Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ocak '07

 
Kategori
İzmir
 

İzmirlinin sürgünü

İzmirlinin sürgünü
 

İzmir’in aydınlık göğüne, masmavi denizine, güler yüzlü insanlarına alışık biri için başka bir şehirde yaşamak zorunluluğu sürgünlüktende beterdir. Sabah sokağa çıktığında İzmir’in mis gibi kokan havasını içine çekmek ister ciğerlerin. Sonra o havanın sana yüzlerce kilometre uzakta olduğunu düşünürsün ve tüm hücrelerine nüfuz eden derin bir özlem duygusu kaplar içini.

Sürgünlük zordur. Hele hele bir İzmirli için daha da zor: Yürüdüğün yollarda İzmir’e benzer birşey arar gözlerin, ama bulamazsın. Ne zaman Kadıköy vapuruna binsen Konak’tan Karşıyaka’ya döndüğünü düşünmek istersin. Bir umut bakarsın vapurun camlarından, ama hayır İzmir değildir suyun iki yanında sereserpe uzanan: Baktığın, gördüğün ve sularında ilerlediğin şehir, İmparatorluklar başkenti İstanbuldur. Fakat kafese kapatılmış garip bir kuş misali vatan hasreti çeken İzmirli için İmparatorluklar başkenti İstanbul’un hiçbir çekici yanı bulunmamaktadır. O esnada boğazın dalgalı sularını seyre dalan biçare İzmirli, “Şimdi İzmir’de olmak vardı anasını satayım” ifadesiyle başlayan bir şarkının kederli namelerini mırıldanarak İzmir’de olmanın hayalini kurmakta ve nemli gözlerle İzmir özlemini içine akıtmaya devam etmektedir.

Aklıma güzel kentim İzmir ile ilgili bir çok görüntü, ses, koku ve anı üşüşüyor. Her birinin içinde ayrı bir derinlik, ayrı bir İzmir öyküsü var. Çocukken gittiğimiz komşu düğünlerini anımsıyorum mesela. O düğünlerden aklımda kalan en canlı görüntü ise harmandalı oynayan erkekler. Egeliler bilirler; Harmandalı bizim oraların oyunudur. Ege’nin yiğit efeleri oynar harmandalını: Aynı kanatlarını açmış uçmaya hazırlanan bir kartal gibi inip kalkarak müziğin ritmiyle uyumlu bir biçimde dans ederler. Şimdi İzmir’den ve efelerden uzaktayım, ama zihnimde Harmandalının müziği ve efelerin dansı capcanlı. Dedemin bahçesinde açan akşam sefalarını anımsıyorum: Ne kadar çoktular ve ne kadar güzel. Burada akşam sefaları açmıyor. Karşıyaka sahilinde başlayıp Atakent’e kadar uzanan sahil yürüyüşlerimi de yapamıyorum artık. En kötüsü İstanbul’da börülce yok. Tansaş’tan aldığım paketlenmiş halde satılan bir börülce var ama nerede İzmir’in börülcesi nerede o.

Eskiden olduğu gibi arkadaşlarımla Alsancak kordonunda bir akşam vakti oturup denize karşı biramı yudumlamak, İzmir’in şarap rengi denizinin büyülü sularına dalıp dalıp gitmek istiyorum. Şimdi bu şarap rengi deniz lafı da nereden çıktı demeyin, zira bu benim değil İzmirli ozan Homeros’un lafı: İlyada destanında “şarap rengi deniz” der benim denizime Homeros. Hemşehrim Homeros bu şarap rengi sözüyle akşam kızıllığının denize yansımasını kastetmiş olsa da, Ege’nin insanı sarhoş eden güzel ve ılık kokusunun da bu sözle çok iyi örtüştüğünü düşünmüşümdür her zaman.

İstanbul’da yaşayan bir İzmirliyim ben. Uzun yıllar boyu İstanbul’da yaşamaya devam etsem de İstanbullu olmayacağım. Hep kalbi Ege’nin güzel kenti İzmir’de kalmış bir garip İzmirli olarak kalacağım. Her an sürgünlüğümü hissederek ve uzağında olsam da İzmirli olmanın gururunu yaşayarak...

 
Toplam blog
: 130
: 5076
Kayıt tarihi
: 08.08.06
 
 

Ege Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi bölümü mezunuyum. Şu anda Marmara Üniversitesi ..