Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ocak '11

 
Kategori
Kitap
 

Kaç Zil Kaldı Örtmenim?

Kaç Zil Kaldı Örtmenim?
 

1995'te Silvan'a tayini çıkan gencecik bir öğretmenin sıcak, yalın diliyle çarçabuk okunan hikâyesi.


Mayın tarlasında dolaşıp da, nereye bassan infilak edeceğin gibi bir hisle, hayatta insana değen parça tesirli "şeyler" vardır. (Şey: Felsefik bir terim olmanın ötesinde, milyon şeyin yerine geçendir. Herkesin şeyinin ne olduğu ve anlamı kendincedir) 

O "şey" ne zaman gelir bulur seni, bilemezsin. Bir kitap olabilir, - benim de birazdan anlatmaya girişeceğim gibi- döne dolaşa seni bulan, bulup da yakanı bırakmayan bir şarkı, eskilerden bir tozlu anı belki, tozunu alacağın... 

Sesli sesli okur mu bir insan ikiyüz küsur sayfa kitabı? 

Okur. 

Bitirir mi iki saatte? 

Bitirir. 

Filiz Aygündüz, neredeyse utana çekine bekleyip de, şimdi çıkarmış hayatının bir solukta okunan kesitini. 

Adını da çocukların teneffüs saatini beklemekten sıkıldığında can havliyle sorduğu o soruyu koymuş: 

"Kaç zil kaldı örtmenim?" 

Ne iyi etmiş. 

Kitabın kapağında üç beş kırık tebeşir, zemininde belli belirsiz şekiller...Okudukça anlaşılıyor o şekillerin kerameti hikmeti. 

Yirmi üç yaşında dubleks evinden çıkıp, "çayın kardan demlendiği", tek göz bir hayatın hüküm sürdüğü diyarlara gönüllü giden öğretmenin; sıcak, yalın bir uslûpla yıllar önce tuttuğu günlüklerini okumaya koyuluyoruz. 

Mecburiyet caddesi üzerine kurulu yüzlerce "küçük yer"in, hep olagelmiş yerleşik sancılarını; kadın erkek ilişkilerinin kapalılığını, sosyal hayatın yetersizliğini, kendini etnik olarak konumlamak zorunda kalırken yaşadığı çelişkileri, Türkçe bilmeyen çocuklara bir dil öğretmenin sıkıntılarını anlatmış. 

Bir de ona soluk aldırmayan yerlerde bile inadına filizlenen, boylu boyunca peşisıra sürükleyen Aşk...Farklı etnik kimlik çatışmasının kimi zaman aşkın önüne geçtiği dipten gelen bir dalgayla tarumar olmaya yüz tuttuğu aşk... 

Sonra Meheme... 

Her yerin vardır ya bir akıllı delisi, oranın da Mehemesi. 

O çiziyor boyuna yere, kitap kapağındaki o şekilleri. Ama Meheme'nin sözde deli aklıyla ettiği bir söz var.Aklı ziyan ediyor. 

Diyor ki: 

"Ne yazarsan o..." 

Sadeliğinde "bizim ora işi sızılar" var, bir de eksik dişli, günyüzü görmemiş çocukların idealist gencecik bir köy öğretmeninin eteklerine tutunuşu... 

Onu canları gibi bilişleri, mevsimlik işçi kederi onlardaki, kimse bir tamam kalmıyor yanlarında. Hep "sen de bizi bırakmayacaksın değil mi" diyen iri gözleri... 

 

Öğretmenin, dilini bilmediği bir filme gidip de, filmin alt yazısını okumaya uğraşırken sahnelerini kaçırmaya benziyor hayatı. 

Kim giderse oralara, ona kalıyor bu uğursuz miras... 

Bilmediğiniz bir dilde söylenen ağıta ağlamanın ne demek olduğunu, yerel tatlarını, türkülere, destanlara konu kırık aşk hikâyelerini, oraların "yürek işçisi" şairi Ahmed Arif'in genizden gelip de yakan o kırçıllı sesi eşliğinde söylediği sızım sızım dizeleri... 

Kürtlük, Türklük... 

Hepsi var Kaç Zil Kaldı Örtmenim'de... 

Üzücü olan; onbeş yıl önce yaşanan neyse, bugünün İki Dil Bir Bavul filmindeki de o. 

Berdevam bir hayat... 

Doğu'nun makûs tarihi hiç yazılmıyor yeni. Son sayfada son söz diyor diyeceğini: 

"Yine de...Kar getirsin biri" 

 
Toplam blog
: 80
: 1644
Kayıt tarihi
: 02.12.06
 
 

..