Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '13

 
Kategori
İlişkiler
 

Kader mi Tercihlerimiz mi

Kader mi Tercihlerimiz mi
 

 

“An’ın isteklerini ‘geleceğin’ endişelerine kurban edenler mi daha mutlu yaşar, yoksa geleceğin acılarını kabul edecek kadar güçlü bir şekilde ‘an’ın isteğine sarılanlar mı?(…) Ve acaba kaçımız gelecek korkusu yüzünden geleceğimizi kaybettik?”*

Duygularını denetim altında tutmayı başarabilen kaç kişi vardır aramızda? Aklımızla üstesinden gelemediğimiz duygularımızı… İrademizi yok eden, zaaflarımızın tuzağına düşüren, saklı kalmış beklentilerimizi su yüzüne çıkaran duygularımızı…

Duygularımızın mantığımızı sıfırlayacak bir mazereti hep vardır hazırda bekleyen. Ne zaman, nasıl,  nerede ortaya çıkacağını bilmediğimizden hep hazırlıksız yakalanıveririz. Ortaya çıktıktan sonra artık onu yaşamak düşer bize. Başkalarına göre doğru ya da yanlış olmasının bir önemi yoktur. Duygularımızın bizi savurduğu yere doğru gönüllü bir sürükleniş başlar içimizde. Mutluyuzdur, gerisi de hikayedir zaten.

Philip Roth, romanı “İnsan Lekesi”nde 70 li yaşlarını yaşayan bir edebiyat profesörünün öyküsünü anlatır. Mesleki kariyeri yerle bir edildikten sonra yaşama dair hiçbir bağı kalmayan bu yaşlı adamın hiç olmayacak bir zamanda karşısına çıkan aşkı reddetme lüksü yoktur. Bu hayatın ona oynadığı zalimce bir oyun mu yoksa bir teselli ikramiyesi midir bilinmez… Ama yaşlı profesör bunun onun için son bir şans olduğunu bilir.

Aslında zaman diliminden çok kişilerin arasındaki uyumsuzluktur etrafın tepkisini çeken. O ise şöyle der kendini eleştirenlere: “O benim son aşkım, bunun ne demek olduğunu bilmiyorsunuz, değil mi?” Yolun sonuna doğru yaşanan bir aşkın olanca hüznünü yansıtan bu cümle kendi çocuğunun bile yüreğini yumuşatmaya yetmeyecektir.

Sırf başkalarının hoşuna gitmediği için elinin tersiyle itmeli miydi bu aşkı? Kapılarını ardına kadar açan bu genç kadının geçmişi ve yaşantısı kendisi için önemli değilken başkalarının değer yargılarının önüne bir duvar örmesine sessiz mi kalmalıydı?

Hayır! Yaşadığı onca fırtınadan sonra sığındığı bu limanda huzuru ve aşkı bulduysa yaşayacaktı elbet. O da öyle yapıyordu zaten…

Bir de her zaman olduğu gibi madalyonun diğer yüzü vardır. Sevgisizlik o kadar içimize işlemiştir ki, yaşadığımız mutsuzluğu vaat edilen bir mutluluğa tercih ederiz çoğu kez. Çünkü vaat edilen bilinmeyendir ve bizi korkutur. Korkularımızla belirlediğimizse kendi kaderimizdir.    Yaşlı profesörün gösterdiği cesaret yerine, mutluluğu elimizin tersiyle itip yola devam ederiz. Ve kaderi suçlamak, kendimizi suçlamaktan daha kolay olduğundan, “Kader” der geçeriz…

·     *   Ahmet Altan /Kristal Denizaltı

 
Toplam blog
: 235
: 2079
Kayıt tarihi
: 26.09.07
 
 

Burada yazarken kim olduğumuzun, ne olduğumuzun bir önemi olmadığını düşünüyorum. Önemli olan yaz..