- Kategori
- Gündelik Yaşam
Kabadayı...
Harbiye'de (Hava Harp Okulu) bir akşam yolunu bulup, birkaç arkadaş Tarlabaşı'nda bir randevu konağına gittik. Sivil giyinmişiz ama, belli ki askeriz...
Arkadaşlardan biri, bir hanımı beğendi. Onunla konuşuyor, oradaki heriflerden biri bozuldu.
-Benim yanımda, benim karıyla konuşamazsın...
Biz de delikanlıyız. Hot, dedik. Demez olaydık. Ortalık birden bire tabancadan geçilmez oldu. Korkudan ölmek üzereydik...
-Aman, dediler.
-Veli Abi geliyor...
Veli Abi sordu:
-Bir durum mu var?
Yok dediler. Oturduk. Veli Abi asker misiniz, diye sordu. Harbiyeliyiz deyince, güldü. Neredeniz? Sivaslıyım deyince benimle ilgilendi. Kimin oğlusun? Mubasir Huseyin'in...
-Vay kardaş!... diye bize sarıldı.
Veli'yi zamanında zaturiyeden ölmesin diye Istanbul'a göndermişler... O da, ben zaten ölüyüm, deyip, kelleyi koltuğa almış, ölmemiş... Öldürememişler de. Zoraki Kabadayi olmuş... Veli adı nam salmış. Randevu konaklarinin çoğu ondan sorulur!
O aksam, bizim akşamizdi. Artik bizler siradan Harbiyeli degil, patronun dostlariydik.
O geceden sonra bir daha Veli Agabeyi ziyarete gitmedim.
Bir gün bir gazetenin ön sayfasinda resmini gördum. Bir gece kulubunde bir astsubayi yaralayip, kaçmış. Polisler Veli'yi bulamiyorlarmis...