Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Nisan '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kaçın kurası

Kaçın kurası
 

Kış aylarını, kar, yağmur ve rüzgârın sesini dinlemeyi ve hatta kışlık kıyafetleri yazlıklardan daha fazla sevmeme rağmen, neden bilmem bu kış bana çok uzun geldi...

Açık havada yapılan; gazeteli, sohbetli, demli çaylı, üzerine zeytinyağı gezdirilmiş domatesli pazar kahvaltılarını... Yıldızlı ve yakamozlu gecelerde denizin kenarına atılmış lakerdalı, kalamarlı masalarda iki tek atıp, cam açıkken uyumayı özledim...

Tabi, gün ışıyana kadar sahilde balık gelecek diye beklemeyi de!

&&&

Limandaydım bugün...

Balıkçıların çeşidi az tezgâhlarını gezdim önce... Fiyatları görünce şaşırdım!

İrili, ufaklı kalkanlar baş tacı...

Küçüklerin kilosu 45, büyüklerinin 5O lira...

İstavrit, koyunun olmadığı yerde Abdurrahman çelebi olmuş, fiyakasından yanına yaklaşılmıyor, bir araya toplamışlar 20 lira yazmışlar üzerlerine...

İstavrit bu paraysa kalkan bedava be!

Gerisi çakma çipura, levrek...

Geçenlerde; şu meşhur alışveriş mağazalarından birini gezerken, buzların arasına sıkıştırılmış mahzun sinarit babanın taklidiyle selamlaştım...

Acıdım babaya, 35 liraydı kilosu!

&&&

Kır saçlı, gri önlüklü kokoreççinin işleri tıkırında...

Deniz kenarına masa atmış, dört tane de ahşap tabure uydurmuş.

Yanmış bağırsak kokusunun esiri ne kadar kedi varsa orada!

Mardin’li midyeci tezgâhı açmamış bugün, her geldiğimizde görmeye alışmıştık oysa...

Şarköy’den zeytin, zeytinyağı getiren amcanın başı kalabalık, yanında başka bir minibüste gençten bir arkadaş çuvallarda fındık, ceviz satıyor...

Resimler, sarı çerçevesi ile beraber 3 lira...

&&&

Lodos var...

Kahvenin kuytusuna, boş iskemlelerden birine oturuyor, saçları jöleli garsona çay söylüyorum...

Biri sigarayla masa örtüsünü yakmış, kalp yapmış...

Biri gazetenin bulmacasını yarım bırakmış...

Siyah büyük bir araba yanaşıyor, içinden zengince iki ağabey iniyor...

Kahveci gelenleri tanıyor, nerdeyse kapıda karşılıyor...

Orta kahveler suyla birlikte gelince ikili yüksek perdeden konuşmaya başlıyor;

“ İlk geldiğinde 120 bin lira istemişti... “Yapmaz o parayı” dedim... Sinirlendi gitti bu... Çocuklar uyandırdı beni ama “ sıkışık borçlarını ödeyemiyor” dedi... Çok geçmedi bir hafta sonra tekrar geldi, kuyruğu dik tutmaya çalışıyor fakat bitik...100 bin lira istedi... “Ben de sıkışığım olmaz” dedim... Kime satacak? Dün sabah 75 bin liraya yaptık tapuyu... İki sene sonra 250 bin lira orası... Hadi iyisin bendensin oğlum bu gece...”

“ Büyüksün ağabey”

“ Eee ne demişler iş bilenin kılıç kuşananın, kaçın kurasıyım ben baksana gözüme...”

Gerisini dinlemiyor, çay parasını bırakıp kalkıyor, giderken de adamın gözüne bakıyorum...

Ne tuhaf, kaçın kurası olduğunu anlayamıyorum!

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..