Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '19

 
Kategori
İnançlar
 

Kader Algısı

Kader konusu, aynı Miraç'ta olduğu gibi İslam tarihinde bizler tarafından çok kapsamlı, anlaşılamaz, çözümlenemez ve çetrefilli bir olay şeklinde algılanır. Ancak kader, aslında insanlara bir şeylerin yolunda gidip gitmediğini ‘zaman olgusu' içinde gösteren keskin ve mistik bir hatırlatıcıdır. Bu aşamada genelde 'iyiler ve kötüler' birbirinden ayrışma sürecine girer. Bununla ilintili olarak sayısız ayet ve hadiste de bu konu işlenmiştir. Başlangıç itibariyle, “Her şey olmuş, bitmiştir. Biz 'olan biteni' yaşıyoruz”, denmesine ve olay o AN içinde yaşanmış olmasına rağmen sanki görselin yaşandığı zaman algısına göre kaderin vuku bulduğuna hükmediyor insanlar. Oysa olanların sonucunu AN içinde yaşayarak, görüp deneyimlemekteyiz. Bununla birlikte sahabeler de soruyor; “Ya  Resullallah biz kaderle alakalı hiçbir şey yapmayacak mıyız?” Yani buradaki kıssada olmuş bitmişin değiştirilebilinecek tarafları aranıyor. Resulullah cevaben; “Size kolaylaştırılanlar var” diyor. Yani 'algılama ve fiiller hususunda size kolaylaştırılanlar var' denmek isteniyor. Buna göre kader daha iyi algılanabilir ve yaptığınız fiiller de size daha kolay gelecektir denmek isteniyor.

Fakat anlaşılan o ki zaman tamponu, bakış açısı eksikliği sorununu daha da büyütmektedir. Sonuç olarak söylemek gerekirse, KADERi anlamak için TEKlik konusu anlaşılmalıdır. Eğer TEKliği anlayamazsak, KADER asla kavranamaz, sonrasında kısır ve üretimsiz bir döngü içinde zaman algısıyla kaderi yaşarız.

Şimdi kaderle alakalı bir başka boyuta geçmek istiyoruz. Üstad Ahmed Hulûsi’nin bu yönde çok ilginç açıklamaları var, diyor ki;

- Beynine hükmedemeyenler kaderine razı olur.

Buradaki 'beyne hükmetme' tabirinden ne anlamalıyız? diye sorular geliyor!!!

Düşüncelerini, duygularını kontrol edemeyen diye cevap veriliyor. Buna göre mutlak suretle odaklanmamız gereken noktaysa; doğru bilgi için yanlışları öğrenmek, aynı zamanda bize öğretilmiş doğru bilinen yanlışlardan vazgeçmek ve farkındalığımızı arttırmaktır. Bunlar, kaderi anlamamız ve değiştirebilmemiz için tam olarak uygulamamız gereken en önemli noktalardır. Bu aşamada çok net olan bilgi ise şu; düşündüklerimiz, dünyamızda yaşayacaklarımızı inşa ediyor. İşte tam da bu yüzden epifiz çıkışlı gerçek bilgilerle dolacak pasif alanımızı; gereksiz data, düşünce ve yorumlardan temizlememiz şart (Çöp bilgiler, şartlanmalar, kayıtlar, çevresel faktörler, sosyal yaşam, değer yargıları, ön yargı, dedikodu, beşeri ilişkiler vb). İşte “Arınmayan Kur'an’a el sürmesin" diye bahsedilen husus bu konuya vurgu yapar. Ağzımızdan dökülen her düşünce fiillerimizi, fiillerimiz de kaderimizi oluşturuyor diyebiliriz. Ve eğer yukarıda vurguladığımız arınmayı gerçekleştiremezsek asla bunun farkında olamayız. Bu uyarı, yine bir başka ayetle desteklenir mahiyette; ‘Düşüncelerinizden dahi mesulsünüz’ denerek başka bir formla dile getiriliyor.

Dolayısıyla insanların duygularının meydana getirdiği sevinçler veya üzüntüler onların cennetini veya cehennemini oluşturuyor, diyebiliriz. Tabii duygularımızın getirdiği cennet hali devam ettiği sürece,bu kadarla da kalmayıp bir diğer yaşam stratejisi, genel bilgilerin aktarılması durumunda olan pozitif bilim ve kuantum alanın açığa çıkışı (holografik evren ve hologram bilgisini de) devreye sokarak, 'kaderine söz geçirme' konusunda çok önemli adımların atılmasına neden olabiliyoruz. Bu, bizim beynimize hükmettiğimiz ve kaderimize razı olmadığımız anlamına da geliyor. Çünkü cennet denilen yaşam, doğal hali bir tarafa  (120. gün), aslı itibariyle kudret yönlü bir cennettir. Bunun diğer adıysa "Halife cennetidir". Kudretin insana bahşettiği, daha doğru ifade etmek gerekirse KUDRETin, AŞKın insanda açığa çıkardığı bir cennettir. Bu aşamada insanın ağzından çıkan sözle yaptığı hareketlerin bir uyum içinde olması gerekir. Kur’an ise buna şöyle değinir; 'Muhakkak ki Allâh iman edenlerden, karşılığında onlara cennet vermek üzere, nefslerini ve mallarını satın almıştır. Allah uğruna savaşıp, öldürürler veya öldürülürler. Tevrat’ta, İncil’de ve Kurân’da, üstlendiği Hak vaattir! Kim Allâh’tan daha kuvvetli ahdini yerine getirebilir ki? O hâlde O’nunla yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinin! Azîm kurtuluş işte budur!’ (Tevbe, 111).

 

Ahmed F. Yüksel

Bodrum- Milas 11.08.2019

facebook.com/ahmedfevzi.yuksel

twitter.com/sufafy

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..