Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Kasım '09

 
Kategori
İzmir
 

İzmir Düşü

İzmir Düşü
 

Göztepe


Ben sonradan olma İzmirli Nilüfer, bir İzmirizm fanatiği oldum çıktım. “İzmirim İzmirim cennetim, Kordon sen süpersin, Güzelyalı şöylesin” edebiyatı yapar oldum. Fakat tüm bunlar yıllar içinde oldu.

Ama İstanbul’a olan aşkım hiçbir zaman bitmedi. Heyhat gel gör ki; en sakin sayılabilecek yaz aylarında bile İstanbul’a gittiğimde, büyük bir çoğunlukla vapurla seyahat etmeme rağmen aşkımın sadece iyi yanlarını gördüğümü, kusurlarını görmezden geldiğimi anlıyorum.

İzmir’e dönüş günlerimde ise Sakallı Nurettin Paşa'nın bu şehri yakarak ayrılmasına lanetler yağdırıyorum. (Bknz. vikipedia.) Her yer yakılıp yıkılmış, bize geçmişle bağımızı kuracak o kadar az şey kalmış ki…. Kıbrıs Şehitlerinde ve Alsancak’ta birkaç Rum evi, Kemeraltı’nda Hisar Camii, Tarihi Asansör, Mithatpaşa Endüstri Meslek Lisesi, birkaç kilise…

Eee bütün tarihi binaları Sakallı Nurettin Paşa, yakıp yıkmış da biz ondan geri kalmış mıyız? Asla. Bizde tarihimizi, sahildeki harika yalıları, birkaç daire fazla alabilmek amacıyla apartman haline getirmişiz. Güzelyalı ve Karşıyaka sahil boyunca Çin Seddini andıran iç karartıcı yapılar diyarı olmuş.

Ben Güzelyalı’nın Kokaryalı olduğu halini özlüyorum. İzmir’deki bütün tarihi yapıları geri isterdim. Bu tarihi yapılar bana geçmişi güçlü, tarihi olan bir aile gibi hissettirip güven veriyor.

Televizyonda gezi programı izlemeyi seviyorum. (TV 8- Gülhan’ın galaksi rehberi önerilir) Geçtiğimiz haftalarda programda, Varşova’nın 2. Dünya Savaşı sırasında, Almanlar tarafından, binaların, önce tarihi ve stratejik önemlerine göre numaralandırdıklarını, sonra da en önemlisinden başlayarak acımasızca yıkılan bir şehir olduğunu öğrendim. Şehir tam bir enkaz ve toz bulutu olmuşken, savaşın ardından Varşovalılar ellerinde bulunan fotoğrafları kullanarak, şehri eski görünümüne kavuşturmuşlar. Arşiv filminde savaş ortamında her şeyini yitirmiş kadın ve erkeklerin, yıkılan binaları, tek tek, tuğla tuğla, taşıyıp bir puzzle gibi aynısını oluşturmuşlar. Tabii ki hepsi orijinal değil fakat aslına sadık kalarak yapılmış.

Beni en çok şaşırtansa o savaş ortamında, insanların, kültürlerine sahip çıkıp, bir işçi gibi yıkılanları yeniden onarıp, eski haline kavuşturmaları.

Şimdi sorarım size; hangi birimiz bunu yaparız?

Onu bırakın Türkler olarak maalesef kapımızın önüne kadar temiziz. Dışarı çıktığınızda yerlere dikkatle bakın neler neler göreceksiniz: Kâğıt mendiller, sakızlar, sigara izmaritleri, tükürükler, hayvan pislikleri, savrulmuş evsel çöpler. Bu konuda sadece bizlerin suçlu olduğunu da düşünmüyorum. Siz hiç ağzı açık küçük çöp kutuları görüyor musunuz? Adeta belediyeler tarafından yerlere çöp atmamız teşvik ediliyor.

Büyük çöp konteynerlarından bahsediyorsanız, onlar evsel atıklar içindir. Yere çöp atmamak için kış aylarında kabanımın cebi, çöp cebi haline dönüyor.

Ben artık, kentlerde heykeller görmek istiyorum. Tarih kokan sokaklarda dolaşmak istiyorum. Akerdeon çalarak kulaklarımın pasını silen, bambaşka bir havayla sokakta dolaşmama sebep olan müzisyene emeğinin karşılığını vermek istiyorum. Sokaklarda animasyon yapan insanlar görmek istiyorum.

Bilirsiniz, bazı insanlar ruhsuz olurlar. Bu bizi onlardan hızla uzaklaştırır ve sıkıcı bulmamıza neden olur. “Iııı ne mekanik şey bu böyle, vınn turizmden bileti kestireyim hemen” deriz.

Aynı şekilde kentin ruhunun olmasını, kenti doya doya yaşamak istiyorum.

Bundan sonra, varolan eski evlerin, çeşmelerin, her an yıkılacak gibi duran tarihi binaların aslına uygun onarılıp hayata geçirilmesini istiyorum.

Enkaz halindeki yerlerin “burası tarihi eser” diye yutturulmamasını istiyorum. Yöneticilerin bunlardan utanç duymalarını, tarihe karşı sorumluluk hissetmelerini istiyorum.

Çok şey değil…

 
Toplam blog
: 246
: 1012
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

..