Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Şubat '09

 
Kategori
İzmir
 

İzmirli, kokoreçe kimyonla atar imzasını

İzmirli, kokoreçe kimyonla atar imzasını
 

Baktım, iki seneyi geçmiş. Bir yazı yazmış ve demiştim ki sen olmasaydın diğerleri hiç olmazdı be karabiberim. Baharatların şahısın sen, canımsın, ciğerimsin makamından haklı övgüler düzmüştüm kendisine. Hala da aynı yerdeyim, sözünden dönen namerttir.


Ama bizim karabibere olan aşkımız, vurgunluğumuz; diğer o caanım baharatları da sevmemize, yoluna düşmemize, damaklarımıza hapsedip, enfes kokularını, güzelliğe aç ve muhtaç ciğerlerimize çekmemize engel değil ki. İşte bizimkisi öyle bir yürek, fersah fersah...


Mesela şu “<ı>kimyon” denilen ve insan evladının damağına çifte su verilmiş çelikten tatlar çakıveren bir acayip ruhani lezzet. “<ı>Ben, buralıyım. Akdenizliyim, Ortadoğuluyum, oryantalim yani ben” diye haykıra haykıra zerk olmuyorsa içimize, ben de bu gastronomi ve gurmelik kitabının kapağını dahi çevirmemiş olayım hayatımda. Yazıklar olsun bir küçük lezzetin peşinden yaptığım yüzlerce kilometrelere, hatmettiğim onlarca kerpiç kalınlığındaki kitaba, dinlediğim üstatlara, devirdiğim şişelere ve tabaklara, Ya Huu...


Değerli dostlar, lezzet severler; bu kimyon denilen uhrevi baharatın bitkisi, aslen Doğu Akdeniz ve Ortadoğuludur. Genelinde tüm Akdeniz havzasında, Anadolu’nun içlerinde yetişir, yetiştirilir.


Kokusuna ve tadına, muhtaç ve müptela damağım; her kimyon sevişmesinin ardından hissettiği orgazmik dinginliğinde Ankara’mın Sakarya Caddesi’ne alır götürür beni. Mithatpaşa postanesinin hemen arkasındaki karşılıklı duran, iki Mersin tantunicisinden aldığımız, bol acılı ve baharatlı, ağzı etin suyuna batırılıp çıkarılmış ekmek aralarımızı hatırlarım. Ve o soğuk Ankara akşamlarında yangın yerine dönen damaklarımızın, buz gibi fıçı biraya susayan yangınlığını.


Oradan koşar Bahçeli yedinci caddedeki Kıraç Mantı’da alırım soluğu. Beyaz porselen tabaklarda gelen mantıların üzerine aceleyle serpiştirdiğim kimyon-karabiber-kekik-kırmızı pul biber kombinasyonlarım aklıma gelir. Gülümserim ve de özlerim.


Ah o kimyon yok mu kimyon. Tutar çeker kolumdan ve hop, Aydın-Ortaklara götürüverir beni. Harikulade çöp şişleri, kağıdın üzerine serpiştirilivermiş kara dağ kekikli, kimyonlu, kara biberli karışıma bandırıp bandırıp yemelerime bir de.


Manisa’daki Köfteci Ali hiç kalır mı geride. Hemen hatırlatır kendini damak düğünümde. Harikulade köftelerini ve kömürde pişirip getirdiği kuru soğanı kimyonla halvet edip, yanına da mis gibi Akhisar sızmasıyla lezzeti taçlandırılmış, horoz fasulyesinden piyazı yoldaş ettik mi ne kalır geriye gerisin geri.


İzmir’de, caanım kokoreçi kimyonla yapar, kimyonla yer İzmirli. N’olur affedin beni, İzmirli der ki “<ı>kimyon
kokoreçin pezevengidir”. Hem nokta, hem vesselam. Atana rahmet, İzmirli. Kimyonlu kokoreçinle et bir kelam. Ya Huu...Aşk olsun.


Bu arada küçük bir not. Ülkemin diğer yörelerinde kokoreç yapıp satan değerli abilerim, ablalarım. Can kardeşlerim. Aman ha bir İzmirli kokoreççiyi örnek alıp da, kokoreçe kimyon atacağız diye köri falan atmayın. Zinhar, mundar edersiniz bağırsak dolmasını, yazık olur. Zaten bu Hint malı köri denilen şey, baharat değildir aslında. Onlarca farklı baharatın karışımı bir şeydir. Yakıştığı yerler de vardır, yakışmadığı yerler de.


Bakın dostlar, bu kimyon denilen şeyin; aynı zamanda yaratıcılığı arttırdığı, beyni hızlı çalıştırdığı, metabolizmayı hızlandırdığı, kanı temizlediği, mide ağrılarına birebir geldiği, hazmı kolaylaştırıcı etkisi olduğu, gaz söktürücü özellikleri falan da okunup-yazılan konulardır. Lokman Hekim gibi mübarek, kendisi.


Size ufacık bir tavsiye. Şöyle mükemmel bir sofra kurdunuz. Sevdiğiniz dostlarınızı, yakınlarınızı ağırlayacaksınız. Yemek masanıza iki beyaz porselen küçük kayık tabak yerleştirin. Taş baskı ya da onu bulamadınız en azından soğuk sıkım hakiki sızma zeytinyağını tabaklarınıza koyun. Üzerine de azar azar; kara dağ kekiği, fesleğen, kimyon, karabiber, kırmızı pul biber ve çok az tuz serpiştirin. Misafirlerinizden, yemekten önce, lokmalar halinde kestiğiniz ekmekleri –ki ekmekler sakın ola beyaz ekmek olmasın-, tabaklara batırıp, damaklarında lezzeti hissetmelerini rica edin. Gerisini takip edersiniz artık.


Bu arada, bu önerimi, şu malum yemek yarışması programlarında falan kullanmaya kalkan yarışmacılar olursa telif isterim ona göre.


Hayatınızın, hep kendisini renklendiren ve lezzetlendiren farklı tatları olması dileğiyle, afiyetler olsun efendim.


@ “Sen Olmasaydın Diğerleri Olmazdı: Karabiber”: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=14470

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..