Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '09

 
Kategori
Güncel
 

Jetgiller’in komşuları Nevzat Beygiller 3009 yılında kurban keser mi ? …

Jetgiller’in komşuları Nevzat Beygiller 3009 yılında kurban keser mi ? …
 

nevzatbeygillerin komşusu jetgiller


Geleceği bilebilmek mümkün olsaydı keşke. Ben çok yaratıcı yaklaşıma sahip olmadığım için örneğin 3009 yılı dediğimde Jetgiller ve onların yaşadığı ortam geliyor aklıma. Hani şu gelecekte geçen çizgi film. Baba George Jetson özel bir fabrikada tek başına çalışıyordu. Herşey otomatik olduğundan ondan başka çalışan yoktu. Yaptığı tek şey işe gelip bir düğmeye basmaktı. Şirketin sahibi bücür bir adamdı. Adı Cosmo Spacely 'di. George'u sürekli işten kovar tekrar geri alırdı. Ondan daha iyi düğmeye basan birini bulamazdı herhalde. George'un eşi Jane bol bol alışveriş yapardı. Kızları Judi rock yıldızlarına aşık olur, oğulları Elroy değişik icatlar yapardı. Ailenin köpeği Astro, sanırım Scobby'nin torununun torunuydu. Evin işlerini Rozi adında bir robot yapardı. Her yere kişisel uçan aygıtları ile giderlerdi. Yaşadıkları çevrede de hep havada yüksek kulelerde oturanlar vardı. Kentler nerdeyse tamamen havadaydı.

<ı>Bizde mevcut statükocu görüşten yani ezelden ebede bazı şeylerin değişmeyeceğine dair iddia ve inançtan hareketle 3009 yılında da sadece dış dünyamızın değiştiğini varsayıyorum elbette.

Nevzat Beyler de Jetgillerin komşusu ve aynı kent veya her neresi ise orada yaşıyorlar. Nevzat bey okumak için gelmiş, sonra iş bulmuş buraya yerleşmiş. Ardından da hanımını getirmiş. Onların da yaşama şekli aynı. Nevzat Bey’ de başka bir tek düğmelik fabrikada çalışıyor. Kızları ile oğullarının Judi ve Elroy’ dan farkları yok. Hüsniye Hanım’ da hem tek başına hem de Jane ile birlikte bol bol alışveriş yapıyor. Robot hizmetçileri de var. Ha, tek farkları var: Evi kirletir diye robot köpek almamışlar...

İşte 3009 yılında Nevzat Beyler’ de Kurban Bayramı hazırlığı var. Gene 4 günlük tatil elbette. Ama Nevzat Bey bu yıl tatile kaçmak yerine bayramı bayram gibi yaşamak istiyor. Anne Hüsniye Hanım “Şekerim, THK na bağış yapalım, kurumun yaşamasına katkı olur“ diyor. O arada Nevzat Bey Ankara ile bağlantı kurarak Diyanet İşlerinden bilgi alıyor. Diyanet İşleri açıklama yapmış, ”Bu yıl bağış mağış yok. İlla da kurban kesmeniz lazım“ demiş. Oğulları Erol, hemen bir robot koyun yapıp getiriyor, babasına sürpriz yapmak için… Ama Nevzat bey, “Olmaz“ diyor.. Robot olmazmış. Kurban kabul edilmesi için mutlaka canlı hayvan kesmek gerekirmiş, öyle dediler. ”İyi de canlı hayvanı nerden bulacağız diye düşünüyorlar uzun uzun.. Öyle ya Erol, hayatında canlı koyun hiç görmemiş bile.. Çoktan soyları tükenmiş… Gene çözümü Erol buluyor, “Baba diyor, bir kutu koyun tableti alalım, sen tabletlerin hepsini ortadan ikiye kes… Olmaz mı ? “ …

Onlar düşünmeye devam etsin bakalım… Ben bu gelecek fantezimi burada bırakayım..

*

Nasıl kestirebilirsiniz ki 3009 da ne olacak, ne olmayacak? 3009… Yani 1000 yıl sonrası. Çok ama çok uzak bir zaman değil mi? Amacım zamanın objektif yaşama koşullarımızı değiştirdiğini hatırlatmak, anlatmak. Buna dikkat çekmek.. Ya 1400 yıl öncesi? Daha mı yakın sizce? Bindörtyüz yıl…. Çok daha uzak… Bin yıldan daha fazla bir zaman..

Peki 1400 yılda yaşama şekillerimiz değişmedi mi? Yaşadığımız ortamlar, dış dünya yani değişmedi mi Elbette değişti.. Hem de 1400 yıl öncesinden kestirilemeyecek kadar çok değişti.. Gerek var mı nelerin değiştiğini anımsatmaya acaba? Çocukluğu 60 lı yıllarda ve daha öncesinde geçen insanlar anımsayacak bazı şeyleri. Bizlerin çocukluğunda marketler yoktu, tv yoktu, bilgisayar falan zaten yoktu, cep telefonu elbette yoktu..

Çocukluğumda babamın görevi nedeni ile bulunduğumuz ilçede, annemin telaşlı konuşmalarını sonradan ayırt ediyordum. Tek kasap vardı ilçede ve haftada bir gün hayvan kesimi yapıyordu. Annem, babamı sürekli uyarırdı, kesim gününde et almayı ihmal etmesin diye.. Haftalık et ihtiyacı imkanlar ölçüsünde alınıyordu demek ki. Gerçi bizde evde buzdolabı vardı o zaman.. Ama eminim annemin gençlik yıllarında yoktu. Yani 60 – 70 li yıllarda bile gidip de yarım kilo kıyma alabileceğimiz, her gün taze et alabileceğiniz marketler yoktu. 100 yıl önce hiç yoktu. 500 yıl önce elbette hiç yoktu. Ya 1400 yıl önce??

<ı>BUZDOLABI: Karl Linde ilk elektrikli buzdolabını yapay olarak 1877'de yapmayı başardı. Fakat bu buzdolabı aslında yiyeceklerin bozulmaması için soğuk ortamın gerekliliğinin ispatı niteliğindeydi. Çünkü bu haliyle kullanılabilir bir yapıdan oldukça uzaktı. Linde’ nin cihazı, yiyecek kabininin arkasına freon gazı yerine metil eter gibi son derece patlayıcı bir gaz pompalıyordu. Güvenlik endişesi sebebiyle pek kullanılamadı. Sonraki yıllarda ise, freon gazı kullanılan ilk buzdolabını Balzer Von Platen ve Carl Munters birlikte tasardı.”

1400 yıl önce nasıl yaşanıyordu? Bildiğimiz çoğunlukla yapılan savaşlar. Savaşların dışında insanlar ne yiyip ne içiyordu? Nerelerde yaşıyorlardı? Yaşamak için gereken şeyleri nasıl temin ediyorlardı? Yine çoğumuzun aklına herhalde ilk olarak Anthony Quin’ in baş rolünde olduğu Çağrı filmi gelecektir. 600 lü yıllarda, insan toplulukları daha çok tarım ve hayvancılıkla geçiniyordu. Ticaret zor ve zahmetli bir uğraştı. İlgi alanımız Arabistan yarımadasında deve kervanları ile bir yerleşimden diğerine temin edilen alınabilir satılabilir nesneler taşınıyordu. Bir de insanlar.. Kölelik vardı. Uzun yüzyıllar boyunca da devam etti kölelik. Alınıp satılabilen gıda maddeleri de daha çok, baharat, kuru gıdalar vb. idi. Nadide meyveler falan da sanırım az miktarda getirilirdi. Hazır ekmek bile yoktu.. İnsanlar ekmeklerini kendileri pişiriyordu . vb.

Şimdi bu koşullarda kurban bayramında varlıklı bir kişinin örneğin deve kurban edip etini yoksullara dağıtmasının anlamını bir düşünün. O yoksul kişinin eline bir altın versen de gidip yarım kilo kıyma, et alacağı bir yer zaten yok ki. Hayvan alıp kesmeye gücü yetmez. O yoksul kişinin et yemesinin tek yolu belki de zengin kişinin kurban bayramında kestirip dağıttıracağı kurban eti.

2009 yılındaki yoksul kişi ile 600 lü yıllardaki yoksul kişi için verilen kurban etinin aynı marjinal faydayı sağladığını söylemek olanaklı değildir. Bu gün siz kuban eti yerine parasını verirseniz yoksul kişi gider , örneğin 250 gr. kıymasını alabilir o para.ile.. Oysa 600 lü yıllarda bunu yapma imkanı yoktu. Zamanın yaşama koşullarımızı ve yaşadığımız ortamı değiştirdiğini kabul etmemek imkansız. Yaşama koşullarımızın değiştiği kısmen kabul de ediliyor.

Örneğin Hac Yolculuğu, O yıllarda Hacca Gitmek zor ve zahmetli bir işti… Hz. Muhammed’ in Mekke’ den Medine’ye gidişi anlatılır kitaplarda. Oysa Mekke ile Medine birbirine yakın gene de.. O yıllarda Örneğin Anadolu’ dan birileri kalkıp hacca gitse kaç ayda varırdı kim bilir ? Ya atla, ya deve ile yapılan uzun yolculuklar, çekilen zahmetler, inancının gereğini yerine getirecek kişi için herhalde başlı başına bir arınma süreci olurdu. Öyle büyük bir zahmeti göze almak kolay değildi. Oysa bu gün uçakla gidiliyor… Dolayısı ile ölçüt sadece para . paran varsa gidebilirsin. Bu kabul de ediliyor. Yani hacca giderken özveri gerektiren sıkıntılı bir yolculuk yapılması gerekli görülmüyor. Hatta orada çok lüks ortamlarda kalınmasında da sakınca görülmüyor. Hatta eğer yanlış okumadıysam, Malezya’ dan evlendikten sonra balayını geçirmek üzere hacca gelenler bile oluyormuş. Bu durum orada normal kabul ediliyormuş. Yani hacca gitmek konusunda bu günün teknolojisinden faydalanılmasında sakınca yok.

Ya da Kölelik. Hz. Ömer’ in ne kadar adaletli olduğuna dair bir anlatı vardır. Çölde giderken devesine zaman zaman kölesini de bindirirmiş. Bu gün kimse adalet ölçüsü olarak o kişinin kölesine karşı nasıl davrandığına bakmıyor. Çünkü kölelik kalktı. Sanırım en son olarak Suudi Arabistan’ da 1962 de yasaklandı kölelik. Köleliği meşru kılan bazı ayetler olduğu bile söyleniyor. Ama hayat şartları değişti ve kölelik kalktı.

Artık KURBAN konusuna da başka türlü bakma zamanı gelmedi mi hala?

Diyanet İşleri Başkanlığı bu sene de sitesinde: “<ı>Kurban kesmek yerine bedelinin muhtaç kişilere ya da ilgili kurumlara verilmesi ile kurban ibadetinin yerine getirilmiş olmayacağı “ nı yazıyor. Ama kredi kartı ile veya taksitle kurban alınabileceğini de kabul ediyorlar!!!.. Burada hayat şartlarındaki değişikliği kabul ediyorlar . Yeter ki kurban alınsın ve kesilsin.

600 lü yıllarda yaşasaydık ve diyelim ki ben geleceği görseydim, bilseydim, o günkü sizlere nasıl bu günleri anlatabilirdim ki? Sanayi ötesi toplumuna geçilirken, bizler bile anlamadan kullanır olduğumuz internetle dünyanın her yerine ulaşabilirken daha Amerika kıtasını bile bilmeyen bir topluma dünya nasıl anlatılırdı ki? Develerle yolculuk eden bir topluma metro, uçak, uydular nasıl anlatılırdı? Buzdolabı keşfedilmemişken kesilen etin korunması için kavurma veya kurutma yapan bir topluma her gün taze et yeme imkanı olacağını nasıl anlatırdınız? Taa okyanuslardan yakalanıp konserve edilen ton balıklarının bakkallarda bile satılacağı anlatılabilir miydi? En büyük yerleşim yerleri (şehir demek istemiyorum, aslında şehir bile değil) bugünün İstanbul’ unun bir mahallesi kadar bile nüfusa sahip olmayan bir topluluğa o günlerin imparatorluk nüfusu kadar nüfuslu şehirlerin kurulacağa nasıl anlatılırdı?

O yıllarda Mekke’ de veya Medine’ de kurban bayramında kaç zengin kişi kurban keserdi acaba? 100, 200, 1000.. Ama milyon değil herhalde.. Nüfusu 20 milyona yaklaşan İstanbul’ da kurban bayramlarında denizin kan rengi olacağı nasıl anlatılırdı?

Yaşadığımız ortam ve objektif koşullar zaman içerisinde çok ama çok değişiyor.. O yıllardan yüzlerce yıl sonra ortaya çıkan sanayi devrimi ile bütün dünyada farklı toplumsal yapılar oluştu, imparatorluklar battı, yeni ulus devletler kuruldu. Neler neler yaşandı.Kısaca söylersek üretim güçleri değişti, üretim ilişkileri değişti. Dünya değişti. Değişim devam da edecek elbette. Hem de daha da hızlanarak..

Yaşama şeklimiz değişmiştir. Amaç yoksula yardım etmekse bu parasını vererek de yapılabilecek bir iyiliktir. Her kurban bayramında oluk oluk kan akıtmak çağ dışıdır. Gerekmediği halde toplu kesim yapılması ekonomik olarak da“ hayvancılık “ için büyük zarar ve kayıptır. Hangi nedenle olursa olsun başka bir canlının yaşamına son vererek ibadet edebildiğini düşünmek bence samimiyetsizliktir. Sayın Diyanet İşleri Başkanlığı, 2009 yılında olduğumuzun farkında mı acaba ?

Yoksul insanlar bu gün az bir para ile seyrek de olsa taze et satın alabilirler. En büyük özlemleri taze et yemek değil artık. Ama yoksul insanların çocukları da lösemi olabiliyor. Örneğin kan akıtmak yerine kan kanseri olan çocukların tedavisini destekleyen LÖSEV’ e bağış yapmak bu günün zorlu hayat şartlarında daha hayırlı bir davranış olmaz mı?

Aynı sayfada belirtiliyor: <ı>“Onların etleri ve kanları asla Allah'a ulaşmaz. Allah'a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir.” (Hac 22/36-37) Öyleyse LÖSEV’ e veya benzeri bir kuruma veya yoksul bildiğiniz kişiye yardım yapmak yerine kan akıtmak niye? Esas olan gösterişten uzak amel ve ibadet olduktan sonra… Kaldı ki kurban sadece Hanefi mezhebine göre vacipmiş. Diğer mezheplere göre ise, sünnet-i müekkede imiş.

Sevgisizliğin, acımasızlığın kol gezdiği günümüzde başka canlıların yaşama hakkına saygıyı çocuklarımıza öğretmemizde belki de bir araç olacaktır kurban kesme yerine bağışta bulunmayı desteklemek . Her kurban bayramında hayvan kesilmesini seyrederek , belki de babasına ağabeysine kesimde yardım ederek büyüyen erkek çocukların bundan etkilenmediğini söylemek mümkün müdür? Kurban edilen de bir canlı.. Belki bir gün önce beslediği, sevdiği, okşadığı, önüne su koyduğu hayvanın ertesi gün boynunun nasıl kesildiğini, belki gözlerindeki bakışı veya ağladığını, son çırpınışlarını, o iç paralayan sesini, derisinin nasıl yüzüldüğünü gören çocuk etkilenmez mi? Elbette etkilenir. Bence büyüklerin de etkilenmesi gerekir. , Gerekçesi ne olursa olsun çocuğun gözünde ölüm , öldürme meşrulaşmaktadır. Ya da tiksinme ve nefret duymaktadır.

Toplumumuzda hayvan sevmeme duygusunu tetikleyen nedenler nelerdir acaba? Ya da kişileri öldürerek cezalandırma eylemlerinin yüzlerce yıl arkada kalan nedenleri arasında kan görmeye alışkın olmak da var mıdır? Gerek buralarda gerekse çalışmaya yaşamaya gittikleri yabancı ülkelerde insanlarımız et yemeye ne kadar meraklı olduklarını MANGAL serüvenleri ile gösteriyorlar zaten. Lütfen et yeme zevkinizi parasını vererek satın alacağınız kesilmiş, perakende satışı yapılan ürünlere yönlendirin. Günümüzde kurban kesilmesinin 600 lü yıllarla aynı anlama geldiğini iddia etmekten vaz geçiniz.

Gene sokağa çıkmak istemeyeceğim, tv de haber izleyemeyeceğim günlere az kaldı… Denizin renginin kırmızıya döndüğünü görmek sadece ve sadece insanların ne kadar zalim, duyarsız ve bencil olduklarını düşünmeme yol açıyor… Bu bencilliklerine en kutsal olması gereken dini inançlarını bile alet ettiklerini düşündürüyor.

Kan gölünün içinde bayram olmaz.. En azından artık olmamalı.

 
Toplam blog
: 61
: 3400
Kayıt tarihi
: 25.12.08
 
 

İnşaat mühendisiyim. İTÜ mezunuyum.   ..