Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Kasım '12

 
Kategori
Kitap
 

Jeniffer Lopez mi, kitap fuarı mı?

Jeniffer Lopez mi, kitap fuarı mı?
 

Kitap gibi kadın, çevir çevi oku!


Arkadaşım tarafından Jeniffer Lopez konserine davet edildim ama maalesef reddetmek mecburiyetinde kaldım. Çünkü ey ahali, bu cumartesi (17 Kasım 12) TÜYAP Kitap Fuarı (aslında İstanbul Kitap Fuarı’dır onun adı ya, neyse.) başlıyordu ve ben kendime fena hâlde acı çektirmek istediğimden, mezkur fuara gitmeyi tercih ettim… Evet, şaşkınlıktan ağzınız beş karış açıldı (o ne ağızmış ‘bilader’) farkındayım ama durum bundan ibaret.
     Evet, nedense, kitap fuarında sıkılmayı düşünüyorum. Şu sıralar acı çekmeye ihtiyacım var. Sevgilim fena hâlde canımı sıkıyor zaten ama hayat da sıkıyor. (Şu “fena hâlde”yi iki kez kullanmışım. Al işte buna da kıl oldum, iyi mi!) Galiba aşk acısı her şeyi berbat görmemi ‘sağlıyor’. Kitap bile okuyamıyorum örneğin! Evet, kıyamet alâmeti gibi bir şey ama öyle… Televizyon seyretmeyi zaten sevmem ama şu sıralar afedersiniz malak gibi koltuğa yayılıp mal gibi televizyona bakmak istiyorum. Nitekim yaptım da... Aradan yarım saat geçince annemin ikazıyla kendime geldim: “Oğlum ne demeye kapalı televizyona bakıyorsun, açsana!” Aaa, bir de açılıyor muydu bu? Anlaşılan mallıkta çıtayı epey yükseltmiş, doktora seviyesine gelmişim…
     Neyse efendim, annemin ‘Ne olacak bu çocuğun hâli’ diye tercüme edebileceğim kaygı sağanağı bakışlarını görmezlikten gelip kumandaya davrandım. Başladım safariye. Anacığım nereye başlıyorsun, cezbeden hiçbir şey yok ki! Yıllar önce romanını okumaya niyetlendiğim ama sıkıcı konusundan ve daha da mühimi edebi olmayan dilinden ötürü elli sayfadan ötesine tahammül edemediğim “Huzur Sokağı”nın dizisini çekmişler. Hadi ona da beş dakika şans vereyim dedim. Yok arkadaş, üçüncü dakikada pes ettim! Seyrettiğim bölümde, esas oğlanla esas kız, bir arabadaydılar. (“jeep” miydi?) Yalnız, kamera o kadar girmişti ki, sanki  bizim salonda, karşımda oturuyorlardı. Esas oğlan rolündeki oyuncu (adını bilmiyorum), bir meşe ağacının sinemadaki yeteneğini hâizdi, desem abartmış olmam; hatta belki eksik bile söylemiş olabilirim: Yeri ve zamanı uygunsa, bir meşe ağacı iyi bir oyuncu (metafor, vs.) olabilir. Bahsettiğim oyuncunun ise yalnızca dudakları kıpırdıyordu. Sert bakışları (“vaay, karizma erkek” dedirtmek içinse bu bakışlar, boşuna bence; çünkü değil), arada bir de direksiyon çeviren elleri de, ‘oyunculuğunun’ bonusuydu. Ee, böyle dizinin alıcısına böyle bonus! Gelelim esas kıza (heyhat ki, esas kızı oynayan oyuncunun da adını bilmiyorum): Saten başörtüsüne, boya küpünden çıkmış gibi bir yüz eşlik ediyor; ciğer kırmızı dudağı, al al (allıklı allıklı) yanağı, otomobil farından hâllice farı ve kat kat rimeli de, manzarayı tamamlıyordu. Ee, hani esas kızın bonusu? Var efendim, olmaz mı: Gayetle alınmış kaşları. Üç dakika dayanabildiğim tahammülfersa dizide topu topu üç kelime konuştular. Arayı, müzik ve uzun bakışmalar doldurdu. (Aslında bu durumda arayı o –ne olduğunu şimdi hatırlamadığım- üç kelime doldurdu demem gerekirdi. Müzik arası dizi; adeta şarkı klibi.) Başka kanallara zıplamayı göze alamayıp kapattım âleti. Doğrusu,  bu hâliyle izlenilebilitesi arttı televizyonun.
     Sözde kitap fuarından söz edecektim, dizi eleştirisine soyundum; resmen “Telesijey”e bağladım. (Şaka tabii; “Telesiyej”, ciddi eleştiriler yapıyor bu hususta. Hakikaten müstefit oluyorum.) Efendim, esasen bu kitap fuarlarında bir numara yok. Yani yıllardır giderim, hem de neredeyse açık olduğu her gün; ama git gel hep aynı: Kalabalık, kalabalık ve kalabalık. Fırsat bulunca, kitaplara da bakılabiliyor arada. ‘İndirimli kitap alma avantajı’ da pek cazip değil, çünkü öyle aman aman bir indirim de yok. Sâir zamanlarda, herhangi bir kitapçının yaptığı indirimlerden hâllice. Fuarın o uzuuuun yolu göz önünde bulundurulursa, o küçük fark hiç de çekici gelmiyor… Peki ne demeye gidiyorsun be kardeşim?, diyeceksiniz. Eh işte, alışkanlık, n’aparsınız… İçkim kumarım yok ama bu fuar sayesinde eksikliğini hissetmiyorum. Ee, ne de olsa insanın en azından bir iki kötü alışkanlığı olmalı şu dâr-ı dünyada…
   

 
Toplam blog
: 29
: 712
Kayıt tarihi
: 16.10.11
 
 

İstanbul doğumluyum. Kitap okumayı, arada da bir şeyler karalamayı seviyorum. Çeşitli edebiyat de..