Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mart '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İzmir... Nefes Aldığım Şehir

İzmir... Nefes Aldığım Şehir
 

Fotoğraf/ Yusuf Tuvi


Ne güzel bir cuma akşamıydı geçen haftanın cuması. Alsancak'ta oturmuş keyif yaparken püfür püfür. Hava da güzel. İnsanlar güzel... İstanbul'un tüm boğuculuğundan, kasvetinden, keşmekeşinden, griliğinden en çok da depresifliğinden uzak bir cuma akşamı... Yengeç bacağı yedim, pane edilmiş. Uzun zamandır hiç gülmediğim kadar karnım ve yanaklarım acıyana dek kahkahalarla güldüm. Kafam da güzel... Nasıl olmasın? İzmir'deyim. En sevdiğim şekilde, en güzel aşkları içinde barındıran şehirde...

Öyle git toplantıya saatlerce kafa patlat, koştur koştur öğle yemeğine git, sonra çık akşam olsun, oteldeki odana çekil, yorgunluktan beynin kazan gibi şişmiş, yat zıbar sabah erken kalkacaksın, değil. Sakin sakin, munis, kedi cinsinden, sokulgan, sıcacık... Öylesine keyifli; yaz sonu, güz başlangıcı edasında, “oh be, nefes alabiliyorum! Oh be!” diye içimden defalarca yinelediğim, hapishane kaçkını gibi görünmemek için çaktırmadan havasını ciğerlerime çekebildiğim kadar çektiğim... İzmir kucağını açmış, beni koynunda sarmalamış, mırıltılarımı, baştaki çekimser şaşkınlığımı, sonrasında çın çın öten kahkahalarımı dinlerken... Dalıp gitmek. Mutluluk böyle bir şey olsa gerek... Beklentilerin yanıt bulduğunda apansız çalabiliyorsa kapını hayallerin, mutluluk hoş gelmiş, demek.

Bir de çalabiliyor kapını geri döndüğünde bitmek bilmez sıkıntılar... Hattâ dönüşü beklemiyor, uçakta kemerini kilitlediğin andan itibaren üşüşüyorlar kılcal boşluklarına... “Ne gerek var şimdi? Ne gerek?” deyip, kızsan da içinden kendine, olabiliyor böyle şeyler genellikle...

Kül Kedisi'ne benzetiyorum kendimi. Balo bitti, şimdi cadı kazanı İstanbul'a dönme vakti...

Ama güzeldi İzmir be! Aslında hep güzeldi, daha önce de güzeldi. Bu kez daha bir başka özlemişim belki ondan, bu kez daha bir şık, daha bir alımlı, afili, fraklı makosenli, ağzında kıpkırmızı gülü, incik boncuk takılı, üzerinde çigan serseriliği, ne bileyim böyle daha bir âşık göründü gözüme... Muhteşemdi. Işıl ışıldı, tertemizdi, pırıltıları gözümü kamaştırdı, gülünce gözleri çizgi halinde kaybolana kadar kocaman enfes gülüşlerle tam formundaydı. Kordon boyu ve ben; karşıdaki parıltılara, Körfez'de aheste süzülen telaşsız vapurlara doğru alabildiğine hür, tekmili birden otuz ikisi meydanda dişlerimizle sakıncasız ve fütursuz güldük, güldük... Gülmeyi mi yoksa bu şehirle birlikte gülmeyi mi çok özlemişiz düşünecek zaman değildi, düşünmedik.

Döndüğümde gayri ihtiyari soruyorlar: “Ee, nasıl geçti?” Yarım ağız cevap: “Güzeldi...” İkinci soru daha meraklı: “Yani?” Cevap önden bir kıkırdama: “Çok güldük.” Son soru baygınlık geçirtecek: “Neye?” Uf bıkkın: “Anlatılmaz ki... Çok yorgunum, uyumak istiyorum...” Yüzlerde ifade: Hayda! Ne oldu şimdi?

E, öyle!

Çünkü anlatmaya kalksan o an güldüğün şeyler çok absürt, saçma, gereksiz, özensiz de olsa anda yaşarken komik, anlatırken değil. Konuyu baştan alıp vücut dilini de kullanıp pandomim yapmaya çalışsan; durumu yine kurtaramayacaksın, vahimleşecek. Peki ne yapmak lazım? -Kaçmak lazım. Nereye? -Uykuya...

Neden mi?

Ne zaman çok mutlu, çok güzel, çok başka bir şeyler yaşasam; hemen ertesinde yatağımın şefkatli kollarına bırakırım kendimi. Yaşadığım anları uykuyla karışık tekrar tekrar yaşayabilmek, rüyam mı düşüncelerim mi ayırmaksızın yeniden ve kerelerce yaşayabilmek için. Bir tek mutsuzken yüzünü duvarlara dönüp uyumazsın. Çok mutluysan eğer ve uykuyla aranda tuhaf bir bağ, garip bir kurgu, adı konmaz psişik bir durum varsa; uyku seni kucaklasın istersin. Yapar da. Her zaman değilse de, zaman zaman uykuyla aranın bozulduğunu, senden kaçıp uzaklara gittiğini düşünmeksizin ona olan kızgınlığını çabucak unutarak. Uyku, yalnızlık kadar hücrelerinde gezinirken, sitemsiz, sorgusuz sualsiz derinlerine dalarak...

Uyudum ben de. Uykumda güldüm, konuştum yeniden İzmir'le. “Hiç istemiyordum halbuki fakat iyi ki gelmişim be! İyi ki...” dedim gülerek. Duydu biliyorum. Güldü uzaklardan, el salladı en çılgın, alaycı haliyle “yine bekleriz...” Gülümsedim “Gelirim.” Nasıl gitmem? İzmir... Nefes aldığım tek yer...

Mart'10 / İstanbul

 
Toplam blog
: 19
: 658
Kayıt tarihi
: 16.03.10
 
 

Oyun yazarı. Son oyunu "Yedi Peçeli" Devlet Tiyatroları tarafından incelenmekte. Diğer bütün yazı..