Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Eylül '08

 
Kategori
Tarih
 

İzmir'e kavuşabilmek

İzmir'e kavuşabilmek
 

Mustafa Kemal 26 Ağustos’ta <ı>“15 gün sonra Akdeniz’deyiz” dedi. Ama yanılmıştı. 9 Eylül’de yani on dört gün sonra Türk ordusu İzmir’e girdi.

Uşak, Salihli, Alaşehir ve Kula derken 8 Eylül günü Manisa’nın da düşmandan kurtulmasıyla, sıra İzmir’e gelmişti. Akdeniz’e ulaşmaya çok az kalmıştı.

Fahrettin Altay komutasındaki süvari kolordusuna bağlı tümenler, İzmir ile Manisa arasındaki dağların sırtında harekete geçmek için vakit sayıyorlardı.

Harekete geçildi. Birlikler önlerindeki köyleri teke tek ele geçiriyorlardı. Ara sıra etraftaki evlerden üzerlerine ateş açılsa da birliklerimiz, hemen cevap veriyor ve durumu kontrol altına alıyordu. Manisa ile İzmir arasındaki dağların en yüksek noktası olan Sabuncubeli’ne çıkan birlikler mavi körfezi gördüler. O güzelliği gören ilk kişi ise 20.Alayın 2. Bölüğüne mensup Zabit Keşif Kolu Kumandanı Mülazım Enver Bey’di. Enver Bey etrafı inceleyip raporunu hazırladı. Enver Bey’in gördüğü tabloyu özetlemek gerekirse; Yemyeşil ormanlar arasında masmavi Akdeniz ve üzerindeki kapkara savaş gemileri…

Enver Bey’in ardından o tabloyu Yüzbaşı Şerafettin’de gördü. Şerafettin Bey daha sonra anılarında o tabloyu şöyle ifade edecekti.

<ı>“Sabuncu boğazından çıkar çıkmaz bütün ihtişamıyla Akdeniz’e uzanan İzmir’i gördük. Senelerden beri derin tahassürle özlediğimiz İzmir, şimdi gözümüzün önünde idi. Nihayet biraz sonra ona da kavuşacaktık. Bu sırada heyecanımız fevkalade artmış, gözlerimiz sevinç yaşlarıyla dolmuştu. Bütün süratimizle İzmir’ doğru koşuyorduk”

<ı>

Sabuncubeli’nde bulunan 2.Tümen kumandanı Zeki Bey artık İzmir’e girme zamanının geldiğini düşünüyordu. Bu fikrini, yazdığı rapor aracılığıyla Mirliva Fahrettin Altay’a iletti.

Cevap gecikmedi. Tümene Sabuncubeli ile İzmir arasındaki şose üzerinden İzmir yönüne hareket etmesi emri geldi. Harekete geçildi.

Tümenin önünde Yüzbaşı Şerafettin’in de içinde bulunduğu 4.Süvari alayı vardı. Alayın kumandanı Albay Reşat, Yüzbaşı Şerafettin’in bölüğünü öncü birlik olarak görevlendirdi. Önde Yüzbaşı Şerafettin’inin bölüğü, hemen arkasında İskender paşa komutasındaki 3.bölük ilerlemeye başladı. 2.Tümen topçusu tarafından Bornova yönüne yapılan uyarı ateşiyle sessizlik bozulmuştu. Çevredeki evlerin pencerelerinden çeşitli bayraklar sallayan insanlar kendilerine zarar verilmemesi için başka uyruktan olduklarını anlatmak istiyordu.

Bölük, Bornova’ya vardığında üzerine ateş açıldı. Şerafettin Bey ve İskender Bey durumu dürbünle izleyip şu kanıya vardılar. Düşman çok güçlü ama bu önemsenmemeli. Bu yüzden muharebeye girip de zaman kaybedilmemeli, İzmir’e ulaşılmalıydı. İki bölük komutanı, iki ayrı koldan Bornova’ya girdi. Ufak çatışmalarla Mersinli’ye kadar ilerlenildi.

Mersinli çıkışındaki , bir un fabrikasının önüne gelindiğinde Yüzbaşı Şerafettin bir pusu olabileceğini sezinledi. Hemen sekiz ere yayan olarak keşif yapmasını emretti. Sekiz er biraz ilerlemişti ki, açılan ateşte dördü oracıkta can verdi. Ne gariptir ki ölen dört erin de başı İzmir’e doğruydu. Bölük fabrikayı sarıp, orayı temizledikten sonra ilerledi.

Bölük, Punto’ya (Alsancak) varıldığında, limandaki binlerce düşman askerinin arasında, kılıçlarını çekerek ilerlemeye koyuldu. Kırk kişi kalmıştı. Düşman askerleri ateş etmeden silahlarını bırakıp kaçıyordu. Esir alınmadan ilerlendi.

Gümrük önlerine gelindiğinde bir Ermeni, bölüğün yolunu kesti. Bir elinde bomba, bir elinde silah vardı bombayı Yüzbaşı Şerafettin’in üstüne doğru fırlattı. Yüzbaşı Şerafettin Bey, elindeki kılıçla bombayı savurttu. Bomba atının ayakları arasına düştü ve orada patladı. Atın karnı parçalanmış, Yüzbaşı Şerafettin Bey ise iki yerinden yaralandı. Ermeni kalabalığın arasından kaçmıştı. Hemen bir bez parçasıyla Yüzbaşının kolu sarıldı. Yeni bir ata binen Yüzbaşı Konak’a doğru ilerlemeye koyuldu.

Kolundan kanlar akıyordu . Yollarını, elinde Türk bayrağı olan, sevinçten ağlayan bir genç kesti. Yüzbaşıya sarıldı. Bölüğe kılavuzluk ederek, bölüğü Hükümet Konağına götürdü. Konağın kapısı kilitliydi. Askerlerimiz kapıyı kırdılar. Yüzbaşı Şerafettin bayrağı gencin elinden aldı. Öptü.

Bayrağın ay yıldızı kan olmuştu. Gözyaşları içinde Hükümet Konağındaki göndere çekti. Aynı sırada Zeki bey de bayrağımızı, Sarı Kışla’daki göndere çekmişti.

İzmir, geri kazanılmıştı. Hansa Tahsin’in, Süleyman Fethi Beyin ve Rumlarca katledilen diğer vatandaşlarımızı huzura kavuşturmuştuk. Ama şu var biz, toprağımızı geri alırken bile düşman askeri dahil, zaruri olmadıkça kimsenin canına kıymadık. Şimdi soykırım var diyenler, dün ne yaptıklarına ve bizim ne yaptığımıza baksınlar. Ama sıkar…

Bu makale, Cumhuriyet yayınlarına ait bir çok kitaptan alıntılar yapılarak derlenmiştir. Değerli anektodları derleyen yazarlara ve onlara imkan veren Cumhuriyet gazetesine çok teşekkür ederim.

 
Toplam blog
: 26
: 789
Kayıt tarihi
: 06.09.08
 
 

20 yaşında tiyatro oyuncusuyum. Düşünen bir insanım. Edebiyatla aşırı derecede ilgiliyim. Şu anda sa..