Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mayıs '07

 
Kategori
Özel Lezzet Durakları
 

İzmir'de bir şarap mabedi: İsabey Bağevi

İzmir'de bir şarap mabedi: İsabey Bağevi
 

Bu haftasonu gezi rotamızın yönü, gastronomik bir merkeze çevrildi. İzmir gibi metropol bir şehrin hengamesinden çok uzakta ama kentin nerede ise bir soluk mesafesi kadar yakınındaki bu gizli-saklı, asude köşe “İsabey Bağevi” idi.

İzmir’li “Sevilen Şarapları”nın kurucusu İsa Bey tarafından daha 1960’lı yıllarda oluşturulan üzüm bağı, kırk beş dönümlük bir arazi üzerinde bulunuyor. Bağda; Sauvignon Balnc, Chardonnay, Grenache, Merlot, Carignan ve Cabarnet Sauvignon türü şaraplık, kırmızı ve beyaz üzümler yetiştiriliyor.

Kışlık kullanıma uygun kapalı ve şömineli bölümü, bahar ve yaz ayları için ideal olan geniş ve uzun verandası ile bağın içindeki restoran; hem tipik bir bağ evinin doğal havasını müşterilerine yaşatırken aynı zamanda da oldukça bakımlı ve özenli bir restoranın ambiyansını rahatlıkla verebiliyor.

Bahçedeki tarihi çınar ağacı, hemen altında bulunan minik havuzu, yemyeşil çimlerin üzerine yerleştirilmiş şarap fabrikalarında kullanılan, nerede ise tarihi nitelik kazanmış çeşitli ekipmanlar ve bu sergi ile yaratılan bir açık hava müzesi atmosferi, butik konsepti ile dizayn edilmiş şarap satış yeri, alınan ödül ve beratların asılı olduğu şeref duvarı, atların dolaştığı küçük bir manej, enginar bostanı ve çevredeki, adeta üzüm bağları ile koyun koyuna yaşayan binlerce zeytin ağacından müteşekkil zeytinlikler. Hepsini aynı anda İsabey Bağevi’nde görebiliyor ve yaşıyorsunuz. Hatta verandadaki yemek yediğiniz masanızdan, tüm bunlara arz-ı nazar ediyorsunuz.

Gelelim işin daha gastronomik kısmına. Bir kere müthiş zengin çeşitliliğin olduğu bir restoran mutfakları var. T-bone steak, patlıcanlı kuzu pirzola, Majestik steak, porçini mantarlı steak, parmesan peynirli, kuşkonmazlı ara sıcaklar, enginarlı karides, rozbif, füme balık, piliç çeşitleri gibi ardı ardına sıralanabilecek uzun bir mönü.

Önden çorba içmek isteyenler için üç farklı alternatif var: Brokoli ve soğan çorbaları ile keçi peynirli tarhana çorbası. Ben soğan çorbasını tercih ettim ve cidden lezzetliydi. Karamelize un ile terbiye edildiğini ve çeşitli baharatlarla lezzetlendirildiğini tahmin ediyorum.

Başlangıç olarak gelen çeşniler içinde patlıcanlı bir tabak vardı ki gerçekten de uzun zamandır böylesine farklı ve eşsiz bir lezzetle tanışmamıştı damak tadım. Şef garsona, bu başlangıçla ilgili bilgi almak istediğimi söyledim. Ben beklerdim ki başlangıç şefini ya da ilgili aşçılarından birini yönlendirsin ama kendisi enteresan bir gülümseme ile müessese sırrı olduğunu ve bilgi veremeyeceğini söyledi. Ben de güldüm tabi. Belirli bir çıtanın üzerinde, gastronomik mentaliteye sahip işletmelerde durum hiç de böyle olmaz. Neyse, artı ve eksileri ile anlatmaya devam edelim.

Bu arada ben, en kısa süre içinde o lezzet birleşimini kendi mutfağımda inşa edeceğim o da ayrı konu tabi. Közlenmiş patlıcan, süt, karabiber, kimyon, muhtemelen kaşar peyniri, badem, tereyağı, ince bir damardan gelen acı; damak tadımın ilk seçebildikleriydi. Beğendi kıvamında ve temel lezzetindeydi. Oradan türevlendirilmiş yani.

Ara sıcak olarak gelen, kiremitte gratine kuşkonmaz enteresan bir damak tecrübesi olarak geçti kayıtlarıma. Öyle uhrevi bir lezzet olduğunu söyleyemeyeceğim ama değişik ve tadılası olduğu kesin.

Ana yemek olarak bir kısmımız t-bone steak tercih ederken ben Majestik kırmızı şarap soslu steak yani bonfile tercih ettim. T-bone steak’ler aslına uygun ve doğru pişirilmişlerdi. Yani etlerin üst tarafı iyi pişmiş ve karamelize olmuş, içleri ise az pişmiş bırakılmıştı. Etin kırmızılığı durmaktaydı bıçakla kesildiğinde, iç tarafında. Buradaki temel espri, doğru kırmızı et pişirme tekniğine göre etin doğal suyu içinde kalacak şekilde, kurutmadan az pişirilmesidir. Ancak bu beynelmilel kural Türk mutfağına ve damak tadına pek uymaz. Biz genelde etimizi iyi pişmiş severiz. Bu nedenle soframızda tabaklarını sonuna dek bitiremeyenler ve siparişinden pişman olanlar da oldu. Lakin bu durum kesinlikle müessesenin bir hatası değil. Majestik steak’lerini ise kesinlikle tavsiye edebilirim. Şarap sosu ile kırmızı dana eti muhteşem bir uyum göstermiş. Ve tabi ki kullanılan baharatlarla, şarabın baharat aromaları da.

Bir bağ evine uygun olarak oldukça zengin bir şarap mönüsünün önümüze konmasına hiç şaşırmadık. Doğal olarak tüm şaraplar Sevilen imzalı. İlk olarak syrah-kalecik karası kupajı, gövdeli bir kırmızı şarap olan Majestik sipariş edildi. Ve cidden çok doğru bir tercihti.

Şarap şişesi, garsonumuz tarafından hemen yanımızda açıldı ve şişesinden, genişçe bir karafa aktarıldı. Bir on- on beş dakika kadar geniş gövdeli ve açık ağızlı karafta bekletildi, dinlendirildi, oksijenli hava ile teması sağlandı. Buraya kadar çok doğru ve şarapçı bir müesseseden beklenilen hareketlerdi. Ancak açılan şişeden tadım yaptırılmak için bir kadehte, neden müşteri onayı aranmadı anlayabilmiş ve oraya yakıştırabilmiş değilim.

İkinci şarap siparişi ise Sevilen’in özel bir ürünü olan Premium Kırmızı olarak seçildi. 2005 yılı rekoltesi, syrah-merlot üzümleri kupajı, az flitrasyona tabi tutulmuş, meyvemsi, kiraz ve çilek aromalarını baskın olarak aldığım, kolay içimli nefis bir şaraptı Premium. Alt kattaki satış yerlerinde kırk liraya sattıkları bu ürünü, üst kattaki restoranda yetmiş beş liradan fatura etmekteydiler. Bu durum da oldukça enteresan geldi bana.

Şarabın değişmesi ile kadehleri de değiştirmeleri, daha geniş gövdeli ve dar ağızlı kadehle servis etmeleri son derece iyi düşünülmüş ve bilinçli olarak yönlendirildiği belli olan doğru şarap sunum teknikleri idi.

Premium, Majestik’e göre 3-4 derece daha soğuk servis edildi ki bu da çok yerinde bir hareketti. Meyvemsi karakteri baskın olan şarapların, baharat aromaları dominant olan ürünlere göre birkaç derece daha soğuk tüketilmeleri, içinde barındırdıkları tanenlerin damaklarda çok daha iyi absorbe olması açısından son derece küçük ama önemli bir ayrıntıdır.

Müessesenin, profesyonel olarak hizmet veren bir sommelier’i yani “şarap garsonu” var mıydı, bilemiyorum. Bir ara sormaya niyetlendim ama başlangıç olarak gelen beğendi türevi yiyecek için bile bilgi vermekten imtina eden garsonumuzun bu konu hakkında bana nasıl bir tepki vereceğinden emin olamadım doğrusu.

Fiyatlara gelince...astronomik diye nitelendirilebilecek ölçüde pahalı olmasa da çok hesaplı olduğu söylenemez İsabey Bağevi’nin. Pek tabi seçilen şaraba ve ana yemeklere göre değişebilir ama kişi başı ortalama yetmiş - seksen yeni lira olarak belirtebiliriz, mükellef bir sofrayı.

Nasıl mı gideceksiniz? İzmir’den Torbalı istikametine doğru giderken, Adnan Menderes Havalimanı kavşağını geçtikten yaklaşık bir kilometre sonra, sağa, Gölcükler Köyü ayrımına sapıyor ve birkaç yüz metre sonra İsabey Bağevi’ne ulaşabiliyorsunuz.

Ben, bence doğru ve yanlışları söyledim, karar sizin efendim...

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..