce öğretmenliği ve Bakanlık müfettişliği yaptım. Bunca yıllık eğiti..