Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Nisan '11

 
Kategori
Deneme
 

Kadın erkek - Erkek kadın farklı mıdır?

Bir bütün olan evrenin parçalara bölünmesi insanın anlama ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Ancak insan daha sonra bu parçaladıklarını tekrar birleştirme ve bütünü anlama çabasını göstermediği için anlama çabası eksik ve yanlış sonuçlanmaktadır. Doğa, bitki, hayvan, taş, toprak, insan, gökyüzü, yıldızlar ve evren bir bütündür. Sayılamayacak çeşit ve şekilden, özden oluşmuş bir bütün ve bu bütün kendi yasalarını kendisi oluşturmaktadır. Aralarındaki ilişkide, çelişkide zaman içinde değişmektedir. Birbirine dönüşmekte, bir başka şekle geçmektedir. Bu nedenle bir bütünün parçaları olan kadın-erkek ayrımı doğru bir ayrım olmayıp, şekil yönünden birbirinden farklı bir canlı türü olan insanı ikiye bölmek için oluşturulmuş ve insanlarda kadın-erkek olarak bu ayrımın doğru olduğuna kendilerini inandırmışlardır. İnsan olarak davranış düşünce, ihtiyaçlar açısından farklı değillerdir. Farklı davranış ve düşünce kalıplarına yönlendirilmişlerdir. Fiziki farklılıkları ise evrendeki iş bölümünün bir sonucudur. Bu bölünmenin ve onun ortaya çıkarttığı sonuçların kısa bir sürede ortadan kaldırılması bir ütopyadan öteye gidemez. Bu yazımızın amacı pozitif ayrımcılık adı altında yönetimde kadına daha fazla, hatta eşit oranda temsil etme önerisinin ne olduğunu sonucunun ne olacağının göstermektir. Biz on binlerce yıldır diye başlayalım kadın erkek ayrımının ve işbölümündeki konumların oluşmasının süresine. Sizse tanrı vergisi diye başlayın. Sonucu yeryüzüne indirilişlerine bağlayın. Ama nereye dayandırırsanız dayandırın bugün insanoğlu söz birliği etmişçesine ya da onlar adına yöneteler söz birliği ederek yüksek perdeden “KADINA POZİTİF AYRIMCILIK” diye bas bas bağırıyorlar.  

Amerika, Avrupa Birliği, Hıristiyanlık dünyası, Müslümanlar, Yahudiler, Budistler, İnançsızlar hep bir ağızdan kadına değer vermekten bahsediyorlar. Hatta çocuğa değer vermekten bahsediyorlar. Bu her iki değerlenmenin temelinde de toplumun temel iki tüketim unsuru yatmaktadır. EVET, KADIN VE ÇOCUK TÜKETİMİN SON KRALLARIDIR. VE BU NEDENLE TÜKETİM TOPLUMUNUN EN DEĞERLİ VARLIKLARI OLMALI, ONLAR DAHA ÇOK TÜKETMEK İÇİN DÜNYAYI YÖNETMELİDİRLER. Onlar daha çok tüketirken kimlerin kazandığı ve kazanacağı da meydandadır. İnsan kazanamayacaktır, kadın-erkek bölünmesi derinleşmekte, birbirlerine düşmanlıkları artmakta, bölünme gerçekmiş gibi bu defa çocuklar da kadınların safında yer tutarak, kadın erkek çatışması arttırmaktadır. Üretmek, insanın yaşayabilmesi için zorunlu olduğu bir uğraşıdır. Üretmek, insanın zevk için yaptığı bir iş değildir. Üremek, yaşamak, toplum olarak yaşamak için ürettiği kültür, hepsi bir zorunluluktan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, ben insanın temeli ÜRETMEKTİR diyorum. Bu on binlerce yılda oluşmuş işbölümü-işbirliğinin dengesizliklerini, kendi lehlerine sonuçlar elde etmek için olumsuzlukları yönetenlerin bilerek yarattıklarına inanıyorum. Bu işbirliği ve işbölümü kadın ve erkeğin insan olarak var olmalarının temelini oluşturmaktadır, ama bir tek şartla: üretimde işbirliği ve işbölümü sağlayarak. Savaşın suçu erkeğe, barışın onuru ise kadına verilmektedir. Bu bir yanılgıdır. Savaşan erkekleri üreten de kadındır. Savaşan erkeğin getirdiği ganimeti paylaşan da kadındır. Ve cephe gerisinde savaşan erkekleri destekleyen de kadındır. KAHRAMAN ERKEKLERİN PEŞİNDEN KOŞANLAR DA KADINDIR. Duygusuzluğun suçu erkek olmaya, duygusallığın onuru da kadına verilmektedir. Bu da yanılgıdır. “ERKEK ÇOCUKTUR.”’ Kadının ortak düşüncesi ve düsturu budur. Bu söylem, kadın tarafından erkeğin duygusallığının hınzırca kabul edilmesidir. Bu düşünce, aynı zamanda kadının daha faydacı olduğunun da kabulüdür. Yönetenler, bu gün daha çok üreterek ve daha çok tükettirerek ayakta kalacaklarını hesap ediyorlar. Bu hesaplarında, İNSANIN DAHA İNSANCA YAŞAMASI VE İNSAN OLMA ÖZELLİKLERİNDE İLERLEMESİ yok. Sermayelerinin ve kölelerinin daha çok olması, daha çok arabaya, daha çok konfora sahip olabilecekleri, daha çok zevke, daha, daha çok tüketmeye göre hesap yapıyorlar. İşte, tam da bu noktada YÖNETENLER toplumlarda büyük tüketiciler olarak, kadınları ve çocukları ön plana çıkararak, on binlerce yıllık doğal üretim işbölümü-işbirliğini, kadın erkek eşitliğini zamansız olarak YETERLİ MÜCADELE VERİLMEMİŞKEN, kadın ve çocuk lehine bozmak istiyorlar. Biz biliyoruz ki, sekiz saatlik iş günü için binlerce, milyonlarca can verdi emekçiler. Bunu da gelişimin ilerlemenin gereği olarak, insanın kadın ve erkeğin önüne koyuyorlar. Bu değişimin aniden yapılmasını isteyen yönetenler, bütün devrimlere karşı değiller mi? Bu beyler, kadına çocuğunu emzirmesi, yetiştirmesi için niçin esnek ve kısa işgününü vermiyorlar da hemen şimdi yönetimde yer veriyorlar? Devrimciler, devirmekten bahsedince evrimi önlerine koymuyorlar mı? Ya da tanrı yasalarını? Şimdi ne oldu da birden bire kadının yönetmesi devriminin arkasından bayrak sallıyorlar? Üretenlerin yönetmesini istemiyor. Onlar fabrikadaki, tarladaki kadının yönetmesini istemiyor, onlar tüketen kadının yönetmesini istiyorlar. TÜKETEN SADECE TÜKETEN YÖNETEMEZ. ANCAK YÖNETİLİR VE KÖLE EDİLİR. ÜRETEN YÖNETİR, ÜRETEN İNSANDIR VE EMEKTİR. Yeni insan, yeni dünya hedefimiz ütopya değil gerçektir. Daha iki bin yıl önce birbirinin eti ve kanı ile beslenen insanlar bu alışkanlıklarını terk etmişlerdir. Daha İNSANLAŞMIŞLARDIR. Adaleti de insanın emrine verdiğimiz zaman daha da İNSANLAŞACAKLARDIR.  

Şemsettin DERTLİ  

05/04/2011 SALI  

KÜÇÜKESAT- 10.30  

 
Toplam blog
: 16
: 687
Kayıt tarihi
: 13.03.10
 
 

Sürekli okuyan, öğrenen, insanlarla sevgi temelinde ilişki kurabilen, egitime, insanların kardeşl..