Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Meltem Kaynaş Kazezyılmaz

http://blog.milliyet.com.tr/meltemkaynas

02 Haziran '16

 
Kategori
Çalışma Yaşamı
 

Kaç "Kişi" yiz?

Kaç "Kişi" yiz?
 

İş hayatında kaos hiç bitmez.
Aslında iş yeri, en güzel tecrübe sahasıdır, “insan olmayı” öğrenmek için. Düşünsenize; çalışan bir insanın zamanının yarısından çoğu, iş ortamında geçer. Ama farkına varılmaz çoğu zaman, faydalanılmaz... Orası farklı algılanır hep... “İş hayatı” diye bir tabirin doğuşu boşa değil!..

Hayat bizlere yanlış kodlanıyor genellikle... Ailemiz, çevremiz, içinde yaşadığımız toplum,  bu kodlamanın mimarı oluyor çoğu zaman.

 “İş hayatı, evlilik hayatı vs..” dediğimizde;  bir sürü hayat, bir sürü “biz” yaratmak durumunda kalıyoruz... Orada şöyle olmak, burada böyle olmak... Peki bu hayatların hangisinde kendimiz olabiliyoruz?  Beş dakikalık aralarda, kendi kendimize kaldığımızda mı? Sonra anlatma derdine düşüyoruz; “ben aslında şöyleyimdir ama, bakma burada...”
Gerçek biz nerede saklı, bilen var mı?
Aslını sen bile unuttun belki “senin” kim olduğunu, kim bilir? Sanal bir yaşam!..
“Ben kayısıyım ama, çıkarlarım portakal taklidi yapamamı gerektiriyor!” demek gibi...

Böyle bir insanın kendini tanıma şansı var mı? Kendi neydi, neye benziyordu hatırlamıyor ki tanısın! Kendini bilmeyen, başkasını nasıl bilsin, tanısın, sorunlarını algılasın?

Hayat tektir halbuki...Sen neysen, her yerde o olmalısın aslında. “Orası iş yeri, orada farklı  biri olunur” dediğinizde, hayatınızın %60-70’ini, olmadığınız biri olarak geçirmeye mahkumsunuz; gerçek kimliğinizi, kişiliğinizi de mutasyona uğratmaya çalışıyorsunuz demektir. Ya kendinize biçtiğiniz o rol, giydiğiniz o “iş elbisesi” gittikçe üzerinizden çıkmayan bir “deriye” dönüşecek, ya da o elbiseyi  giyip çıkartmaktan harap olacaksınız. Tabii bir diğer yol da, “benim tek bir elbisem var, o da benim kendi öz kişiliğim” diyebilmek ve de olduğun gibi olmak.

Her ortama uygun “maske” taşımak, yani çeşit çeşit “biz” yaratmak, bir süre sonra kişilik bozukluğuna yol açmaz mı?

Profesyonelliğin ne olduğunu bilmediği için çoğu kişi, profesyonellik ile insanlığı ters orantılı zannediyor. Biri varsa diğeri olamaz gibi geliyor. “Ben üst düzey yöneticiliğe oynuyorum, şimdiden fazla yüz göz olmayayım, sonra otorite kuramam” yaklaşımı ile hareket eden pek çok kişi tanıdım... Kendini alt düzeyden soyutlayıp, sadece üst düzeyi muhatap alan zihniyet, üst düzeye çıktığında, belki mevki elde ediyor ama ne yazık ki en önemli şeyden mahrum kalıyor; sevilen bir yönetici olmaktan!

Yönetmeye çalıştığı insanlardan kopuk, ne istediklerini, neye ihtiyaç duyduklarını bilmeden ne kadar yönetici olunabilir? Yöneticiyi o mevkide tutacak en büyük silah, yönettiği mesai arkadaşlarının ona olan güveni ve de sevgisidir.

Saygıyı oluşturmak, ya da mış gibi yapmak zor değil. Mevki, para, güç vb unsurlara sahip olduğunuz sürece; insanlar sizi sayıyor gibi yapabilir. Önemli olan, sonrasında yaşayacaklarınızdır. “Diğerleri” ile eşitlendiğinizde, yani “herkes”den biri olduğunuzda; yok sayılmanız, görmezden gelinmeniz, aranmamanız, bunun en büyük işaretidir.
Saygıyı güven ve sevgi ile inşaa etmek, ölümsüzlüğe de kapı açar. Yıllar da geçse hatırlanır, muhabbetle anılırsınız. Taşıdığınız sevgi “genini”, kuşaktan kuşağa aktarabilirsiniz.

Özetle gerçek profesyonellik, insanlıkta da profesyonel olmakla olur. İnsanlıkta amatör “profesyoneller” öyle çok ki!..

Son söz: “ Oyun bittiğinde, şah da, piyon da aynı kutuya konulur.” 

 
Toplam blog
: 47
: 254
Kayıt tarihi
: 11.11.14
 
 

1968 İstanbul doğumluyum. İÜ.İkt.Fak.'den mezun oldum. Bir holding bünyesinde; bütçe, finans ve p..