Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ağustos '17

 
Kategori
Deneme
 

K'afe

"Gel ey sevgili istersen yar ol gel

İstersen yara

Ne gönlümün derdini sor bana

Ne sararan yüzümü sor

Ey gönlümün sol yarısı

Aklıma koydum seni aklım almadı

Kalbime koydum seni sana doymadım

Arşımın aşkı yar

Aşk sandığın kadar değil yandığın kadar"

 

 Zamanın çoktan eskittiği bir k’afe kaydı bu… Ama bir dinleyince, öyle bir işliyor ki içine insanın.. bir daha eskimesi mümkün olmuyor yüreğinde… Alıyor seni bir hatıradan ötekine taşıyor…

Sonra vatandaşın biri çıkıyor, fonda yine tam da bu k’afe çalarken, bir şeyler karalıyor… Zaman her şeyi eskitiyor… Ama anılar zamana direnmeyi sürdürüyor…

İnsanoğlu, zamana karşı direnişinde her daim haklı.. Evet, belki bizden “benliği” bile çalan bu mefhuma direnç gösteremeyeceğiz ama yine de direneceğiz… Böyle geldi, böyle gidecek..

Neyse… Fıkada’ue… Çalan k’afenin ismi eskilerin deyişiyle “Nehuş Zığaze”…

Nehuş: Şafak vakti..

Zığaze: Bizim Gılahsteney tarafında k’afeye verilen isim.. 

Rivayete göre, artık düğünün sonlarına yaklaşıldığında çalarmış pşınawalar bu k’afeyi, öyle söylenegelmiş sonradan

QAFE

müziğin adının hikayesinin birden fazla versiyonu vardır. en kısası bir düğünde bu müziği uzun süre çalan bir çerkez kızının parmaklarının ağrısından dolayı ağladığı için müziğin adına ağlatan kafe denmesidir.

ataları kafkasya'dan bu diyara göç(ürül)müş her insanının yarasını tuzlayan ezgi.

olası bir bölünmenin eşiğindeki ülkemin, bu olmayası bölünme ile yaşayacağı muhtemel bir mübadelede, bir türk'ün urfa'nın etrafı, bir kürt'ün istanbul istanbul olalı ile yaşayacağını şimdiden özetler.

yaşanmışı varken niye tekrar yaşansın ki yaşanacaklar...

'Çevrede sayılan, soylu bir ailenin tek kızının güzelliği ve asaleti dillerde dolaşır, genç delikanlı ise soylu olmayan bir ailenin ikinci oğludur. Cesur, bir o kadar da mert ve savaşçı bir erkektir. Kız ve delikanlı birbirlerine sevdalanırlar. Kızın ailesi bu ilişkiyi onaylamamaktadır. Gencin ailesinin soylu olmadığını gerekçe olarak öne sürerler. Kızın güzelliği tüm ülkede anılmaya başlar ve zamanın rus çarı kızın methini duyar, kızı görmek için köye gelir ve kızı görünce hayran kalır. Kızın babasından kızı ister, baba şaşkındır, büyüklere haber salınır, herkes ulu kestane ağacının altında toplanır, tartışılmaya başlanır ve sülalenin ileri gelenleri çarın arzusunu kabul edilemez bulur "bir çara verilecek kızımız yoktur!" denir. ve... çar’a haber salınır; bizde sana verilecek kız yoktur diye... koskoca çar sinirlenir ve "bu nasıl bir sözdür?" der kabul edilmez bulur. Kızı kaçırmak için yola çıkar.. genç delikanlı ise olanlardan habersiz aşkı için ağıtlar yakmakta ve kavuşacakları günün hayali ile günleri eksiltmekte, kız ise çaresiz aşkı için her gün ağlamakta ve baba sözü ile aşkı arasında kalmaktan korkup zorlanmaktadır. çarın kızı kaçırmak isteyişini haber alan büyükler çareler peşindedirler.. derken kızı sevdiği delikanlıya vermeyi uygun bulurlar ve çara vermektense "soylu olmasada bir dağlıya gelin etmek" daha iyidir diye düşünürler... Bir an önce düğün hazırlıklarına başlanır, atlılar dört bi yana dağılır, haberler salınır, tüm eller düğünümüz var diye iki gencin kalbi kavuşacak olmanın heyecanı ile atmaktadır. Düğün günü gelip çatar, dört bir yandan gelen misafirler ağırlanır, eğlenceler başlar... Çar çoktan gelmiş ve pusuda adamları ile hazır vaziyette kollamaktadır her bir yanı... Çarın bir emriyle tüm adamları kızı kaçırmak için düğün meydanını basarlar ve kızı alıp dağa kaçarlar. Ardından delikanlı peşlerine düşer.. Çarın elinden sevdiğini alacaktır, dinlemez hiçbir söyleneni, aklında tek sevdiği vardır... Kız çaresiz yalvarır bırakmaları için, çar gülerek izin vermeyeceğini söyler. Derken uçurum kenarından geçerken kız "senin olmaktansa ölmeyi yeğlerim" diyerek kendini uçurumdan boşluğa bırakır ve delikanlının geçmekte olduğu yola düşer... ,Delikanlı koşar, sevdiğinin yerde yatan cansız vücudunu kucaklar ve köye geri döner... Köy matem havasındadır, cenaze hazırlanır ve kızı mezarlığa götürenlerin ardından yürür delikanlı... Ağzında mızıkası ile başlar bir melodi çalmaya. O günden sonra ne genç delikanlıyı gören olur, ne de çarı... İşte bu melodi eskiden sevdalıların karşılıklı oynadıkları oyunda "biz sevdalıyız, haberiniz olsun!" manasına gelirmiş. şimdilerde oynayanlar anlamını bilmediği içindir ki; Dikkat etmeden hızlı oynamaktadır.. Çünkü oyun, hikayesindeki hüzne uyarcasına ağır ve yavaş hareketlerle oynanır. son söz : "oynarken dostlar, iki sevdalı gibi oynayın ki; sizler oynarken o iki sevdalı bedenlerinizde can bulsunlar".'

derinlemesine yüzeysel uydurulmuş da olsa, klişe de olsa hikayesi, müthiş...hikayeyi okurken arkada müziği çalıyordu, daha da çarptı beni. hele de şurası:

"işte bu melodi eskiden sevdalıların karşılıklı oynadıkları oyunda "biz sevdalıyız, haberiniz olsun!" manasına gelirmiş"

"bizi anlayın, ayırmayın, yoksa uçurumdan atlarız" anlamasında bir uyarı...etkileyici gerçekten.

 

 

Bir K’afe oynamalıydık seninle

Solgun yıldızlar titrerken

Serin bir Azey akşamında

Issız bozkıra inat

O eski pşıne çalarken usulca

Bir K’afe oynamalıydık seninle

 

Hüzün kovan kuşu izlerken

Hayallerle dolu o eski avluda

 

 

 
Toplam blog
: 101
: 3501
Kayıt tarihi
: 17.11.13
 
 

Ucunu göremediğim kadar  Özgürlük, Aldırmadan hiç birşeye,  bütün kuralları kırıyorum Ne olursa o..