Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mayıs '11

 
Kategori
Öykü
 

Kaçak

Polislerle arasında sadece 50 veya 60 metre mesafe kalmıştı. Yolun nereye çıktığını ise bilmiyordu. Zaten hapisten çıktığı andan itibaren ne tarafa gittiğinden habersiz, ezbere koşuyordu. Tuttuğu yol nereye götürürse o yana doğru koşmaktaydı. 

İki polis arkasına düşeli beri, hapisten kaçıp hürriyete kavuşmak yerine, bu iki takipçinin eline geçmemek için, çaba sarf ediyordu. Hani polisler takipten vazgeçseler de onu kendi haline bıraksalar, belki de gidip teslim olacaktı. Ama kaçmıştı bir kere. Artık geriye dönenin kaşığı kırılırdı. 

Nefes nefese koştuğu yer onu dik bir yamacın başına getirmişti. Ağacın altındaki düzlükte küçük, birkaç hanelik bir köy vardı. Bu köy sanki ona kucak açacakmış, O’nu kurtaracakmış gibi sevinmeye başladı. 

Yönünü değiştirmeyi düşünecek zaman yoktu. Köye doğru koşarak indi. Arkadan polislerin sesini duymaktaydı. Polisler gücü yettiği kadar bağırmaktaydı. 

-Köylüler .. Ağalar… Kaçırmayın… Kaçak… Kaçaakkk . 

Köyün girişindeki damda oturan köylüler ayağa kalkmışlardı. Bir anda karşılarına çıkan bu kovalamacayı hayretle seyre koyulmuşlardı. İçlerinden ikisi kaçak adama doğru gelmeye başlamıştı bile. Sanki yıllardır görmedikleri çocukları aniden çıkmış gibi kaçak adama doğru gelmeye başladılar. 

Damdaki adamlar, damdan birer ikişer atlayarak önde kaçan adamı, arkadan kovalayan polisleri hayretle seyrederek onlara doğru gelmeye başladılar. 

Kaçak şaşırmıştı. Polislerden kaçarken, şimdi önüne de köylüler çıkmıştı. Köyün küçük meydanında sanki dünyanın bütün insanları ona doğru geliyorlarmış gibi hissetmeye başladı. Köy meydanından gelen seslere, kadınlar pencerelere çıkarak karşılık vermişler, köy meydanında top oynayan çocuklarda oyunlarını bırakarak olayı seyretmeye dalmışlardı. Bir yanda arkadan gelen polisler, öbür yandan onu sanki yıllardan bu yana görmemişte karşılamaya gelmiş gibi köylüler koşarak gelmekteydiler. Köy meydanındaki çocuklarda koşarak kaçak adama doğru gelmekteydiler. Neredeyse köydeki kadınların tamamı da pencereden olayı izlemeye kıkır kıkır gülmeye başlamışlardı.Köyde tam bir cümbüş başlamıştı. Bu küçücük köy belli ki senelerden beri böyle eğlence görmemişti. Ortaya çıkan bu cümbüşü herkes seyre dalmışlardı. 

Kaçak bir an durakladı.Kaçacak delik arayan fareler gibi kapana kıstırılmıştı.. Köy meydanı kalabalıklaşmaktaydı. Köy meydanına açılan sokaklar vardı. Kaçak en dar ve çıkmaz gördüğü sokağa aniden daldı. Sokak dar ve uzundu. Gücünün yettiği kadar kaçmaya devam etti. Dar sokak belli ki, bir yerde köyden çıkmaktaydı. Tam bu arada evlerin arasından bir çomar köpeği çıktı. Nerede ise bir eşek kadar boyu vardı. Keskin dişlerini çıkararak hırlıyor ve kaçağın peşinden koşuyordu. 

Polisler ve köy halkı adamın peşine çomar köpeğinin takıldığını görünce kaçağı kovalamaktan vazgeçer gibi yaptılar. Nasıl olsa adam köpekten kaçamazdı. Doğrusu polislerde aniden ortaya çıkan bu köpekten korktukları için duraklamışlardı. Köpeğin adamı yakalayacağını umuyorlardı. Ya köpek adama zarar verirse ne olacaktı? Kaçak bu sefer polislere yakalanmamak için değil de, köpeğe yem olmamak için daha hızlı koşmaya başladı. O kadar yorulmuştu ki, ne yapacağını bilemeyecek halde koşmasını hızlandırarak kaçmaya devam etti. Bir süre sonra daha fazla kaçamayacağını anlayınca, ellerini dizlerine koyarak, biraz nefeslendi. Sonra nereden aklına geldi ise aniden köpeğe döndü. Köpek kovaladığı adamın aniden kendisine döndüğünü görünce o da şaşkınlık ve hayvansı güdüsü ile durakladı. Bunun üzerine kaçak var gücü ile . 

- Avoaaaaa , diye 

Var gücü ile anlamsız olarak bağırmaya başladı. Köpek alışık olmadığı bu bağırma karşısında korkarak aniden, geri dönerek geldiği yere doğru kaçmaya başladı. 

Kaçak rahatlamıştı. Tekrar ellerini dizlerine koyarak biraz nefeslendi. Olduğu yerde birkaç saniye kaldı. Sonra aniden arkasında polisler aklına geldi. Köpeğin geri döndüğünü görünce polisler ve köylüler tekrar adamın peşine düşeceklerdi muhakkak. Bu yüzden adam yeniden koşmaya başladı.. Koştu, koştu. Dar ve uzun sokak bitince önüne bir ormanlık alan çıkmıştı. Tehlikelerden kurtulmanın sevinci ile bir ohhh çekti. 

Arkasına baktı. Arkasında artık kimseler yoktu. Koşmasını bıraktı Hızlı adımlarla ormana daldı. Orman çam ağaçları ile doluydu. Ciğerleri hapiste kaldığı için uzun zaman böyle güzel kokuya hasret kalmıştı. Kaçmasını bırakarak gözlerini gökyüzüne dikti. Yukarda güneş, bir altın gibi pırıl pırıl parlamaktaydı. Kaçak adam yaşadığının farkına varmıştı. Yemyeşil orman, mis gibi kokan çam ağaçları. Yukarıda güneş. Bu mutlulukla hızlı koşmayı bırakarak, nasıl olsa arkamdan da kimse gelmiyor, düşüncesi ile adımlarını yavaşlattı. Bir süre yürüdükten sonra kulağına bir dere sesi gelmeye başladı. Biraz daha ilerleyince derenin kenarında bir çeşme gördü. Etrafta kimseciklerde yoktu. Buna çocuklar gibi sevinerek el çırptı. Ellerlini oğuşturdu. Koskoca adam çocuklar kadar şendi. Bu manzara karşısında “ İyi ki polislere teslim olmamışım” diye geçirdi içinden. Derenin kenarına gelince kendisini sıkan terden ıslanmış olan ceketini çıkardı. Derenin kenarındaki çeşmenin yanındaki ağaca astı. Kendisi de çeşmenin buz gibi sularında yüzünü yıkadı. Buz gibi sular yüzüne çarpınca hayatta olmasının mutluluğu bir kat daha arttı. Elini yüzünü yıkadıktan sonra, ne kadar yorulduğunu fark etti. Çayırlara oturdu. Yemyeşil çayırlarda uzandı. Artık köyden uzaklaştığına ve kendisini burada kimsenin bulamayacağına inanmıştı. Çok yorgundu. Gözlerinin kapandığını fark etmedi. Uykuya daldığını bile fark etmedi. 

Gözlerini açtığında kahkaha sesleri duydu. Ne oluyordu? Nerede idi? Bu kahkaha sesleri de neydi ? 

Etrafına bakındığı zaman polisleri, köylüleri, köyün çocuklarını gördü. Bir peri masalındaki gibi bir anlık hürriyeti burada son bulmaktaydı. Polisler onu kaldırarak kelepçeleri takarken polislerden birisi : 

- Bizi çok uğraştırdın ama seni yakalamayı başardık, dedi. 

Adam şaşkın şaşkın polislere bakarken ve ceketini giyerken, Polislere sormadan edemedi : 

- Bu uçsuz bucaksız ormanda beni nasıl buldunuz? 

Bunun üzerine polis kahkaha ile gülmeye başladı. Polislerin kolunda yürürken kaçağın arkasında köyün bütün erkekleri ve çocukları da “Davaro” adlı Kemal Sunal filmindeki gibi arkalarından gelmekteydiler. Polis kahkaha ile gülmeye devam ederken kaçağın kolunu sıkı sıkıya tutarak, kaçağın öbür yanındaki polis arkadaşına göz kırptı. Daha sonra durdu: 

-Önüne baksana bir, dedi. 

Kaçak önüne baktı.Köyden sadece birkaç yüz metre kadar dışarıdaydılar, O kadar can havliyle kaçmıştı ki, yürüdüğü birkaç yüz metre ona sanki kilometreler kadar uzak gelmişti. Can havliyle yaptığı bu hataya o da gülümsemekten başka bir şey yapamadı. Köy meydanına vardıklarında polis otosuna bindirilirken köy halkı uzun zaman bir eğlence görmemiş olmalıydılar ki hem gülüyor hem de el sallıyorlardı. Köy çocukları el çırparak . 

- En büyük kaçak bizim kaçaaak ‘ 

Diyerek tempo tutuyorlardı. Çocukların bu neşeli halleri de kaçağın peşinden saatlerce koşan polislerin yorgunluğunu unutturmuş ve onların da gülümsemesine sebep olmuştu. 

Polis otosu köy meydanında toz bulutu bırakarak ayrıldı . 

Kaçak, on yıl sonra ilköğretim okuluna giden oğluna bu acı hatırasını anlatırken oğluna şunu söylüyordu : 

- Karakola götürdükleri zaman tahliyeme çok az zaman kaldığını ve kaçmamam halinde o gün tahliye olacağımı öğrendim. Ama kaçınca tahliye olmam gecikti. Ama o gün yaşadıklarım, aradan seneler geçmesine rağmen, bana güzel hayat dersi oldu. Bazı şeyleri işte insan yaşamadan anlayamıyor, sevgili oğlum, dedi. 

Bunları anlatırken oğlunun uykuya daldığını görünce gülümsedi. O gün kaçarken çeşme başında kendisinin gafletten uyuması gibi oğlu da mutlulukla güzel bir uykuya dalmıştı. 

TURAN YALÇIN-TOKAT 

 
Toplam blog
: 1096
: 1558
Kayıt tarihi
: 28.12.07
 
 

1967 Tokat'ın  Pazar ilçesi doğumluyum. İşitme engelliyim. İstanbul Üniversitesi iktisat Fakültes..