Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mart '09

 
Kategori
Tarım / Hayvancılık
 

Japon işi/Türk işi...

Japon işi/Türk işi...
 

Yenice'de üretilen, sokaklara dökülen "Salçalık Biber."


Ülkemizde, en güzel “salçalık kırmızı biber” benim yaşadığım, Yenice ve köylerinde yetiştirilir.
Ben bu konuda iddialıyım.
Biberin rengi, içeriği, yapılan incelemeler ve tahliller bunu gösteriyor.
“Salçalık Domates” üretiminde de böyle.
Yenice’de yetiştirilen sebzeler, üretilen biber ve domates salçası.
Yenice’nin süt ürünleri.
Bir numara.

Koskoca İstanbul’da, Çanakkaleliyim dediniz mi, size “Kobak” peynirlerini sorabilirler.
Siz şimdi iyi okuyun.
Benim ilçemde üretilen biber, Yunanistan’a gider. Avrupa’ya Yunan damgası ile satılır.
Biz, aval aval bakarız. Herkes bunu bilir. Kimse ses etmez.
Üretici hesapsız, kitapsız biber eker. Bazı yıllar, para eder biber. Bazı yıllar; dereler, yollar biber olur. Ortalığı kırmızı bir renk kaplar. Keskin ekşi bir biber kokusu… Yer gök biber.
İnekler bile biber yemekten, kırmızı süt verirler.
Satılmayan, ziyan olup giden biberlerin üretiminde harcanan emek, gübre, yakıt boşa harcanmış olur. Çok büyük, ekonomik bir kayıp.
Boşa emek harcamak ve harcanmak.
Üretici, ya nasip diye üretim yapar. Önü hep kapalıdır.
Hiçbir zaman ne kazanacağını bilemez.
Üretim yapmak, kumar oynamak gibidir.
Kısacası çiftçi, üretici hiçbir zaman mutlu değildir.
Her iş bizde, ”Eşeği saldım çayıra, mevlam kayıra” sözünde olduğu gibidir.
Kazancımız tesadüflere bağlıdır.
Ya tutarsa… Deyip her yere maya çalarız.

Gecelim, başka konuya.
Ürettiğimiz malların üstündeki, üretim ve son kullanım tarihleri de bize güven vermez.
Son kullanma tarihi ile oynayan, değiştiren marketler ve de kişiler mevcuttur.
Süresi geçen malları yenileri ile harmanlayıp, piyasaya süren firmaları da bol miktarda bulmak mümkündür.
İçtiğiniz bir ayranın üretim tarihi, bir iki gün sonraya bile atılmış olduğunu görebilirsiniz.
Daha üretilmesine, iki gün olan bir içeceği içebilirsiniz.
Ben Manisa’da iki gün sonra üretilecek ayran içtim. İki gün daha taze!
Neyse geçelim bunları.

Atlayalım, başka yere.
Dünyada, bir kriz var.
ABD ve Avrupa’da birçok ülke etkilendi bu krizden. Bankalar, şirketler battı filan.
Rusya’dan, Çin’den ve Japonya’dan ses yok.
Benim dikkatimi çeken, Japonlar ve de Çinliler.
Japonların toprakları az olsa da, işleri planlı ve mutlular.
Çinliler geniş topraklarda, dünyanın en kalabalık ülkesi olsa da, üretimleri alabildiğince planlı.
Japonlar, Dünya’ya kalite satıyorlar. Kazanıyorlar.
Çinliler, bize “Koca Seyit” heykeli de dâhil, her şeyi satıyorlar.
Japonlar topraksızlıktan, evlerin üstlerine “patates” ekiyorlar.
Benim ülkemde, toprak var. Verimli topraklar üstüne kurulmuş büyük kentler var. Yine de çok geniş tarım arazileri var. Üretim yok. Üretimde, plan program hiç yok.
Biberler, domatesler, portakallar… Tarlalarda bahçelerde çürüyor. Sütler yollara, derelere dökülüyor. Ürettiğimiz birçok şeyi, değerlendiremiyoruz.
Çarpık bir tarım politikası içinde, debelenip duruyoruz.
Sanayi politikası da yok.
Dünyaya sattığımız, bir marka da yok.
Japonlar araba üretiyorlar. Trene biniyorlar.
Bizde; raylı sistem toplu taşıma için çok uygun olduğu halde, otomobil ve kamyon mezarlığına döndük.
Hergün, depremle iç içe yaşıyorlar Japonlar.. Ölen yok. Binaları sağlam.

Bir kitapta okudum.
Japonya’da süt üretimi, gece saat 00.01’de başlarmış. Süt, üretildiği tarihle “günlük süt” olurmuş. Saat 24.00’ten önce üretilen sütü iki günlük diye kimse almazmış.
Birde, üretilen bir üründe üç tarih olurmuş. Üretim tarihi, markete giriş tarihi ve de son kullanma tarihi.
Adamlar, taze besin delisi.
Gel de kandır. Japonları, katakulliye getir. Foyan meydana çıktı mı, yandın demektir. Kimseye malını satamazsın. Cartayı çekersin.
Unutmadan söyleyeyim.
Bir işte hile yapan, ayıplı mal üreten bir Japon, yakalanırsa mahkemeye bile gitmiyor.
İntihar ediyor intihar.
Bizde ise, pişkinlikle mazeretler uyduruluyor. İşten sıyrılma yolları aranıyor.
Japonlar, on yıldan beri Lapseki’ye geliyorlar. İnceleyip, inceleyip gidiyorlar. Ölçüyorlar, biçiyorlar. Bir kilo kiraz bile, satamadık daha, bu küçük adamlara.
Küçük adamların boyu, boşuna uzamıyor.
Bu Japonlar, hesap yapmadan hiçbir şeyi almıyorlar.

Belgeselde izledim.
Ülkede, bir yılda kaç kilo üzüm tüketiliyor. Ülkenin üretimi ne kadar? Aradaki fark nedir? İhtiyaçtan bir gram fazla alım yok dışarıdan.
Boşa üretim ve israf yok.
Ekonomileri, niye tıkır olmasın.

Bir ülke iç tüketim, yıllık üretim, dış satım/alım hesaplarını çok iyi yapmalı.
Dışarıdan toplu iğneye kadar al. Dışarıya bir şey satama.
Cari açık, bilmem kaç lira. Üretim/tüketim hesapları altüst.
Ben ekonomist değilim.
Ancak ailemi iyi idare ediyorum. Derdim, borcum yok.
Bir ailenin idaresi gibidir, bir ülkeyi idare etmek.
Aynı aylık geliri olan iki kişiden birisinin borç boğazında olabilir. Diğerinin evi arabası vardır. Borcuda yoktur.
Bir insanın aylık kazancı az, harcaması fazla ise, doğru ve dengeli bir bütçe beklemek mümkün müdür?
Bu işler plan program işidir.
Bir ustanın dediği gibi; testere ister, keser ister, metre ister, şakul ister. Daha da önemlisi; akıl ister, fen ister bu işler. Bu işler, yanlış yapıldı mı, adamı şişler.
Türkçemizde, güzel atasözleri vardır.
“Ayağını, yorganına göre uzatacaksın.”
“Yarın Allah Kerim” deyip, yan gelip yatmayacaksın.

Japonlara hayranlıkla bakarken, “ne yapalım kaderimiz böyleymiş” demek kurtuluş değil.
Kurtuluş, planlı çalışmakta.
Azimli olmakta.
El yordamıyla, karaman okkasıyla ölçmekte değil.
Göz kararıyla hiç değil.
Hesapla, matematikle.
Bilimsel çalışmakla.

Karanlıkta değil, önünü görerek “ışıkla” yürümekle.
Karanlığı yenmek için, Güneşin doğmasını beklemek zaman kaybıdır.
Ölçüp, biçeceksin.
Işığı bulacaksın.

Un var, şeker var… Var oğlu var.
Bu ülke insanı olarak, sahi biz ne bekliyoruz?
Gökten bir şeyler mi inecek?
Mucize mi olacak?
Japonları geçmek için…
Mucizeye gerek yok. Mucizede yok.
Çalışacaksın. Doğru çalışacaksın.
Küçük hesaplar peşinde olmayacaksın.
Doğruluk, dürüstlük çok önemli.
Her birey, kendi üzerine düşen görevi tam yapacak.
Birlik olacağız.
Birlikte ağlayıp, birlikte güleceğiz.
Ülkemizin çıkarları, kişisel çıkarlarımızın üstünde olacak.
Yurdumuzu geliştirmek adına; “ulusal bilincimiz” köklenecek, özümüze yerleşecek.
Mucize orada.
Mucize içimizde.
Sözde değil, özde.
Ellerimizin birleşmesinde.

Bir bütün olup…

Sinerji yaratmakta…

 
Toplam blog
: 420
: 1641
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

1957 Çanakkale/Yenice doğumluyum. Öykü ,deneme, şiir yazarım. Yazdığım bir çok şiirin bestesini d..