Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mart '08

 
Kategori
İnançlar
 

Kaç tanrı var?

Kaç tanrı var?
 

...


Ben küçükken çok meşhur olan bir kitap vardı; Vasconcelos’un “Şeker Portakalı”… Bana sorarsanız hayat kurtarıcıydı. Kitabın kahramanı Zezé, Tanrı’yı yüreğinde taşıyan küçük bir çocuktu. O zamanlar bu evrende belirgin sayılamayacak bir hayatı devam ettiren ufak bir çocuktum ben de, ne mucize ki Zezé’yle tanıştım. Çünkü tam da bu müthiş karşılaşma zamanlarında Anadolu’da bir şehre yolumuz düşmüştü ve dört bir yanımı kara çarşaflılar donatmıştı… Yine o zamanlardı “Madımak Yangını”… Çocukluğumun Allah’ını hangi aktüaliteler uzaklaştırmıştı benden aslında çok net değilim… Dine ait hatırladığım güzel anılar da var elbet… Perşembe akşamları içkili lokantaları kapanan bir Karadeniz kasabasında geçen çocukluğum, komşularla birlikte yapılan sahurların unutulmaz tadı, bayramlarda yarı harçlık heyecanı, yarı akraba özlemi koşuşturmaca cicili kıyafetler içinde… Sanki bunların hepsi eski birer anı… Ne o akrabalar var şimdi ne de o komşular… Haftanın alkol alınamayacak kadar mübarek bir gününü göremiyorum… İşin aslına bakarsanız ben Allah’ı bize böylesine yobaz bir din vermiş olarak kabul edemiyorum.

Kuran-ı Kerim’in insanı yücelten bir kitap olduğunu, sevgi ve hoşgörüyü en büyük erdem saydığını yadsıyacak tek bir kişinin dahi çıkacağını sanmıyorum. Fakat nasıl oluyorsa Tanrı’nın huzur, kardeşlik, barış ve ilerleme adına, insanlığa sunduğu bu büyük kitap, dünya üstünde ki en büyük gerilik aracı haline getirilmiştir. Benim aynı çocukluğumun Zezé’si gibi yüreğimde taşıdığım, her an ışığını içimde hissettiğim, evrendeki her şeyden fazla sevdiğim Tanrı’ma da bakın! Nedense insanlığa; “ Birbirinizi ayırın, kınayın, ayıplayın, gerekirse linç edin” demiş gibi… Bugün, başka İslam ülkelerinde kadınlar, namus denen kavram yüzünden taşla, sopayla linç ediliyorlar. Din uğruna savaş (yani cihat) yapılıyor ve kalabalık yerlere bomba atılıp, binlerce masum insanın ölümüne göz yumuluyor. Küçücük çocuklar, daha cinselliğin “C” sini öğrenmeksizin türban denen şeyin içine sarılıyorlar. Bugün haberlerde izlediğim olay her zaman ki gibi tüylerimi diken diken etti. Gazi Üniversitesi’nde öğretim görevlileri, alkollü ve alkolsüz içkilerin bulunduğu bir açılış kokteyli yapıyorlar ve dini sadece Allah tarafından kendisine verilmiş sanan bir topluluk bu günahı kendince temizlemeye gidiyorlar. Söyler misiniz bana ne zaman günahlarımız ya da sevaplarımız için başkalarına hesap verir olduk? Sizi bilmiyorum ama televizyonda gördüğüm bu tip insanların inandığı din, benim dinim değil. Onların Allah’ı da benim çocukluğumda tanıdığım Zezé’nin Tanrı’sı gibi değil… Yaratan, insanları böylesine soğuk, böylesine bilinçsiz ve böylesine hoşgörüsüz bir dünya meydana getirsinler diye yaratmış olamaz. Tek olduğuna yürekten inandığım Tanrı ne de çokmuş meğer. Görebildiğin kadarmış, anlayabildiğin yerdeymiş…

Aranızda bu cümlelerimi okuyup beni haddimi aşan cümleler kurmuş olarak görenler olacaktır. Kiminiz büyük kitlelerin gözü önünde “Benim dinim bu din değil” demeyi terbiyesizlik sayacaksınız. Belki sinirlenip bana maille ulaşmaya çalışanlarınız olacak. Çünkü biliyorum bu pek çoğumuzun en hassas noktası. Müslümanlık bizim en kutsal inancımız. Ama lütfen unutmayalım İslamiyet; hurafe, yobazlık, ayrımcılık ve şiddet dini değildir. Bana sorarsanız Cennetin anahtarları da kimse de yoktur ve bugün bir siyaset aracı olarak kullandığınız din, size oraya gidiş biletini sunmayacaktır. Keşke üniversite kapılarının geçişi kadar kolay olsaydı cennetin kapılarından geçmek de… Bazıları ölümden sonrasından medet ummakta… Ne diyelim benim adaletli olma konusunda çocukluğumdan beri yüreğimde taşıdığım Tanrı’ya güvenim sonsuz. Ne de olsa maskelerimizin ardını görebilen sadece O… Sevgiyle kalınız.

20.03.2008 / 21:45 http://www.turkhaberler.net/yazar/yazar19.htm

 
Toplam blog
: 18
: 984
Kayıt tarihi
: 14.04.07
 
 

Yazmak uzun soluklu bir süreç bende; tarihini hatırlamadığım kadar küçükken başlayan, asla vazgeç..