Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Aralık '21

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Kadın "Düşünce Okulu"

O, bana verilmiş bir ceza mıydı ki? Bana hayatı bağışlayan bir bardak su olarak bakmıştım hep, öyle algılamıştım onu. Aşk ne zaman başladı evrende, söyler misiniz? İşte o günden beri ben de ona âşıktım! Herkesin ulaşamayacağı eski bir kitaptaki çok eski bir masaldan bulup çıkarttım. Can verdim ona. Öpücüklerimle tenini dokudum. Yüreğimdeki sınırlarının genişliğine, dünyada hiçbir aşk imparatorluğu sahip olmadı! Söğüt dallarının üzerine titrediği gümüş göl gibi ışıdı kollarımın arasında. Öyle sıkı sarıldım ki yere bir damlası bile sızmadı. Toprağın üzerindeki farklı çiçeklerin tanrıçası oldum onun için. ‘Nergis’ten ‘çiğdem’e, ‘yasemin’den ‘manolya’ya dek. Bana sarılınca tüm çiçeklere ulaşmasını sağladım! O ne yaptı: Dünyama manevi vahşet ve yalan dadandı pençelerinden. Yalnız bıraktı. Bu da yetmedi; beni yüreğinde öldürerek yalnızlık sorunumu bile kökten çözdü. Sevgisiz öpüşünü de çekti dudaklarımdan. ‘Öncesi olmayan’ birisi, bir hiç yaptı beni. Sevmeye değil, yok etmeye gelmişti. Yüreğimi mühürledi. Ama kendisi, özgür nehir yatakları açıp aktı, taştı ve yabancı aşk denizlerine ulaştı. Düşlerin ardına saklanmış gerçek bir ödlekti o. Açtığı bu yarayı bir gün elbette kapatacağım. Ancak içine onu da atarak. Ve hep orada bırakarak.”

"KENDİMİZE KULAK KESİLMENİN ZAMANI GELİNCE NE YAPACAĞIZ!"

BUNDAN sonra ne yapacağım! Bir düşünce okulu kuracağım. Evet, ‘Düşünce Okulu.’ Düşüneceğiz, Gözleyeceğiz, Öğreneceğiz. Yalnızca o lanet “rüzgârgülü tiplerin rüzgârları”ndan çarpılan, kanatları kırılmış kadınları toplayacağım oraya. Yeni bir sözlük yaratacağız kendimize, özgür kanatlar takarak. Dayatılan her isteğe baş eğmemeyi öğreneceğiz. Donuk bakışlarımızı yeniden canlandırıp, açık avuçlarımızı yumruk gibi acıyana dek sıkarak kapatacağız; uzatılan her eli hemen tutmamak için. İçi boş övgülerin arasında yolumuzu yitirmemeyi öğreneceğiz. Kendimize sanal ve ortak bir anlam alanı kuracağız. Göstermelik “sözde”duyguları sadece “karşımızdaki istedi” diye bu sınırlar içine almayacağız. Tepkilerimizi belirleyerek kendimizi korumaya geçeceğiz. Herkes, ne kadar bildiği aşk şarkısı varsa tüm sözlerini üzerine yazacağı renkli kâğıtlardan uçurtmalar yapacak. Bize dürüst davranmayanların çıplak, çirkin, traji / komik karikatürlerini de üzerlerine ekledikten sonra onları hep birlikte göklerde uçuracağız. Kandırıldığımız, özellikle açık alanlarda, ‘bak şu güneş, ay ve yıldızlar tanığımdır’ diyerek yemin ettikleri yerlerde. Yalanlarıyla birlikte uçuracağız onları, en yükseklere. Tümünün ipleri kopana kadar, gözden yitirilene dek. Sonra biz, yani yüzlerce kadın, belki de binlerce; el ele tutuşarak bir lunaparka gidip sabahlara kadar dönme dolaba bineceğiz. Kahkahalar atarak, yaşam sevinciyle kıpır kıpır dans ederek. Başımız dönecek, dönecek! Dönecek ki, bize verdiklerini sevda sanarak bir daha dönmesine izin vermeyelim. Baş dönmesini tanıyalım en azından. Bir fısıltı uzaklığının, mutlaka bir öpüşmenin çekim alanı olmadığını öğreneceğiz. Nedir? Bundan böyle üzerine bastığımızda hangi tahtaların ses çıkarmadığını anlamak için dikkatli olacağız.”

"SAVUNMA TASARIMLARINI HAYATIN İÇERİSİNDEN BULUP ÇIKARTACAĞIZ”

SAVRULAN aklımızdan yerlere düşen yitik duygularımızı bulup yeniden, taptaze koyacağız soğumuş yüreklerimize. Yeniden sıcacık olsunlar diye. Ayakkabılarımızı elimize alıp çıplak ayaklarımızla sahile inerek isimlerimizi ıslak kumlara yazacağız, kocaman! Yalnızca o kendi, güzelim adlarımızı. Biri bize ‘seviyorum’ demeden önce kendimizi sevmeyi öğrenmek için. Denizle yakından tanışarak, dalgaların kargaşasında bize söylenecek yalanlara kanmayacağız. Birer ayna alıp gurup vakti yine kumsala oturarak kendimizi seyredeceğiz ki; ne kadar eşsiz olduğumuzun farkında olalım. Elde edilmek adına bildiğimiz şeyler yeniden tekrarlanmasın! ‘Buraya ilk kez geliyorum sevgilim. Ah, ne de güzelmiş!’ diyecek yer kalmamacasına gezeceğiz yüzlerce kadın! Belki de binlercemiz! Çiçek bahçelerini ziyaret edip onları gözümüzle koparıp gönlümüzle koklayacağız. Böylece bu muhteşem varlıkların bize karşı tetikçi olarak kullanılmalarına izin vermeyeceğiz. Pişmanlık duymayacağımız sözlerin listesini yapıp ezilen kadınlara özgü, bir tür lisan geliştireceğiz. Ve bir süre bekleyeceğiz, hiçbir yere gitmeyerek. Sokaklarda güzel kokular olmayacak, topuk sesleri duyulmayacak. Duvarlarda zarif gölgeler titreşmeyecek, ipeksi uzun saçlar rüzgârda savrulmayacak. Parklar, sahiller, pastaneler, trenler, kırlar, restoranlar, çay bahçeleri, teleferikler, sinemalar bir süreliğine boş; ‘bizsiz’ kalacak. Tıpkı değer bilmezlerin yüreklerinin içi gibi! Biraz da onlar yokluğumuzda acı çeksin. Armağanlarını yürekleriyle birlikte veren, bizi dünyadan ayrı görmeyen dürüst erkekleri bekleyeceğiz. Biz yüzlerce, kimbilir belki de binlerce kadın! Kanımızda, adeta leopar taşıyacağız. Kimbilir; belki de milyonlarca kadın. “Düşünce Okulu Mezunu Kadınlar” olarak ezilmemize izin vermeyeceğiz. Artık yok, öyle bir dünya. Olmayacak.”

Levent ÜSKÜDARLI

 

 
Toplam blog
: 86
: 39
Kayıt tarihi
: 09.12.08
 
 

1951 / İstanbul. Öğretmen bir ailenin tek çocuğu. Sade bir düzen içinde soluk alıp veren o "eski ..