Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Eylül '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kaç yaşınızda daha güzeldi hayat?

Seçme ve değiştirme imkanınız olsaydı kaç yaşınızda veya kim olarak başlamak isterdiniz yeni bir hayata?

Yine şu yaşınızda kendiniz olarak başlamak ister miydiniz yoksa siz farklı bir yaşta başka biri mi olmak isterdiniz?

Kaç yaşınızda daha güzeldi hayat ve siz o güzelliğin farkına kaç yaşınızda vardınız? İlkokula başlamadan önce ne kadar güzeldi değil mi? Ama yine de canımızı sıkan şeyler vardı.Yaşı bizden büyük ablaların bizi oyuna almaması, küçüklerinse oyunumuzu bozması, komşumuzun tam da oyunun en heyecanlı yerinde bizi bakkala göndermesi, hava kararmaya yüz tutmuşken üstelik kendimizi de oyuna iyice kaptırmışken duyduğumuz ezan sesiyle annemizin çağırma vakti arasında bir bağlantı kurmak ne kadar da sıkıştırırdı minicik kalbimizi değil mi? Ve annemizin sesini duyana kadar kazandığımız dakikaların keyfini çıkartmakla birlikte yaşardık bu sıkıntıları...

Sonra ilkokula başlandı ve derken sıkıntılar yeni sıkıntılara bıraktı yerlerini; çarpım tablosunu ezberleyememek, 2'şer 2'şer geri sayamamak, havuz problemleri önemli bir hal aldılar sıkıntılarımızın arasında ve oyunun bittiğini bu kez teneffüs zilinden anlamaya başladık. Orta okul derken oyunlar kaybolmaya başladı hayatımızdan ama yine de ders çalışırken aklımız hep dışarda kaldı. En büyük sıkıntı da haziran ayındaki son sınavlardı. Güneşin sokaklarla ve çocuklarla barışık olduğu günlerde ders çalışmak ne kadar da sıkıcıydı. Liseye geçince beraberinde üniversiteyi de öğrendik anlattıkları ve anladığımız kadarıyla...

Lise de birçoğumuza orta okuldan kalan bir alışkanlıkla ders dışında da kitaplar okuduk ve anlamaya çalıştık kitaplardaki insanları, oradaki hayatı ve hayat sözcüğünü kavramaya başladık okuyarak ve kendimizi bulduk çoğu kez kitaplarda çoğu zaman da kendimizi onların yerine koyduk. Sevmeyi öğrendik zamanla, özlemeyi, kıskanmayı, merak etmeyi ve aşık olduk günün birinde.O bizim için dosttu, alışkanlıktı, sevgiydi, sevgiliydi yaşama sebebiydi kısaca.Tek isteğimiz onun da bizi bu kadar çok sevmesiydi.Lise de hayatımız üniversiteyle geçti çoktan seçmeyi öğrendik bir de.Sonunda hayatımızın olmazsa olmazı olarak gördüğümüz bizi büyük strese sokan üniversite sınavına girdik.Birçoğumuz kazanırken bir çoğumuz kaybetmeyi öğrendi ve birçoğumuz da kaybedenlere üzülmeyi...Kazanmak ilk zamanlar güzel gözükse de her güzellik gibi bunun da içinde türlü sıkıntılar, zorluklar barındırdığını anlamak da gecikmedik. Ailelerinin yanında okuyanlar gibi uzaklara gidenler de oldu aramızda.O yaz sınav sonuçlarını beklemekle, kiralık ev aramakla, eşya taşımakla geçti.Üniversitede herkese bilgiliymiş gözüyle baktık ilk önce ve baktıkça anlatılanlar ve anladığımız kadarıyla da bilgili olmadıklarını anladık. Zamanla yalnız kalmayı öğrendik, yemek yapmayı, bulaşık yıkamayı, temizliği, elektrik ve su faturalarını ödemeyi, pazara çıkmayı, komşuluğu, paylaşmayı, misafir ağırlamayı, ve paranın kontrolünü öğrendik ve en önemlisi de hayatı.Bunların yanında sevdiklerimiz oldu, özlediklerimiz, merak ettiklerimiz, ağladıklarımız ve güldüklerimiz.Daha sonra özlememeyi öğrendik o an kavuşamayacağımızı bildiğimiz için yani daha fazla acı çekmemek için duygularımızı bastırmayı öğrendik.Dostlarla arkadaşları ayırmayı, destek vermeyi, aldığımız destekler sayesinde yılmamayı, hasta olmamayı..., kendimizi üzmemeyi, değer vermeyi biz olmazsak sahip olduklarımızın değersiz olacağını(en azından bizim için) ve bunların sonucunda galiba bencil olmayı öğretti hayat bize.Ama başkalarına zarar vermek için değil kendimize zarar vermemek için.Hastalıkları, mutlulukları telefonla paylaştık hep ve dört gözle bekledik bayram tatillerini, eve gitmeyi, sevdiklerimize sarılmayı annemizin yemeklerini.Ani kararlar aldık yolculuklar için hiç olmadık zamanlarda hiç olmadık yerlere gittik. Ve hiç düşünmediğimiz kişileri ağırladık evimizde.Galiba hayatı en çok bu yıllarda öğrendik ve galiba hayatı en çok bu yıllarda sevdik, tüm zorluklarına rağmen.Üniversite bitince ilk önce rahat bir nefes aldık fakat sonra iş arama ve bulumama gibi bir sorun çıktı karşımıza.İşe girdik ama bu defa da çalışmaktan sıkıldık.Evlendik çocuklarımız oldu ve onların sorunlarınla boğuşmaya başladık.Zamanla anladık ki hayat bizim gerçek dostumuz çünkü herşeyi gerçeğiyle, acımasızca yüzümüze vuruyor, süslemiyor çirkinlikleri. Hayatımızdakilerin bir gün gideceğini hep söylüyor bize ve bizim de birilerinin hayatından gideceğimizi ama biz hiçbir zaman anlamak istemiyoruz. Sevdiklerimiz biz ne yaparsak yapalım bize kırılmazlar sanıyoruz ve bu yüzden de en çok sevdiklerimizi kırıyoruz. Alıştıklarımız hep yanımızda kalacak gibi geliyor bize aslında bize öyle gelmiyor da işimize öyle geldiği için öyle düşünüyoruz.Hayatın her zaman söylediği gibi sevdiklerimiz terk ediyor bizi ve işte burada hayat ne kadar da acımasız diyoruz.Biraz da haksızlık ediyoruz galiba ona kızmakta.
Evet siz?Seçme ve değiştirme şansınız olsaydı nasıl bir hayat isterdiniz?Diyelim ki o hayatı elde ettiniz peki siz hayata ne vereceksiniz bu şansa karşılık bir hediye olarak?Mesela onu daha güzel yaşayabilecek misiniz içindekilerle beraber hiç acele etmeden ve sıkılmadan her güzelliğin içindeki sıkıntılarla?

Kaçınız yeni doğmuş bir bebek olmak istersiniz?Hayatı sil baştan yaşamak için ama her yaşın sıkıntısına tekrar tekrar katlanarak yeniden ilkokuldan başlayarak?Kaçınız şimdiki hayatını feda etmez başka yaşlara ve başka hayatlara her yaşın kendine göre büyük sıkıntıları vardır ve her yaş kendi içinde güzeldir diyerek?

 
Toplam blog
: 11
: 425
Kayıt tarihi
: 18.08.07
 
 

23 yaşında üniversite mezunuyum. Yazı yazmaktan keyif alıyorum. Bir parça anlaşılmak gerçekten bir b..