Kaç şeritli

Hani bir sözümüz vardır “ leb demeden leblebi diyeceğini anlamak” diye. Bu söz de geçmiş anılarımız içinde gömüldü kaldı. Şimdi mi? Şimdi; “leb” demeden “nohut” diyeceğini bilecekmişsin. Ne günlere kalmışız, görüyorsunuz değil mi? Ne leb diyelim, ne leblebi, istediklerimizi açık seçik söyleyelim. Adam Ölüdeniz kumsalında dolaşırken ayağı bir tele takılmış. Teli kumun içinden çekmek için epeyce uğraşmış, sonunda da başarmış. Bakmış telin ucunda bir gaz lambası bağlı. Şurası fitili, burası camı derken lambanın gaz deposundan bir cin fırlayıp, adamın karşısına oturmuş. Cin dile gelmiş: -Ey, insanoğlu madem ki beni yeryüzüne çıkardın, madem ki ben artık güneşi görebiliyorum, öyleyse dile benden ne dilersen, dediğini hemen yapmaya hazırım. Adam sevinçten ellerini ovuşturarak: -Senden sadece bir şey dileyeceğim ey cin. Ben buradan Fethiye’ye gitmek istiyorum. Ancak karadan gidemiyorum yollar çok virajlı ve uçurum. Denizden de gidemiyorum, deniz araçları beni tutuyor. Arabamla havadan da gidemem. En iyisi sen bana havadan dosdoğru bir köprü yap ki ben abramla o köprünün üstünden gideyim, demiş. Cin düşünmüş ve adama: -Ben bu kadar yolu nasıl yaparım. Havaya kuracağım bu köprü için, ne kadar çimento, ne kadar demir gider, ne kadar iş gücü harcanır sen bilir misin? En iyisi sen başka bir dilek dile benden, demiş. Adam da: -Karım hep bana “benimle ilgilenmiyorsun” diyor. Ben kadınların ne istediklerini öğrenmek istiyorum, demiş. -Cin uzun uzun düşündükten sonra: -Hadi söyle bana, havaya yapacağım yol iki şeritli mi olsun, yoksa dört şeritli mi? demiş. Anlaşıldı mı efendim?