Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Erdoğan Özgenç DOST MECLİSİ

http://blog.milliyet.com.tr/erdoganozgenc

20 Aralık '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kabadayılık

Kabadayılık
 

Bir dönem erkek olarak aynı duygulara yakalanmak üzereydim, hatta biliyorum ki henüz çok

Gelişmemiş olmasına rağmen bu duygularım yüzünden birçok dostumun kalbini kırmışımdır. Kendimizi herkesten daha güçlü sanırız, içimize kızgın bir çocuk sokup kalbimizi olduğundan daha fazla katı göstermeye çalışırız. Çabuk sinirlenir, kavga etmeye çalışırız, kalp kırar bir özür dilemeyi ise basit bir davranış olarak görürüz. Çocuk aklı falan demeyin çoğunuz yaşamışsınızdır bunları…

Şükür ki kendimi bu garip duygulardan çok çabuk kurtardım, kendimiz savunacak kadar gücüm hiç kimseyi incitmeyi istemeyecek kadar da sevgi dolu bir yüreğe sahibim, ama şunu da çok iyi biliyorum ki mükemmel değilim.

Günümüzde kabadayılık veya eskilerin tabiriyle “Külhanbeyi “olmak sanki çok matah bir şeymiş gibi anlatılmaya ve insanlara yapıştırılmaya çalışılıyor. Ne yazık ki bu ülkeyi idare eden vatandaşların önce “insan” olmayı, ziyadesiyle de dürüst olmalı ilkeli çalışkan olmayı öğretmesi, sunması gereken Başbakana bile “Kabadayı” yaftası yapıştırılıyor ve maalesef Başbakan da sanki bundan hoşlanıyormuşçasına tıpkı kabadayıları, külhanbeyleri gibi davranıyor.

Şu talihsizliğe bakın ki; İstanbul da bir ilçe var Başbakanın yaşadığı ilçe Kasımpaşa “kabadayıların” yaşadığı ilçeymiş gibi tanıtılmaya çalışılıyor.

Kabadayı, külhanbeyi şu günlerde de bunların yerine kullanılan “sert çocuk” anlayışını paylaşacağım sizlerle bakın bakalım gururlanmaları mı lazım utanmaları mı siz karar verin…

Kabadayılar ya da siz ne derseniz deyin görünüşlerinin arkasına sakladıkları kindar ya da nefret dolu kızgın çocuğu korumak için nasır tutmasına izin verdiği katılaşmış kalbini kalkan ya da atmosfer olarak kullanır. Kimseye saygıları yoktur duygusuzdurlar ve son derece küstahtırlar. Kendilerini avcı ya da “kahraman ilan” etmişlerdir. Etraftan da birazcık pohpohlama gördüklerinde iyiden iyiye zıvanadan çıkmaya hazırdırlar.

Kendilerine sorduğunuzda çocukluklarında yaşadıklarını öne süreceklerdir. Ezikliğini ya da çocukluğunu doya doya yaşayamadığını, duygularını insanlığını sevgisini çocukken çaldırdıklarını hatta şiddete maruz kaldıklarını söyleyeceklerdir. Hayata yenik başlamışlardır. En büyük bahaneleri de budur.

Böyle düşündükleri içinde davranışlarıyla insanları rahatsız etme, yaralama yok etme hakkına sahip olduklarını sanırlar, sanmak bir yana körü körüne de buna inanırlar. Emin olun hiçbir şey dizi veya filmlerde gördüğünüz gibi değildir, asıl sorun bunun bir hastalık bir davranış bozukluğu olduğunun kabul edilmemesidir.

Bu insanların dedim ya başkasına asla saygısı yoktur aradıkları ve tatmin oldukları tek şey “beladır” İnsanlara durup dururken sataşmaları insanları sinirlendirip çileden çıkarmaları, onlarla kavga etmek hatta zarar vermek için fırsat kollamaktadırlar, yani kısaca aklınıza ne tür bela geliyorsa ona sahip olmak için çalışmaktadırlar. İlginçtir ki bütün bunları yapmak için kendilerini özgür bırakmanızı isterler, verirseniz sizi korkutmazlar başınıza bela olmazlar…

Son yıllar da iki ortam da yaşananların aslında “kabadayılığın” veya “külhanbeyliğin” ne kadar revaçta olduğunu ortaya koymaktadır. Birincisi okullarımız da ikincisi ise Mecliste. Ne acı değil mi her ikisi de bu ülkenin can damarlarıdır.

Veliler” hoppadanak” okul müdürünün odasına dalmakta ne kurala saygı duymakta ne de yasalara aldırış etmektedirler. Aniden “bıçkınlaşıp” suç işleme hakkını kendilerinde görürler ve ne acıdır ki bundan da gurur duyarlar. Daha da acısı bazı kesimler de bunlara destek olurlar alkış tutarlar...

Diyeceksiniz ki bunlar erkektir hayır kadınlarımız da var bu duygulara sahip olan, onlar dişiliklerinin arkasına kösele gibi bir kalp yerleştirmişlerdir. Erkek Fatma tiplemelerini hatırlıyor musunuz? Bunlar şiddetle pençesine düştükleri acizlik güçsüzlük ya da sahipsizliğin etkisiyle, çocukluktaki yaşadıklarının intikamını almak isteyen daha doğrusu bu yolla alacaklarını sanan zavallı tiplerdir.

Diğer bir ortam da maalesef herkese örnek olması gereken insanlığın, ilkelerin değerlerin korunması, geleceğin daha parlak daha huzurlu ve güvenilir olması için seçilen vekillerin oluşturduğu TBMM. dir.

Yüzlerine bakınca içlerinde gizlenen kini, nefreti, hesaplaşma arzusunu hemen fark edemiyorsunuz ama aslında çok eskilerden gelen bir kuyruk acısının olduğunu söylemlerinden davranışlarından ve konuşmaları sırasında gösterdikleri anlaşılmaz sert ve yıkıcı cümlelerden fark edebiliyorsunuz. Bu maskenin ne kadar kırıcı olduğunun farkında değiller ve ne yazık ki bu maske ile dolaşmalarına da bizler izin veriyoruz, bu davranışları görmezden geliyor hatta alkışlıyoruz. Bakın işte son konuşmalara tartışmalara hiçbirinin yüzünden en ufacık, saygı ve samimiyet var mı? Kendilerinden başka dostları yok. Yukarıda açıklamaya çalıştığım Kabadayı ya da Külhanbeyi görünümlerinden söyler misiniz ne farkları var?

Yıllarca Adana Kabadayıların olduğu kent olarak tanındı bundan kurtulması da çok kolay olmadı, Adanalı yiğittir mert ve delikanlıdır ama kabadayı değildir. Kasımpaşalı dostlarım var Başbakanın varlığında inanın resmen kendilerini “kabadayı” sanıyorlar ve bununla da gururlanıyorlar…

Yazık değil mi şu güzelim ülkeye yazık değil mi geleceğimizi emanet edeceğimiz gencecik beyinlere? Nasıl bir ruh hali nasıl bir duygudur ki bu ülkenin koskoca Başbakanı insanlara “Kabadayılığı” benimsetmekte ve bununla da övünmektedir.

Tanımlamasını dilimin döndüğünce zehrinin görüntüsünü aklımın erdiğince yazmaya çalıştım şimdi sorunun cevabını size bırakıyorum.

“Utanmaları mı lazım gururlanmaları mı?”

 

İyi akşamlar da keyifle kalın efendim…

 

Erdoğan Özgenç

 
Toplam blog
: 846
: 425
Kayıt tarihi
: 26.06.12
 
 

Emekli banka müdürüyüm ama kart vizitimde "insan" yazıyor. Adana'da ikamet ediyorum. Herk..