Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

12 Nisan '07

 
Kategori
Tiyatro
 

Jeanne d'arc

Tiyatronun tozunu yutan insanın bir daha iflah olmayacağını ve tiyatrodan kopamayacağını söylüyor üstadlar. Galiba aynı durum izleyiciler için de geçerli ki hangi koşulda olursa olsun tiyatro izleyicisi, oyuncuları yalnız bırakmıyor sahnede. Geçen yıl kardan trafiğin felç olduğu bir gecede bütün salon Ermişler ve Günahkarlar’ı seyretmek için salonu doldurmuştuk. Üstelik kar yüzünden gece salonda kalma ihtimalini göze alarak.

Haluk Bilginer’in kendi mekanı olan Kadıköy/Caferağa’da bulunan Oyun Atölyesindeydik. Şöyle bir baktım hiç boş koltuk göremedim. Bunda oyuncuların mı yoksa tiyatronun tozunun mu etkisi vardı kestiremedim. Kendi tercihlerimi sorarsanız, ne toz yutmaya ne de nedense dar yapılan oturma koltuklarında düzgün oturabilmek için dönüp durmaya hevesliyim ama işin içinde Haluk Bilginer varsa orada dururum.

Zaten emeğe ve o emek karşısında ortaya çıkmış güzelliğe meraklıysanız hiç kaçırmayın diyebileceğim bir oyun koymuşlar sahneye; Jeanne d’Arc’ın Öteki Ölümü. İki bölümlük komedi oyununda Haluk Bilginer, Güven Kıraç ve Tülay Günal paylaşıyorlar sahneyi. Oyuncu sayısı az zevkli olmaz diyebileceklere, kesinlikle yanılıyorsunuz, çok lezzetli tarzda hazırlanmış, hiç kopukluk yaşamayacağınız, dikkatin hiç dağılmadığı, herkesin damak tadına uygun bir keyif alacağına gönül rahatlığıyla garanti veririm diyebileceğim bir oyun.

Oyun, Jeanne d’Arc’ın yakılmadan bir gece önce zindandaki odasında gerçekleşir. Jeanne (Tülay Günal), cellat (Güven Kıraç) ve Tanrı (Haluk Bilginer) arasında yaşananlar üzerine kurgulanmış. Engizisyon mahkemesi karşısında af dilerse yaşama hakkı yeniden bağışlanacak olan bir kadın, masum-cahil bir cellat ve insanı yarattığına pişman bir Tanrı. Konuyu iyice deşerek tadını kaçırmak niyetiyle yazmıyorum. Sadece sevdiğim bir şeyleri paylaşmak ve sevilmesini sağlamak amacındayım. Hiç bir çıkarım olmadığına yemin ederim.

Bir kadının, büyük bir olasılıkla ertesi gün öleceğini bilmesi sonucu yaşadıklarını en ince ayrıntısına kadar yaşıyorsunuz. Yaşamla ölüm, onurla onursuzluk, gerçekle gerçek diye inandırılmaya çalışılan yalanlar, inançla imansızlık arasında gidip gelmeler ancak bu kadar güzel anlatılıp bu kadar güzel sahneye konulabilirdi. Tanrı ve insan arasında yaratılmanın ve var oluşun nedenlerinin tartışıldığı bölümse hem gerçek hem de çok komikti. Üstelik şov ve göz boyamadan uzak son derece sade hatta çıplak sayılabilecek bir sahnede oyuncuların ve karakterlerin kişiliklerinin uyumunu seyretmenizi çok isterim.

Bütün sanatlarda olduğu gibi bu oyunda da almasını bilenlere çok anlamlı mesajlar var. İnsanın, Tanrının, Tanrının buyruklarının, ilişkilerin, hayatın, onurun, insan olmanın, insan olamamanın sorgulanmasını gülerek yaşıyorsunuz. Oyunun bir yerinde Jeanne d’Arc inandıklarını inkar etmesin diye dua ediyorsunuz. Tanrı’nın söylediği çok güzel bir cümle vardı “Eğer onursuzca sürünür, ilerlemek için ayak yalarsan sorunsuz ve kuş gibi hafif yaşarsın. Onurluysan zorlanırsın ama asıl anlamlısı da budur” bayıldım. Neyse ki inandıklarından, onurundan vaz geçmeden canlı canlı yanmayı tercih etti de içimiz rahatladı.

Küfür ettiği halde küfürden hoşlanmıyorum diyenlerden değilim. Canım çok yandığında benimde ettiğim küfürler oluyor ama bu küfür etmeye bayıldığım anlamına gelmiyor. Böylesine güzel bir oyunun içinde bu kadar çok küfür kullanılması ve bizim bu kadar gülmemizde bir terslik var ama neresinde olduğunu anlayamadım. Bir de senaryonun orijinalinde olduğunu sanmadığım bol miktarda yurdum insanının deyimleri var, kullanıldığı yere çok yakışan. Gönlüm, Hüseyin Mevsim’in çeviriyi yaparken değiştirmesinden yana değil, oyunun provası yapılırken oyuncuların gülerek o deyimleri kullanması ve çok güldükleri ve yakıştığı için oyuna eklemelerinden yana.

Güven Kıraç’ı ve Tülay Günal’ı ilk kez gördüm tiyatro sahnesinde. Eleştirmen olmadığım, bu işlerin nasıl yapıldığını bilmediğim için ne abartmak ne eksik bırakmak istemem ama yüreğimin elleri onları da severek alkışladı. Haluk Bilginer, yıllardır hepimizi oyuncuyum diye kandırıyor. Asla rol yapmıyor yaşıyor ve çok keyifle yapıyor bunu. Abarttığımı düşünmeden söyleyebileceğim bir şey varsa o da elleri öpülmesi gereken bir oyuncu olduğudur.

Ben herzaman ki gibi işin içine duygularımı karıştırmaya başladım, en iyisi susmak. Eğer imkanınız varsa mutlaka seyredin. Seyredip de beğenmeyenlere parasını geri vermek gibi bir vaadim yok ama sanki seyretmezseniz birşeyler eksik kalır gibi geliyor.

Kevser Şekercioğlu

 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..