Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mayıs '07

 
Kategori
İzmir
 

İzmir'in Bayrakları

İzmir'in Bayrakları
 

İzmir'li değilim. Ancak hayatımın son on yılı, kesintisiz olarak bu cennet köşede geçti. İyi ki de böyle oldu.


İzmir'de yaşamaya başlamadan önce İzmir konusunda çok da pozitif düşüncelere sahip değildim. Bay Başbakanın ki gibi aslı, astarı olmayan garip "Gavur İzmir" tarzı yaklaşımları pek tabi ki hayatımın hiçbir döneminde benimsemedim. Bu durum kendisi gibilere özgü, bizler için Allah muhafaza. Ancak pek sempatik ve kendi adıma çekici de bulmuyordum kenti.


O günlerde İstanbul'da devam eden iş hayatımdan kaynaklanan gelişmeler neticesinde 1997 yılının nisan ayında kendimi İzmir'de buldum.


İzmir; ne doğduğum yerlere, ne yıllarca yaşadığım Ankara'ya, ne de birkaç sene ikamet ettiğim İstanbul'a milim benzemekteydi. Bambaşka bir havası, bambaşka bir iklimi vardı. İzmir, hayatı iliklerine kadar yaşamaya çalışan bir kentti.


İzmir, yüksek bir sivil seviyenin, en güzel şekliyle tezahur ettiği tipik bir, gelişmiş halk şehriydi bana göre.


İlk geldiğim günlerde yaşanan 23 Nisan bayramını unutmam mümkün değil. Doğduğum kentte, Ankara'da ve İstanbul'da; milli bayramlarda tek-tük bazı evlerin balkon ya da pencerelerinde Türk bayrakları asılırdı.


Hiç unutamam; babam bir sene apartman yöneticisi seçilmişti. Ve apartmanın hesabından, her daire için birer tane Türk bayrağı satın almış, bir milli bayram arefesinde tek tek dairelere dağıtmıştı asmaları için. Yirmi beş daireli apartmanımızda, kapılarına kadar getirilen Türk bayrağını balkonuna asan ev sayısı beşi geçmedi. Hatta bazıları, apartmanın parasının böyle boş işler için çarçur edildiği yönünde serzenişlerde dahi bulundu. Acı...


İzmir'de yaşadığım o ilk Çocuk Bayramı'nda, yolların, sokakların, evlerin balkon ve pencerelerinin, araçların bir gelincik tarlasına dönüşmesi beni şok etti. Sonra 19 Mayıs geldi, sonra 30 Ağutos...Gelenek hiç değişmiyordu. İzmir "ay-yıldızlı, al sancağa" bürünüyordu.


Ya o 9 Eylül. İzmir'in ve Anadolu Türklüğü'nün, Gazi Mustafa Kemal önderliğindeki namus, şeref, haysiyet mücadelesinin taçlandığı gün. Bir "kurtuluş günü kültürü" olmayan şehir insanının bu duyguyu anlayabilmesi için ancak benim gibi yaşaması gerekiyordu ve bunu o ilk senemdeki 9 Eylül'de yaşadım.


Sonra peşinden 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı geldi ki Pasaport'taki nargile kahvesinin sandalyelerine oturup da ellerimi patlatırcasına alkışlayarak, yaş dökerek ve göğüs kabartarak izlediğim geçit resmi. O askerlerin, polislerin, hemşirelerin, izcilerin, talebelerin, gazilerin, süvarilerin; arkalarına masmavi İzmir Körfezi'ni, Akdeniz'i, Mustafa Kemal'in mukaddes ordularına ilk hedef olarak işaret ettiği Akdeniz'i fon yaparak geçişleri, nasıl gözlerimin önünden gidebilir? Evime geldim, müzik setime "zeybekler" cd'sini koydum ve saatlerce "Harmandalı" oynadım. Yalanım varsa namerdim.


Bugün İzmir'in sokaklarında, evlerinde, dükkanlarında, bahçelerinde Türk bayrakları bir türlü içerilere girmek bilmiyor. Sanırım 22 Temmuz'daki seçimlere kadar da girmeyecek. İzmir, post-modern bir Kuvay-ı Milliye yaşıyor. Atatürk'ün, o en sevdiğim kalpaklı fotoğraflarıyla.


Birkaç gün önce İzmir'in meydanlarında, on binlerce kişi tek bir ağızdan ve tek bir yürekten pompalanan heyecanla "İzmir'in Kavakları"nı söyledi. Mitinge katılan ya da benim gibi katılmayan milyonlarca kişi birlikte ağladık o anda. 9 Eylül 1922'ye ve 15 Mayıs 1919'a gittik.


Türk'lüğün elinde kalan son toprak parçası Anadolu'yu da sinesinden koparmak için, yaranmaya çalıştığımız batı medeniyetinin siyasi teşekkülleri son perdeyi açmışlardı. Ve bu haysiyetsiz ve kudurgun gelişmelere karşı ilk kurşunu İzmir'de Hasan Tahsin adlı bir kahraman Türk evladı attı. Bu çok önemli bir semboldü ulusalcı güçler için.


Emperyalizme karşı direnen ilk milis gücü yapılanması yani halk organizasyonu yine İzmir'in Urla'sında teşekkül etmekteydi. Orada mevcut bulunan askeri birlikten arda kalan 9-10 asker, birliğin sınırlı sayıdaki techizat ve cephanesi ve tabi ki Urla'lılar.


İşte birilerinin "Gavur" diye sıfat takabilme eblehliğini gösterdikleri İzmir, tüm bu mücadeleleri kana kan, göze göz, dişe diş vermiş, bir kahraman şehirdir. İzmir, ay yıldızlı bayrağın şerefle dalgalandığı ve şu an için dalgalanamadığı ancak özüyle, halkıyla, tarihiyle ve Gazi'nin çizdiği Misak-ı Milli Hudutları'nın çerçevesi içindeki konumuyla diğer tüm Türk kentleri gibi Türk'tür.


Bay Başbakan'ın "bindirilmiş kıtalar" ifadeleriyle aşağılamaya ve küçümsemeye çalıştığı bu halk toplulukları, kendisine; seçimlerde meydanları ve sandıkları dar edecektir.


Şayet İzmir'de yapılan Cumhuriyet mitingi, özellikle iki sol partinin birleşmesine ve o siyasal yapıların güdümüne endekslenmemiş olsaydı; ben iddia ediyorum o günkü kalabalık, o günkü coşku tam iki katı olabilirdi. Ancak üzülerek izledik ki Türk solunun sembol isimlerinden Livaneli dahi birtakım fraksiyoner çekişmelerin neticesinde zor anlar yaşadı.


İzmir'i tanımaktan, on yıldır sinesine yaslanmışlığımdan, kokusunu koklamışlığımdan, denizine batıp-çıkmışlığım, imbatına sinemi açmışlığımdan, binlerce dünya güzeli İzmir kızı içinden eşim olarak kendime -bana göre- en güzelini seçmişliğimden, -sonradan da olsa- İzmir'li olmuşluğumdan dolayı gurur duyuyorum.


Dilerim ki Tanrı, dayanamayacağım sürelerde beni "İzmir"siz bırakmaz.



Not: Yazı fotoğrafı www.kemalistler.net adlı siteden alınmıştır.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..