Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ekim '06

 
Kategori
İş Yaşamı - Kariyer
 

Japon yönetim sanatı ve Türkiye

Japon yönetim sanatı ve Türkiye
 

Geçtiğimiz günlerde gazetelerin ekonomi sayfalarında gördüğüm bir haberde, Japon ekonomisinin her geçen yıl daha da büyüdüğünü, bunun yanı sıra ABD ve Avrupa ülke ekonomilerinin ise büyüme hızlarının yavaşladığı yazılıyordu.

Bildiğim kadarıyla japon şirketlerinin ABD ve Avrupa'daki şirketlere göre daha geleneksel, daha klasik ve daha kuralcı ama aynı zamanda da kendine özgü yönetim anlayışları var. Doğruların bir yerlerden şırınga ile ejnekte edilme durumu yok.

Örneğin bir japon şirketinde yeni bir karar alınacağı veya herhangi bir departmanda yenilenmeye gidileceği zaman, bu kararın taslağı şirkette çalışanlar arasından en genç ve tecrübesiz çalışan tarafından hazırlanıyor ve taslak yanlışları düzeltilerek, kademe kademe en üst yöneticiye kadar ulaşıyor.

Tecrübesiz çalışana taslağı hazırlama aşamasında hiçbir kural ve koşul koyulmayarak yaratıcılığı ön plana çıkarılmaya çalışılıyor; hatta hata yaptığı görülse bile müdahele edilmiyor. Bu sayede genç ve tecrübesiz eleman hata yaparak öğrenmenin yararlarına da sahip oluyor ve özgüven kazanıyor.
Sonuç olarak hazırlanan taslak şirketin büyüklüğüne göre 100 kişiye varan yetkilinin elinden geçmek suretiyle müthiş bir süzgeçe tabi tutularak; hata oranı en aza indirilmiş oluyor.

Bu sistem, uygulamada çalışanları motive etmekte, alt ve üst kademeler arasında haberleşme ve iletişimi artırmakta, işletme karar ve sorunlarına tüm çalışanlar aşina olmakta ve eşit şekilde katılmaktadır. Ancak, karar verme ve hazırlık süreci oldukça yavaş işlemekte, kararın oluşması da zaman almaktadır.

Bu çoğulculuk anlayışının yanında, batılı ülke anlayışına çok yabancı uygulamalar da yer almaktadır. Örneğin bir çalışanın Japon şirketlerinden terfi edebilmesi için o şirkette en az 8 yıl çalışmış olması ve bunun yanında da özellikle ilk çalışma yılında şirketin bütün departmanlarının işleyişi hakkında tam enformasyon sahip olması gerekmektedir. Bu enformasyonu da şirketin her departmanında ayrı ayrı zamanlarda çalışarak kazanmaktadır.

Sonuç olarak bir Japon çalışan, şirkette 10 yılını doldurduğunda şirketin en alt kademesinden, en üstüne kadar bütün aşamalar hakkında bilgi sahibi olmakta ve üst düzey yöneticiliğe hazır hale gelmektedir.

Batı ülkeleri ve ABD'de ise bu tür bir terfi ve çalışma sisteminin uygulanması mümkün değildir.Batı ülkelerinde yetenekli ve zeki bir insan kısa sürede tüm hiyerarşik düzeni alt üst edecek hızla terfi eder ve önemli bir yöneticilik mevkiine oturabilir. Hızlı değerleme ve terfi batı yönetim sisteminin özünü oluşturmaktadır.

Japon ve batılı şirket örgütlenmeleri ve çalışma koşulları hakkında bunlar gibi birçok farklılık daha örnek verilebilir.

Burada önem verilmesi gereken konu, yönetim anlamında dünya düzenini Amerika'nın etkisi ile bir noktaya doğru odaklanmış ve hızla aynı yolda ilerleken, nasıl oluyor da Japon'ya daki büyüme hızı batı ülkeleri ve ABD'ye oranla daha yüksek olabiliyor.

İşin özünde Japonların çalıştıkları şirketlere olan sadakatleri, çalışma arzuları, gelenekleri ve bu geleneklerin değişime uğrama gereğinin görülmemesi yatıyor. İnsanlar arasında rekabet, işe girme aşamasında değil; işe girdikten sonra şirketime en iyi faydayı nasıl sağlarım düşüncesi aşamasında ortaya çıkıyor. Yıkılan bir binanın üzerine, yeni bir bina inşa etmek gibi bir amaçları yok. Hiçbir şirket batmasın, herkes çalışsın ama benim şirketim en iyiyi, en dürüst ve ilkeli şekilde yapsın anlayışı hakim.

Şirketlerde çalışan sadakatinin çok üst düzeyde olması da bütün bunlar da etken tabii ki. Bir Japon, bir şirkette 55 yaşına kadar çalışmadığı taktirde, yalnızca 5 yıllık alınabilen emekli ikramiyesine hak kazanamıyor. Sistem sadakati ve disiplini ön plana çıkardığı için, ancak bu özelliklere sahip olanlar iyi bir kariyere sahip olabiliyor ve çalıştıkları şirketleri düya devi yapıyor.

Türkiye'yi bu anlamda çok fazla konuşmak lazım aslında ama bu benim ilgi alanıma girmiyor açıkçası. Giderek yabancılaşan ve globalleşen Türkiye piyasasında, şirketlerin Amerikan ve Avrupa şirketlerinin yönetim anlayışını bize de enjekte etmeye çalıştıkları ortada.

Belki biz, Japonya tarzı bir sistem geliştiremediğimiz için, bu tarz sistemler bizim rüşvetçi, torpilci ve babadan oğula geçen yönetim anlayışımıza biraz olsun dinamizm getiriyor ve bu sayede yenliliklere açık hale geliyoruz.

Ama yakın gelecekte Avrupa ve Amerika'da ortaya çıkabilecek yüksek resesyon ve buna bağlı olarak ortaya çıkacak dalgalanmalar sonucunda, ayakta durabilmek ve yeni dünya düzeninde yeniden ayağa kalkabilmek için ülkelerin kendine özgü bir güvenlik çemberi oluşturmaları ve yönetim anlayışlarını revize etmeleri gerekmektedir.

Bağımlı bulaşıcılık, dünyayı tek merkeze doğru sürüklerken; Japonya gibi ülkeler her zaman ayakta kalmayı başaracak, ABD ve batılı ülkeler güçlü ve gelişime açık yapıları ile düştükten sonra bile yeni bir anlayış ve sistem ile kendilerini kısa sürede yenileyecek; bizim gibi ülkeler ise, yine birilerinin bir şeyleri başarmasını, ardından da onu ülkemizde uygulamasını bekleyerek zaman ve karakter kaybetmeye devam edecektir.

 
Toplam blog
: 8
: 1190
Kayıt tarihi
: 06.09.06
 
 

24 yaşında, ekonomi mezunu, hayattan yüksek beklentileri olan, girişimci ruhlu biriyim. Ün..