Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ekim '17

 
Kategori
Futbol
 

İzlanda'dan Alınacak Dersler

Kedi ile tilki hikâyesini bilir misiniz? Bu ikili ormanda konuşurken tilki, kediye hünerlerinden bahsediyormuş. “Benim on parmağımda on marifet vardır. Bir sürü hile bilirim, kuruğum ayrı, kulaklarım ayrı hünerlidir” demiş ve sormuş “senin ne hünerlerin var?” Kedi de utana sıkıla “benim pek bir hünerim yok, sadece ağaçlara tırmanırım” deyince tilki önce büyük bir kahkaha atmış sonra da “biliyor musun sana çok acıyorum, bir tehlike olsa muhtemelen canını kurtaramazsın” demiş. O sırada bir köpek sürüsünün gitgide yükselen sesi duyulmuş. Kedi bir hamlede kendisini en yakın ağacın tepesine atarken tilki hangi hünerini kullanacağını düşünmeye dalmış ve daha hiçbir şey yapamadan köpekler onu parçalamış. Bunu gören kedi de kendi kendine şöyle demiş “bir sürü meziyetin olacağına bir tane olsun ama tam olsun.”

Öncesini bir kenara bırakırsak (ki o kenara bıraktığımız öncede de İzlanda bizden çok üstün) son iki yılda İzlanda bizi üç kere farklı mağlup ederken biz sadece bir kez, o da son dakika golüyle, kazandık. Bu başarısız karneyi hiç ciddiye almamış olmalıyız ki, Cuma günü kaybedebileceğimiz aklımızın ucundan bile geçmedi ve yine farklı bir yenilgi alınca kelimenin tam anlamıyla çöktük.

İzlanda bir futbol ülkesi değil, oyuncularının teknik kapasiteleri sınırlı, hatta onların iki sene öncesine göre güç kaybettikleri dahi söylenebilir fakat hikâyedeki kedi gibi, tam bir meziyetleri var: çok iyi savunmak ve kapılan toplarla hızlı hücuma çıkmak. Biz ileride Cenk mi yoksa Burak mı, ortada Emre mi yoksa Yusuf mu, 4-4-2 mi yoksa 4-3-3 mü diye düşünürken İzlanda sadece bu özelliğiyle bizi iki maçta da çok rahat bir şekilde alt etti. Biz 2008’deki aldatıcı başarının gölgesinde sistemsizliği sistem belleyip, hemen hemen her maça farklı on birlerle çıkıp futbol ilmine ihanet ederken, her fırsatta nüfusu ile ilgili espriler yapmaktan kendimizi alamadığımız İzlanda, haddini veya kendini bilmenin kitabını yazarak bir turnuvadan diğerine koşuyor.   

Bugün hâlâ gerekli dersi almamış olmalıyız ki sorunu “İzlanda’dan takımında kimi istersin” sorusu çerçevesinde tartışıyoruz. Mesele o değil, mesele bizim kendimizi bilmememiz; kendimizi bazen dev aynasında, bazen de bugün olduğu gibi yerin dibinde görmemiz. Artı ve eksilerimize göre bir oyun planı ve kadro kuramamamız, dedikodu, racon, takım içi kavga gibi gereksiz işlerle uğraşıp yeterince çalışmamamız.

İzlanda bize yıllardır sadece futbol değil asında bir hayat dersi veriyor; kendini bilir, çok ve doğru çalışırsan başarılı olursun. Evet, belki İzlanda hiçbir zaman bir turnuva kazanamayacak çünkü yapabileceklerinin sınırı var fakat en azından yapabileceklerinin en iyisini yapıp bizim gibi “tilkileri” saf dışı bırakabiliyorlar.

Şimdi herkesin dilinde, bundan önce birçok defa olduğu gibi, bir reform, toplu bir yenilenme, gençleştirme gibi iddialı laflar var. Ardından da şöyle deniyor: hedef artık 2020! Bunca büyük sözden sonra iki sene sonrası hedefleniyorsa üzgünüm ama o iş olmaz; olsa da olmaz. Bu koşullarda 2020’ye gidilse de yine oradan başarılı bir milli takım çıkmaz. Milli takımın bugünkü en iyimser hedefi 2022 dünya şampiyonası, en gerçekçi hedefi de belki de ülkemizde yapılacak 2024 Avrupa şampiyonası olmalı. Bu süre zarfındaki turnuvaların çekiciliğine aldanmadan, bugünden itibaren, hazırlık maçları da dahil, tüm maçlara bu hedef doğrultusunda çıkılmalı, her adım ona göre atılmalı. Aksi halde bu Mehter yürüyüşü hiçbir zaman bitmez.

can.nizamoglu@gmail.com

 
Toplam blog
: 788
: 1417
Kayıt tarihi
: 11.11.07
 
 

Çoğu çocuk gibi ben de futbolcu olmak istedim, olmadı. Bu oyundan kopmamak adına üniversite yılla..