Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Haziran '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kaçırdığınız pas, hayatınızın pası olmasın!

Kaçırdığınız pas, hayatınızın pası olmasın!
 

Rita Hayworth


Bu çok kötü bir duygu.
Bilmem hiç yaşadınız mı?
Önem verdiğiniz, ilgi duyduğunuz bir kişinin size pas gönderip sizin bu pası alamadığınızı düşünün!
Ve bunu fark ettiğinizde artık çok geç olduğunu.
Çok geç derken bu bazen on yıl çok geçtir, bazen on gün, bazen de on saniye.
On saniye geç kalmak da olur muymuş, hemen döner pası yakalarım demeyin, Yakalayamazsınız.
Yaşam bazen futbol oyunu gibidir. Pas verildiği anda pası alacak durumda ve o pası bekliyor değilseniz geçmiş olsun.
Çünkü o pasın beklenmediğini karşı taraf hissettiği anda genellikle ilişki sarsıntı yaşar.
Pası atan kendini aşağılanmış hisseder ve genellikle bir daha aynı kişiye aynı pası atmaz.
O pası bekliyor olmamanın çeşitli nedenleri olabilir.
Örneğin o pasın daha önce bazı durumlarda beklenip, gelmemesi,
..karşınızdakinin o pası vermesini beklememeniz,
..öyle bir pasın mümkün olabileceğini ummamanız..
Fakat pası veren hayran olduğunuz biriyse bu nedenlerin hepsini bir tek kelime altında toplayabilirsiniz: salaklık.
Hatırlayabildiğim kaçan paslardan birisini Amerikalı bir kız atmıştı bana.
Yirmibeş yaşlarında, başarısız bir evlilikten sonra ailesinin yanına taşınmış Rita Hayworth tarzı bir kızdı. Abartıyorum sanıyorsanız siz bilirsiniz.
Benim çıkma teklifimi kibarca red etmişti ve red ediş nedeni başka bir erkek değildi.
Red edilseniz bile başka biri yüzünden red edilmediyseniz tuhaf bir teselli buluyorsunuz nedense.
Neyse, bir gün güzel bir vesile oluştu ve birlikte sinemaya gittik.
Bu güzel vesileyse, sanırım muhabbet arasında ikimizin de beğendiğini fark ettiğimiz bir aktörün filminin vizyona çıkmış olmasıydı.
Sinemaya benim arabamla gittik, patlamış mısır, yemek ve dondurmadan sonra evinin bulunduğu sokağa dönünce “aa, bizim sokağa mı geldik” dedi.
Gece çıkma programı bittikten sonra arabanın sürülebileceği iki yer vardı, biri benim yalnız yaşadığım evim, ikincisi de onun baba evi. Bu durumda kötü tercihi yapan ben olmuştum.
Onarılamaz hasar verilmişti
“Yooo, yani ben .. , sandım ki .. , kem.. küm..” diyene kadar kız “neyse, hadi daha sonra görüşürüz” deyip evine girmişti bile.
O kızla muhabbetimiz sonra da sürdü ama “arkadaşlık” ile “çıkma” arasındaki buz hiç kırılmadı.
“Burada pas mas göremiyorum, sen kendi kendine gelin güvey olmuşsun” diyenleriniz olabilir. 80’lerde biz Türkiye’de bir kez sinemaya gittikten sonra küt diye yatağa atmazdık kızları. Hoş, kızları atacak yatağımız da yoktu ya neyse.
Ama Amerika’da yetişkin insanlar çıkıyorsa birbirinden fiziksel beklentileri vardır. Birlikte sinemaya gitmek, çıkmaktır, flörttür, flörtmüş.
Beni yanılgıya düşüren kızın daha önce beni reddetmiş olması ve sinema olayının spontane gelişmesiydi.
Benzetmede hata aranmaz, örnek tam oturmamış olabilir.
Ben öyle hissetmiş ve o sıralar kapıları duvarları bir hayli yumruklamıştım.
Bunu ilginç bulduğum için sizinle paylaştım. Her ne kadar bir ölçüye kadar “özel” kabul edilse bile bazı bayan yazarların yazılarını okuyunca kendimi hala annemin liginde oynar gibi hissetmiyor değilim.
Eh, ben de delikanlılığımda kaçırdığım pasları yazayım bari.

Hayatınızın pasını değerlendirdiyseniz bunları hoş birer anı olarak hatırlarsınız... aksi halde derin bir teessürle.

 
Toplam blog
: 130
: 2132
Kayıt tarihi
: 28.06.06
 
 

İnsanın kendini anlatması zor, gereksiz de! Yaptığı işlere bakmak yeter, ne gerek var fazla i..