Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Eylül '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İzmir’in Kurtuluşu

Bir başka heyecanla kalkardık yataktan, havanın durumuna göre ya köylü kızı kıyafetlerimizi giyecektik ya daha püfür püfür mini etekli, kolsuz elbiselerimizi; gerçi biz hep ipek gömlek üstüne işlemeli kadife cepken giyip, saten şalvar üstüne evladiyelik işlemeli kuşak takmayı tercih ederdik ya, neyse…

Sahi, bizim ailede her küçük kızın bir köylü kızı kıyafeti vardı, ilkokul öncesinden başlayarak…

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı mı, iki küçük köylü kızı maskotu olurduk törenin, Cumhuriyet Bayramı keza…

Yıllarca her Dokuz Eylül sabahı heyecanla kalkardık yataktan, Karşıyaka’nın Bostanlı’sından Konak’a giderdik töreni izlemeye annemin bir elinde ben, diğerinde kız kardeşim!

Boşa değildir annem için “Tam bir Cumhuriyet kadınıdır!” demem; içi titreyerek izler, Gazi’leri gösterirdi bize, gözleri nemli...

Resmi geçitte gaziler de olurdu o vakitler, gülümseyerek el sallarlardı, madalyaları güneş altında yanıp sönerken gözleri bir başka parlardı!

Atlı askerler geçerdi, üstü açık araçlardan çiçek atarlardı genç kızlar megafondan yükselen “İzmir’in dağlarında çiçekler açar” a eşlik ederken…

Avuçlarımız patlardı!

Kurtuluşun değerini bilen insanların çocuklarıydık!

******

Bir de Fuar zamanı vardı İzmir’in, hoş yine var da, eskisi gibi değil sanki…

Bir memur maaşı ile bir gecede ünlü-ünsüz on-on beş kişinin sahne aldığı gazinoya götürebiliyordu, mesela, babam bizi; o zamanın ünsüzleri ise sonranın ünlüleri olmuşlardır, belirtmeden geçmeyeyim.

Paraşüt Kulesi vardı, atlayanları yüreğimiz ağzımızda izlerdik, tam da oralarda kolonyacılar vardı; üstümüze üstümüze sıkarlardı Beyaz Zambak, Gizli Çiçek, Tütün; oysa “Gelin Bebek” satılan yere ulaşmak istemekteydik!

Cidden, bildiğimiz adi plastikten bir bebek, üstüne adi tülden üç-beş parça yapıştırmışlar, taç bölümüne biraz fazla yapıştırıcı sürüp simi basmışlar, dökülen simleri de bırakmışlar tülün neresine konarsa konsunlar; o yüzdendir hiçbir gelin bebek, el dokunulmadan saklanmadıysa, günümüze gelememiştir!

Gerçi, bırakın günümüze gelmeyi, ısrarımız karşısında alınan gelin bebekler simlerini dökmeye başladığı andan itibaren, ki tahminen bir-kaç saat içinde başlar bu durum lakin çocuğu ikna etmek üç-beş günü bulur, ağzına-burnuna girmesin simler diye bir şekilde ortadan kaldırılır; lakin bir sonraki sene yine aynı döngü tekrarlanırdı!

******

Üzüm suyu elde etme makinelerini, son model traktörleri de bu fuarlarda gördük, Hindistan, Pakistan’ı ilk böyle tanıdık, pavyon pavyon gezdik anlayacağınız, Kanada’sı, Rusya’sı…

Kuşe baskı broşürlerini biriktirirdik, canımız sıkıldıkça okurduk; sahi, okumayı pek severdik!

Yaz tatillerinde ansiklopedi okuduğumuzu bilirim kız kardeşimle, acayip keyif de alırdık, iyi mi!

******

Şimdilerde İzmir için nahoş şeyler söyleniyor, üzülüyor insan…

İzmirli, en azından Uluslararası Fuarı ile uluslararası düşünmeyi aklı yettiği dört-beş yaşından itibaren öğrenmiştir, sanatçıyı canlı izlemeyi de keza, sanatı-sanatçıyı desteklemesi boşa değildir, bir de Dokuz Eylül gerçeği var ki: “Cumhuriyetin bekçisi!” denmesini cidden hak etmektedir; yeter ki planlı yığılmalar olmasın!

Yani…

Gerçek İzmirli anlamıştır ne demek istediğimi!

gulgun_2006@hotmail.com

http://twitter.com/Gulgunkaraoglu

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..