Kaderinizde yazılı olanları bilmek ister miydiniz?

Kader ve kaza, inanç sistemimiz içerisindeki gizem dolu yerini korumaya devam ediyor. Gerçi bizler, “kaderimiz böyleymiş” cümlesi ile bu sırrı çözmüş gibi davranıyoruz ama aslında sır halen olduğu gibi yerinde duruyor. Bu arada biz de kadere boyun eğen bir inanış ile hayatımızı yaşamaya devam ediyoruz.

Oysa bu sır, bizim yaşadıklarımızdan çok farklı bir anlam taşıyor.

Şöyle ki; kader ve kaza, insanın yaşantısına dair ne varsa, bunların her birinin insanın iradesine müdahale olmaksızın önceden bilinmesi ve yine bunların vakti saati geldiğinde yaşanmasıdır. Diğer bir ifadeyle; insanın hür iradesi yoluyla, tercihlerini yaparak yaşayacağı hayatının her safhasının, insan yaratılmadan önce bilinmesi kader; bu hayatın tüm safhaları ile birlikte yaşanması ise kazadır.

Bu tanımlamada dikkat edilmesi gereken husus, insanın iradesine en ufak bir müdahalenin olmayışıdır. Yaratıcımız daha bizi yaratmadan önce, dünyaya geldiğimizde; neleri, nasıl, nerede, ne kadar ve kiminle yaşayacağımızı bilmektedir. Üstelik de bu bilme sıfatının sınırı yoktur. O, bizim bu süreç içerisinde, karar verme noktasına geldiğimizde, hangi kararı vereceğimizi de irademize müdahalesi olmaksızın bilmektedir. İşte bildiği bu yaşantının insanın yaratılışından önce yaratılmış olmasına kader, bunların yaşanmasına da kaza diyoruz.

İnsan; yaşantısı boyunca her kararı almakta, aldığı kararları dilediği gibi, dilediği zaman ve mekânda, dilediği kişilerle ve dilediği gibi yaşamakta özgürdür. Bu özgürlüğün de sınırı yoktur. İşte bu sınırsızlığın ötesini bilebilen tek varlık da Allah’tır!

Sonuç olarak diyebiliriz ki, hiçbir şey kaderimizde yazılı olduğu için yaşanmaz. Yaşananların tümü, insan iradesinin bir sonucudur.

Ben bu yazıyı kaderimde olduğu için yazmadım. Siz de kaderinizde olduğu için okumuyorsunuz. Zira ben bu yazıyı yazmamış olsaydım, siz okuyamazdınız!

Sonuç olarak, her insan kendi kaderini zaten bilir.

Çünkü insan, kaderini kendisi yaratır!