Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mayıs '14

 
Kategori
İnançlar
 

Kabağın da bir sahibi var

Kabağın da bir sahibi var
 

Vaktiyle bir derviş, nefisle mücadele makamının sonuna gelir. Meşrebin usulünce bundan sonra her türlü gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir. Derviş usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır.


“Vur usturayı berber efendi.” der. Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar. Derviş bir yandan da aynada kendini takip etmektedir. Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır.

Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, bıçkın bir kabadayı girer içeri. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak;
“Kalk bakalım kabak derviş, kalk da tıraşımızı olalım” diye kükrer.

Dervişlik bu… Sövene dilsiz, vurana elsiz olmak gerek. Kaideyi bozmaz derviş. Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuştur. Ne de olsa mahallenin kabadayısı, elinde silah astığı astık kestiği kestik. “Ne diyorsak o” diye ortalıkta dolaşan bir belalı. Ses çıkaramaz.
Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar. Fakat küstah kabadayı tıraş esnasında sürekli aşağılar dervişi, alay eder. Kabak aşağı, kabak yukarı! Konuşur durur.

Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir. Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına dalıverir. Kabadayı oracığa yığılır kalır. Ölmüştür. Görenler çığlığı basar.

Berber ise şaşkın; bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyari sorar: “Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?”
Derviş mahzun, düşünceli cevap verir: “Vallahi gücenmemiştim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki kabağın da bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!

Her insan yaşamının bir bölümünde, maddi ve ya manevi bir zulme uğramış, haksızlığa duçar olmuştur. Her ne kadar yukarıda sözü edilen derviş gibi o anda bunu yapan kişinin uğradığı cezayı göremesek de, güzel bir söz vardır; “Rabbim, yarına bırakır ancak yanına bırakmaz” Gerçekten de öyledir. Çünkü kalpleri bilen ancak Allah (C.C) dir. Bu sebepten her ne olursa olsun, kalbiniz ve vicdanınız rahat ise gerisini, her şeyi gören ve bilen Rabbimize bırakın.
En tedirgin olduğum konulardan birisi kul hakkıdır. Söylenen bir söz, düşünülen kötü bir niyet ya da maddi olarak uğratılan zarardan doğan vebal mutlaka helallik gerektirir.

Özellikle dilini gıybete alıştıranlar ve insanlara karşı suizanda bulunan kişiler bilhassa bu konuya çok dikkat etmeleri gerekmektedir. Kişilerin arkasından konuştuğunuzu ya da onun hakkında kötü düşüncelere sahip olduğunuzu, hiç düşünmeden iftira attığınızı, direk yüzüne söyleyebilecek cesaretiniz yoksa ya da helallik istemeye yüzünüz olamayacaksa o zaman en güzel şey susmaktır.

Şayet karşınızdaki kişi bunların hiçbirisini hak etmiyorsa, o zaman bu vebalin altından nasıl kalkacağınızı bir düşünün.

Şu dünya hayatında kimsenin, kimseyi vicdanen yargılama gibi bir hakkı yoktur. Her insan zerre kadar iyiliğin de, kötülüğün de hesabını zaten ahrette verecektir. Kaldı ki, bir insanı anlayabilmek için öncelikle onun yaşadıklarını yaşamak gerekir. Bu durum empati yaparak anlaşılmaz. Empati yapsanız bile onun çektiği acıyı duyamaz ya da yaşadığı bir sevinci hissedemezsiniz. Çünkü o hayat onundur ve o yaşamıştır. Tabi ki de tüm burada anlattıklarım öncelikle kendi nefsim içindir. İnsanoğlu beşer, düşer de şaşar da ancak en büyük marifet yapılan hatadan dönebilmektir.

Dilimizden, elimizden,gönlümüzden gül kokularının saçılabilmesi temennisiyle huzurla kalın dostlar.

 
Toplam blog
: 35
: 501
Kayıt tarihi
: 30.04.14
 
 

1976 Denizli doğumlu olan yazar; ilk-orta-lise eğitimlerini Denizli'de tamamladı. Eskişehir Anado..