Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Aralık '08

 
Kategori
Öykü
 

K.MAHMUT'UN D. 1000. Y. Anısına: E S E R-7

K.MAHMUT'UN D. 1000. Y. Anısına: E S E R-7
 

D.L.T. Türk Dünyası - alıntı


E S E R - 7

-Sevi(aşk) toyukları yok mu?

-Olmaz olur mu Emirim, çok var… Hoşuna gidecek biri şöyle:

Yalvıng anın közi - Fettan onun gözü,

Yeklin anıng özi - Yılgın onun özü,

Tolun ayın yüzi - Dolun ayca yüzü,

Yardı mening yürek - Yardı benim yürek.

Ay Tekin gözlerini yumup, sağ eliyle yüreğine vururken, deminden beri dayısının göz oynaşını izleyen Melikşah, kıs kıs gülmeye başladı.

Kaşgarlı Mahmut, gülmenin yayılmasını önlemek için hemen başka bir bölüme atladı.

-Şu anki meclisimizi tasvir eden güzel bir dörtlük şöyle:

Kökler kamuğ tüzüldi - Sazlar bütün düzüldü,

Ivrık idiş tizildi - İbrik, kadeh dizildi.

Sensiz özüm üzüldi - Sensiz ruhum üzüldü,

Kelgil amul oynalım - Gel, sakin oynıyalım!

Dili kuruyan Kaşgarlı Mahmut, önündeki porselen kâseye uzanınca, Ömer Hayyam atik davranıp şarap kabına uzandı. Yaşlı âlim telaşla:

-Yo yo zahmet etme, sade su muradım, dedi. Ömer Hayyam sinsi sinsi gülerek su ibriğini uzattı.

-Okuduğun toyuktan, canının mey istediğini düşündüm Mahmut Han…

-Ben şarap içmeyeli yıllar oldu Hayyam! Sultanım, hayatın her aşamasıyla ilgili koşuklar, toyuklar kaydettim. İlerde okursun, şimdi Hayyam’ın vereceği muştuyu dinleyelim…

-Haklısın Mahmut Han, seni yorduk..

-Estağfurullah Sultanım… Hayatımın en mutlu gecesini yaşadım. Lûgat yerine ulaşırsa mutluluğum daha da artacak.

-Muradın bizim de muradımızdır. Merak etme, Terken Nevruz’dan sonra Bağdat’a, halamı ziyarete gidecek. Ona eşlik eder, görevini tamamlarsın.

Kaşgarlı Mahmut içten bir gülümsemeyle ellerini birleştirdi.

-Sağol Sultanım! Kızımız Terken Hatun’a eşlik etmek benim için büyük onur ve gurur olacak…

-Bizim için de Mahmut Han… Terken bu işe çok sevinecek!

-Kuşkusuz Sultanım…

Melikşah konuşmaları ilgiyle izleyen Ömer Hayyam’a eliyle mutrib heyetini işaret etti. Genç âlim gösterişli bir şekilde ayağa kalkıp iki kolunu açarak sanatçıların yanına gitti. Müzik bir an için sustu, ardından sofaya açılan hücreden perde perde yükselen nağmeler yayılmaya başladı. Ömer Hayyam gözleri yarı kapalı, başını sallayarak yerine otururken, ortalığı billur gibi arı, duru bir ses kapladı. Mutrib heyetinin önünde duran genç kız baygın gözlerle, kendinden geçmiş gibi, elleriyle havayı okşarcasına, duygulu bir sesle inliyordu.

-Kördü meni emleyü

Baktı menge imleyü

Kaldım köngül tumlayu

Kadgu meni turgarur

Ay Tekin heyecandan eli kolu dolaşarak, Ömer Hayyam’a el etti. Yanına gelen Acem âlime;

-Ne diyor anladın mı? deyince, başını sallayan Hayyam, belli belirsiz Kaşgarlı Mahmut’u işaret etti. Ay Tekin tutuşmuş gibi Kaşgarlı’nın yanına sürünerek gidip, dizine dokundu.

-Mahmut Han, söylediklerini çevirsene…

Kapalı gözlerle, başını sallayarak musıkiyi dinleyen Kaşgarlı Mahmut, irkilerek gözlerini açtı. Ay Tekin’i önünde görünce anlayışla gülümsedi ve kısık sesle çeviriye başladı.

-Gördü beni umdurdu,

Baktı beni yandırdı,

Kaldım, gönlüm dondurdu

Kaygı beni bitirir.

Ay Tekin sağ eliyle sol tarafına bir şaplak indirip, genç kıza bakarak başını sallamaya başladı. Kaşgarlı ise ikinci kıtayı, şarkıcının ardısıra dize dize yavaşça mırıldanmaya başladı.

-Üzik mini kumıttı - Hasret içimi yaktı,

Sakunç menge yumıttı - Mihnet başıma çöktü,

Könglüm angar emitti - Gönlüm ona meyletti,

Yüzüm mening sargarur - Yüzüm benim sararır.

Ay Tekin duyduklarından esrik bir halde yerine geçince, genç kız da yerine oturdu. Melikşah dayısının hallerine için için gülerken, Ömer Hayyam coşkulu bir sesle sordu.

-Nasıldı Sultanım?!.

-Çok çok güzeldi. Sözleri de iyi anladım. Makamı ne?

-İşte size bahsettiğim muştu buydu. Farabi’nin İsfahan makamındaki eserlerini, uzun süredir aratıyordum. Bu parça hiç ummadığım bir yerden çıka geldi, Kahire’den…

-Allah.. Allah! Kim buldu?

-Hasan Sabbah namında bir gençle tanıştım geçen Yaz. Tuhaf biri, Kahire’ye Arapça ve dinî ilimleri öğrenmeye gitmiş, ama çok zeki ve her şeyi biliyor! Bir kervan dolusu kitapla döndü. Bana da bir sandık dolusu kitap verdi, Farabi’nin “Kitabü'I-Mûsikîü'I-Kebîr”ini (Büyük Mûsikî Kitabı) karıştırırken, notalarını buldum.

Hayyam’ı ilgiyle dinleyen Kaşgarlı Mahmut, dingin bir sesle fısıldadı:

-Kitabı ben de Kaşgar’da gördüm, ama notalar yoktu. Ayrıca Bağdat, Semerkand ve Gazne saraylarında da bütün eserleri bulunmaktadır. Fatımîler çok katı Batınî olduklarından onları atmışlar veya Hasan Sabbah gibi alâkasız birine vermişler herhalde. Her kimse bu adamı gözlem altında tutun…

Ömer Hayyam yutkunarak, kuru bir sesle sordu.

-Neden?

-Fatımiler’in desteklediği Batınilik çok zararlı, İsmailî mezhebinin aşırısı… Onlara göre batın(karın)da ne olduğunu biliyoruz, ama görmüyoruz, Kur’an-ı Kerim’de yazılanlar da öyleymiş, aslını herkes bilmiyormuş..

Kaşlarını çatan Ömer Hayyam soğuk bir sesle Kaşgarlı’nın sözünü kesti.

-Doğru söylerler! Kur’an içeriğini herkes bilmez ki!..

-Ama bunlar verilen mesajı saptırıyorlar, yalan yanlış bilgiler veriyorlar… O kadar hoşgörüsüzler ki, gayrımüslimlerin ayak bileklerine çıngıraklı halhal takıyorlar!..

-Ya!.. diyerek hayretini belirten Melikşah, Kaşgarlı’nın sırtını sıvazladı.

-Dertlenme Mahmut Han! Hayyam’ın dostlarından zarar gelmez… Bu adamı merak ettim, tez zamanda huzuruma getir.

Ömer Hayyam ağzı kulaklarında,

-Kahire’den dönünce huzuruna getiririm Sultanım! Diyerek, söylev verir gibi musıkî konusunu şairane anlatmaya başladı.

-Nota en güzel yazıdır Sultanım. Çünkü milliyeti yoktur. Kim besteyi ele alırsa aynı nağmeleri çalar ve aynı duyguları anlar. Farabi ebcet hesabıyla, bir ebcet notası geliştirmiş… Bunları kim kullanırsa kullansın, hangi aletle çalarsa çalsın aynı tınılar ortaya çıkar, bir de yırlayıcımız(şarkıcı) gibi bir ses çıkarırsa, Allahhh…

-Hayyam doğru der Sultanım, müzik duygu paylaşımıdır; sagularla acıları paylaşır, ilahilerle zikre dalarız. Kaşgarlı kızımız da çok güzel yırladı. Bildiğiniz gibi atası Uygurlar yerleşik hayata erken geçtikleri için, mûsıkide çok ileriydiler. Bugün Karahanlılar’da İbrahim Han ve Nasr’ın âlimleri sevmeyişleri yüzünden doğan boşluğu, musıkide de Yusuf Has Hacib dolduruyor.

-Doğrusun Mahmut Han, ama mûsıkiyi ilim haline getiren Farabi’dir. İran mûsıkisi ve sazlarından söz ettikten sonra, mûsıkî öğrenimi ile ilgili fikirler ileri sürer. “Kitabü'I-Mûsikî’ ül-Kebîr” ve “EI Methal Fi'I-Mûsıkî”(Musıkiye Giriş) adındaki kitapları Aristo ile eski Anadolu filozofları, özellikle Pisagor’un görüşlerini yansıtır. İhsanü'I-Ulim adındaki eserinde ise mûsıkinin hangi ilim ve sanat dalına bağlı olduğuna değinmiştir. Ud çalgısını bir anda nasıl yaptığı efsane olmuştur.

Melikşah konuya ilgisini belirtmek için araya girdi.

-İbni Sina, Farabi’nin eserlerini tedavide kullanıyormuş. Özellikle bimar (tımar)hanelerde yararlı oluyormuş. Bu konuda, insana huzur veren rûbailerin bestelenirse daha iyi sonuç alınır sanırım.

Ömer Hayyam’ın yüzü sevinçle aydınlanırken, o ana kadar konuşmaları sadece izlemekle yetinen İsfahan Rasathanesi görevlilerinden Meymûn en Necib el Vasıtî deruni bir sesle sohbete katıldı.

-Farabî, dinî mûsıkiye de yer vermiş ve vakitlere göre okunacak ezanın makamlarını şöyle saptamış: Sabahleyin Rehavi, Subh-ı Sadık'ta Hüseyni, Güneşin iki rehm yükseldiği zaman Rast, vakd-i Hüda'da Bûselik, nısf-ı neharda Zengûle, vakd-i huzurda Uşşak, vakd-i gurup'ta İsfahan, akşam namazında Neva, yatsı namazında Büzürg, vakd-i nevmde Zirefkand makamı..

Kaşgarlı kızı sevecen gözlerle izleyen Ay Tekin şaşkın bir sesle atıldı.

-Dur yahu ne bu saydıkların, ezan beş vakit değil mi?!.

Vasıtî hafifçe gülümseyerek karşılık verdi.

 
Toplam blog
: 214
: 5488
Kayıt tarihi
: 03.08.08
 
 

Emekli eğitimci, araştırmacı yazar, şairim. Ülkemin cennet ile cehennemi bir arada yaşadığı bir zama..