Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Haziran '12

 
Kategori
Güncel
 

Kadına şiddet... Gül ile Güler...

Kadına şiddet... Gül ile Güler...
 

Dayak atarlar sustururlar.. Ya da kolundan tutup zorla arabaya bindirirler..


Günümüz dünyasında  her alanda, acımasızlığın en büyük darbesini kadınlar yiyor..

Feodal baskıların henüz tam anlamıyla yok olmaması nedeniyle, daha doğduğu andan itibaren baskı görmeye ve ezilmenin, yanlız bırakılmanın o dayanılmaz acılarıyla yoğrulmaya başlıyor kız çocuğu, (Ki bu kız çocuğu, ilerleyen yılların kadını olacaktır..) Ülkemizin özellikle Doğu, Güneydoğusunda, çoğunlukla kız babaları “niye oğlan doğmadı” diye bir değişik öpüyorlar yeni doğmuş  kızlarını. Beyinlerinin küçük bir bölümünde “erkek olsaydı daha iyi olurdu” düşüncesi vardır hep.. Kız çocuklarının kendilerine hep yük olacağını, yetiştirmede ve büyütmekte daha çok zorluk çekeceklerini düşünmektedirler genelde. 

1500 yıl önceki dönemin “kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi” cahillikleri, günümüzde; Okula göndermeme, erken evlendirme, dayak, tecavüz ve hor görülme olarak kız çocuklarının başında demoklesin kılıcı gibi tutulmuştur hep..

Erkeklerden bir adım geride başlamıştır hayata kız çocukları... Bir türlü yenilmemiştir bu kısır döngü... Bu kız çocukları aleyhine olan faşizmin kırılması için gerekli olan adımlar, devamlı engellenmiştir. Hele bir de günümüz Türkiye’sini 10 yıldır yönetmekte olan AKP zihniyetinin desteğinin de kadınlar, kızlar aleyhine gelişmesi, bu karşı cins için hayatı çekilmez hale getirmiş ve Feodal düşüncenin nasılda bir oy deposu haline dönüştürüldüğünün en bariz göstergesi olmuştur.

Düşünebiliyormusunuz sevgili dostlar; Bu ülkeyi on yıldır yöneten bir başbakan çıkıyor aşağıdaki sözleri söylüyor..

“ Kadın erkek eşitliğini kabul etmiyorum.”

"Herkes en az üç çocuk doğurmalı..”

"Kürtaj bir cinayettir.”

“Ananı’da al git.”..

Sağlık Bakanı da ondan aşağı kalır mı?. Tamamlıyor; “Tecavüze uğrayan kadınların çocuklarına devlet bakar”

Yani ben sapık birisi olarak, zor kullanarak gideceğim bir kadına tecavüz edeceğim, zavallım hamile kalacak ve hiç istemediği bu çocuğu aldıramayacak..Hayata, annesinin ve aklın muhalefetine rağmen gelmek zorunda olan bu çocuğa devlet sahip çıkacak!!!..

Ört ki ölem..

Yahu bu, 100 yıl sonra bu ülkeyi “Piç’ler cumhuriyetine dönüştürmez mi?..

Başbakanın, Sağlık bakanının bu düşünce yapısında olduğu bir ülkede,  kadınların, kızların özgür ve dik olduğunu savunabilirmisiniz?.. Kadınlarımız, kızlarımız 10 yıldır aşırı olmakla beraber, 89 yıllık Cumhuriyet tarihinin hatta ondan önceki Osmanlı dönemlerinin hiç bir döneminde görülmeyen baskı, aşağılanma olaylarına kurban olmaktadırlar maalesef..

Bakın 10 yıldır ülkenin her alanına hakim olan “F” Tipi cemaatçi kafa yapısına sahip insanlar, devlet olanaklarını kendi lehlerine kullanarak çok çok zengin oldukları halde kadınlarının, kızlarının iş ve bürokrasi alanında söz ve kariyer sahibi olmalarını hep engellemişlerdir.

Onlara göre; “Kadın evde oturmak, kocasının cinsel ve hayatsal ihtiyaçlarına cevap vermek zorunda olan bir köledir.”..

Amaçları;  İmam Hatiplerde, daha sonra üniversitelerde okumuş “kültürlü” ev kadını (kölesi) yetiştirmektir.  Bunların aklı fikri belden aşağıda olduğu için, namus kavramını iki bacak arasında görürler.. Dürüstlük ve iyi ahlaklı olmanın ilk şartı iki bacak arasıdır onlar için..  Kadınlarını ve kızlarını olabilecek “dış tehditlere” karşı korumada  “çok uyanık” olan bu yoz kafa yapısı, söz konusu 2-3 kadınla  evlilik olunca, çok eşliliği normal görmekten kaçınmamakta ve bu uğurda her türlü ahlaksızlığa dinsel ya da yasal kılıf uydurabilmektedir.

Bu çaresizliğe ve ülkemiz kadınlarının orta çağ karanlığına götürülmesine karşı olan kadınlarımız, kızlarımız yok mudur?.

Vardır..

Cemaatçi kafa yapısının verdiği destek ile oluşan bu acımasızlığa isyan eden başkaldıran, dik duran hayatla ve bu kafa yapısı ile savaşan kadınlarımız kızlarımız ile bu kafa yapısı karşısında bilerek veya bilmerek pes eden “kaderimmiş ne yapayım seviyorum, engeller var ama evleneceğiz dediği halde bir türlü evlenemeyen”, bu durumu da çeşitli kılıflar ve bahaneler ile normalmiş gibi gören (göstermeye çalışan) kadınlarımız da yok mudur?.

Vardır..

Bu düzende maalesef, kendi ayakları üzerinde duramayan, sürekli koltuk değneği (koruyan ve gözetleyen) arayan, bu arayışlarda da kendi küçük beyinlerine göre yalanı, acınma duygusu yaratmayı, sahte gözyaşlarını çok iyi kullanmayı, kendilerine yardım etmek için çırpınan insanların bu çabalarını dikkate almayan kadınlarımızda yokmudur?..

Vardır..

Bu kadınlarımızdır işte kaderci ve masumane yaklaştığını yutturmaya çalışarak kendi kuyularını kazanlar...

Ve bu tür  kadınlardır, ülke kadınlarının, kızlarının kaderini belirleyen Feodal-Cemaatçi kafa yapısının yerleşmesine zemin hazırlayanlar.. Dünyanın hiç bir ülkesinde bu kadar kaderci, bu kadar neme lazımcı bir karşı cins oluşmamıştır. En koyu Afrika ülkelerinde bile..

Bu yobazlığa karşı çıkan, direnen, kadın onuruna, özgürlüğüne, kendi kaderini tayin hakkına, istediği ya da istemediği çocuğunun dünyaya gelmesine ya da gelmemesine karar veren ve bu hakkı sadece kendisinde gören yiğit kadınlara örnek olabilecek bir kadını anlatacağız  ilerleyen satırlarda.

Yine neme lazımcı, “seviyorum ne yapayım, kaderimmiş bu, başa gelen çekilir” diyen bir başka teslimiyetçi kadından da bahsedeceğiz..

Hikayemizin kahramanlarından ikisi de muhasebeci.

Birincisi Güler; Güler 30-35 yaşlarında, kocasından boşanmış, bir çocuğu var, kendisi Ankara’da tek, hiç bir akrabası ya da yakını yok. Minik kızı ve kendisi için mücadele ediyor. Cesur, dik ve kararlı.. Kendisini 5 yıldır tanırım. Hiç bir gönül ilişkisini, hiç bir ağlamasını görmedim. Hiç yakındığını duymadım. İşine gider gelir, minik kızını da iyi bir okulda okutur. Yeri gelmiştir patrona postasını koymuştur, yeri gelmiştir kendisine sulananlara karşı çok sert tavır almasını ve s...ktir çekmesini bilmiştir. Patron dahil kimseye eğilmemiştir, bükülmemiştir, kendisine güvenmiştir, sadece çalışıp kendisini kabul ettirmiştir medikal piyasasında.. Hala da öyledir.. Bu yüzden en iyi dostlarımdan birisidir. Kendisine hep saygı duymuşumdur..

Bir başka muhasebeci daha var bir başka medikalci de.. O da eşinden boşanmış.. Onun da bir çocuğu var. Üstelik Ankara’lı ve anne ve babası ile birlikte yaşıyor. Korunmaya muhtaç birisi olduğu düşüncesinden sıyrılamamış, kendisini aciz, manevi yönden  yardıma muhtaç birisi olarak gören, yeri geldiğinde ağlamanın arkasına, yeri geldiğinde gariban görünmenin cazibesine sığınan ve her şeyden önemlisi yalan söylemeyi çok iyi becerebilen birisi.. Onu da yaklaşık 11 aydır tanıyorum.. Tabi ona karşı olan düşüncelerim diğer muhasebeciye olan düşüncelerimle taban tabana zıt..

Kadın olarak hor görülmesi ve hayatın her alanında uğradığı taciz çeşitlerine karşısında, çaresizliği bir kader gibi görmesi, (Örn. Cadde ortasında hüngür hüngür ağlatılabilmesi veya kolundan tutularak zorla arabaya bindirilmesi) genel karakteriyle uyumlu bu hanımın.

Bana göre bu tür tacizler karşısında suskun kalıp kaderci bir yaklaşım göstermek, karşı çıkmamak; Kadının ikinci sınıf insan muamelesi görmesini toplumun (en azından) bir kısmı tarafından  kabullenilmesine yardım ediyor.. Ve darbe vuruyor tabiki, kadının insanlık onuruna..

Öyle ya, Gül’ün durumuna bakan bazılarına göre;  Kadın çaresizdir, korunmaya muhtaçtır, hele dulsa daha bir dikkatli olması, erkeklere karşı arasına mesafe koyması, dayağa, tacize  maruz kaldığında suskunluğu peşin peşin kabul etmesi gerekir..

Bu saçmalığı Gül'e anlatın ; Tepkisi, boş boş yüzünüze bakmak ve titrek titrek sigarasını tüttürmek olacaktır.   

Gidin birde Güler’e anlatın bu saçmalığı .. Adamın ağzını bir daha konuşmamak üzere kapatır..

Türkiye’de ki kız çocukları, kadınlar ve dul kadınlar sorunlarından yola çıktık, AKP’nin bu konulara yaklaşımından örnekler vererek, meramımızın  Gül ve Güler örnekleri ile nasıl örtüştüğünü anlatmaya çalıştık..

Aslında Türkiye’de kadın sorunları  olsun, kürtajla ilgili sorunlar olsun, kız çocukları konusunda ki gibi her türlü  Afganistan’laşmanın  karşısına dikilecek yegane gücün oluşması, Gül ile Güler arasındaki çelişkilerin giderilmesi Güler lehine sonuçlanacak bir zaferin ortaya çıkmasında yatmaktadır.

Bu iki portrenin hiç olmazsa bir yıl aynı çatı altında bir arada yaşamasının gerçekleşmesi, eminim Güler’in kendisi gibi ayakları üstünde duran, onurlu ve cesur bir Gül yaratırdı..

Keşke bu ikisini uzun yıllar bir arada yaşamaya ikna edecek ya da ikisini de iyi birer dost yapacak gücüm olsaydı.. O zaman orta yerde hep Güler’ler olurdu ve bu durum hem Türkiye’nin yararına hem de yeni Gül'lerin oluşmamasına katkı olurdu.

Güler'lerin hakim olduğu bir Türkiye dileği ile..

Saygılar...

30.07.2012

 
Toplam blog
: 243
: 760
Kayıt tarihi
: 26.03.07
 
 

1957 Kars doğumluyum. Emekliyim. Gazi Üniversitesi İİBF İşletme bölümü ön lisans mezunuyum. Yazı ..