Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mart '13

 
Kategori
Siyaset
 

Kadına şiddeti doğuran asıl bataklık: Ataerkil Kültürümüz

Ataerkillik ile kadına şiddet arasında, sigarayla uyuşturucu arasındaki ilişkinin aynısı vardır. Tabi ki, her sigara kullanan uyuşturucu kullanmaya teşebbüs etmese de, her uyuşturucu kullananın sigara içmişliğinin olması gibi; her ataerkil erkek kadına şiddete kalkışmasa da, kadına şiddete tenezzül eden her erkeğin muhakkak ataerkil kültüre mensup olduğu da aşikârdır.

Bu nedenle, ülkemizde ataerkil kültür sürdükçe, kadına şiddet de bitmeyecektir. Öyle ki, kadına şiddeti doğran asıl bataklık, ataerkil kültürümüzdür. Artık günde ortalama 3 kadınımızı ataerkil teröre kurban ediyorken, ataerkillik bataklığını kurutmadan kadına şiddet belasını bitirebileceğimizi sanmak, kadınların hayatlarını tehlikeye atan bir gaflete dönüşmüştür.

Ancak burada, kadına karşı şiddete yönelik yasal önlemler alınmasını gerekli olan, ama yeterli olmayan bir çözüm olarak görmemizin nedeni, bunun bataklığı kurutmaktan çok, sadece birkaç sefil sineği ortadan kaldıracağını düşünmemizden kaynaklanmaktadır. Fakat, kadına şiddeti doğuran asıl bataklık olarak ataerkil kültürü görmemizi de aşırı bulup eleştirenler olacaktır. Örneğin “pire için yorgan yaktığımızı” savunanlar olabileceği gibi, “kaş yapayım derken göz çıkardığımızı” söyleyen de çıkabilecektir. Ancak artık hergün 3 kadınımızı ataerkil teröre kurban ediyorken, ataerkil kültürün birgün belki insafa gelip bir zahmet özeleştiri yapmasını mı bekleyelim? Kaldı ki, ataerkil kültürümüz kadına şiddet konusunda hakikaten masum olsa, ilk birkaç istisnai örnek karşısında hemen harekete geçerek, olay hergün 3 kadın cinayetine varmadan duruma el koyardı, ama eğer “ataerkil kültürümüz hakikaten masum olsaydı”, ama değil maalesef…

Kadına şiddeti doğuran asıl bataklık olarak ataerkil kültürü görmemizi aşırı bulup örneğin “pire için yorgan yaktığımızı” savunacakların muhtemel argümanı, “kadına şiddet eskiden de vardı, şimdi sadece basında görünürlüğü arttı” şeklindeki meşru ama haksız olan argümandır. Çünkü bu itiraz, daha kadına şiddet konusunda yaşanan mağduriyetleri bile görmemekte direnen, burada bir hata yapılmakta olduğunu bile kabul etmeyen, adeta “iyiydik böyle” aymazlığındaki insaftan uzak bir bakış açısıdır.

Kadın cinayetleriyle hergün yitirdiğimiz kadınlarımız, toplumumuzdaki erkek egemenliğinin kurbanlarına her geçen gün yenilerini eklemektedir. Alabildiğine şovenist ve bitmek bilmeyen bir kendini kanıtlama merakıyla dolu olan ataerkil kültürün toplumumuzdaki egemenliğini her yeni günde yeniden topluma yeniden kanıtlama aracına dönüşmüştür, kadın cinayetleri. Toplumumuzda kadın cinayetleri, ataerkil kültürün güç gösterisine dönüşmüşken, kadına şiddete yönelik cezaları arttırmak, gerekli olan-ama yeterli olmayan bir adım olmaktan öteye gidemeyecektir. Çünkü kadına şiddetin cezalarının arttırılması, zaten akıldan-insaftan uzak bir olgu olan toplumumuzda erkek egemenliğin güç gösterisine dönüşmüş olan kadına şiddet konusunda, maalesef kesin bir çözüm sağlamaktan çok uzaktır. Burada kesin çözümü, ataerkil kültürümüzün kadına şiddeti doğuran asıl bataklık olduğunu biran önce görebilmemiz sağlayabilecektir. Bunun için de, erkek çocuklarımızı yetiştirme şeklimizi, onlara doğru diye öğrettiklerimizi tekrar tekrar yeniden değerlendirmemiz gerekmektedir.

Bu noktada aslında söylemeye bile gerek olmayan hususlardan biri, erkek çocuklarımızın sosyalleşmelerinden ataerkil kültürü-maçoluğu çıkardığımızda, onlara bunun yerine ne öğreteceğimiz sorusu ilk bakışta hem meşru hem de haklı bir soru gibi gelse de, aslında bu soru ne meşrudur, ne de haklı. Çünkü erkek çocuklarını ataerkil-maço kültürde yetiştirmenin tek alternatifi onların efemine olmaları falan değildir kuşkusuz. Bunun ima edilmesi bile, kadına şiddet konusunda zaten özeleştiri yapmamak için bahaneler arayan ataerkil kültüre olabildiğince aymazca şekilde üste çıkma bahanesi sağlamaktan öte bir kıymeti olmayacaktır. Yoksa aslında, ataerkil kültürle kadınlar için birer serseri mayın olacak şekilde erkek çocuklar yetiştirmenin aslında ne onların ailelerine, ne de topluma tek bir faydası bile yoktur. Tabi burada, günümüzde erkek çocuk yetiştirmenin de kendine göre zorlukları olduğunu yok sayıyor değiliz. Ancak erkek çocuklarımıza örneğin;

kendisinin ve ailesinin haklarını korumasını öğretmenin tek yolunun, başkalarının haklarını gaspetmek olmadığını, hayatta kalabilmek için mücadele etmesi gerektiğini öğretmek gerektiği kesin olsa da, bunun tek yolunun, kadınların bir defa mücadele ettikten sonra bir ömür boyu elde tutulan bir tür savaş ganimeti olarak görülmesi olmadığını, kadınların her yeni gün yeniden ilgiyi canlı tutma mücadelesiyle ancak elde tutulabileceğini, bu mücadelenin de şiddet diliyle değil, ancak ilgi diliyle olabileceğini, hayattaki en güzel şeylerden biri olan sevmenin hastalıklı bir sahiplenmeyi gerektirmediğini, “ya benimsin ya toprağın” üslubunun değil erkek olmakla, insan olmakla bile bağdaşmadığını, aşık olmanın erkeğe tek taraflı kuruntuları gerçek sanma hakkı vermediğini, “hayır”ın sadece “hayır” anlamına geldiğini ve sindirilmesi gerektiğini anlat(a)mıyoruz doğru bir şekilde. Üstelik bunları doğru bir şekilde erkek çocuklarımıza anlatacağımıza, daha en başından onların hırçınlıklarına göz yumup, “delikanlı adam”, “yürü aslanım kim tutar seni” dolduruşlarıyla kodlayıp, hatalarıyla yüzleştirmediğimizden, erkek çocuklarımız ataerkil tehlikenin birer taşıyıcısına dönüşüyorlar.

Erkek çocuklarımızı özgüven sahibi yapıcaz derken, kaba-saba hödükler olmalarına sebep oluyoruz. Sonrası elde var gazetelerin üçüncü sayfalarındaki ataerkil canavarlar…

Psikopat olmanın tanımında bile geçebilecek olan kabul ve davranışları, adam olmanın gereği sanıyoruz, hem de üstelik bunları kültür diye-doğru diye birçok saçmalığı çocuklarımıza aktarıyoruz…

Vesselam, erkek çocuklarımıza erkek olmayı öğreticez derken, adam olmayı ve asıl insan olmayı bile öğret(e)miyoruz onlara…

* * *

Geleneksel değerlerimiz sanarak korumaya çalıştığımız ataerkil kültürümüzün köhneliğine dair örnek vermeye çok da gerek olmasa da, bir kısa örnekle bitirelim. Son on yılda daha çok bayramdan bayrama gördüğüm bir kişiden şahsen duyduğum şu sözler ataerkil kültürümüzün köhneliğine dair açıklayıcı olabilecektir. Öncelikle bu kişi, ikisi kız olmak üzere üç çocuk babası olan, kızlarını ilkokuldan sonra okutmayıp pazara gitmek dışında dışarıya adımlarını attırmayan (ve tabiî ki kızlarından biri pazarcıyla evlenen) ve gerekçe olarak da, “bizde kızlar okumaz-çalışmaz” beylik sözlerini daha kabaca söyleyebilen bir kişi olarak, erkek çocuğunun birden fazla kız arkadaşı olmasını, kızları zerresini yapsa katline olur verebilecek bir kişi olarak “onların biri yedek” şeklinde kendince açıklayabilmektedir.

Ataerkil kültürümüz işte böylesi erkek egemen işgüzarlıklarla doluyken, hâlâ namusu-günahı sadece kadınların omuzlarına yükleyebilen erkek egemen saçmalıkları geleneksel kültürümüz diye yeni nesillerimize aktarma gafletinden biran önce vazgeçmek durumundayız. Öyle ki, değerlerimizi yeniden değerlendirmemiz gerektiğini söyleyebilen bir Nietzschemiz olmasa da, ataerkil kültürümüz konusunda yapmamız gereken de, tam olarak değerlerimizi yeniden değerlendirmek.

Daha erkek çocuklarımıza tek eşli olmayı bile öğretme gereği duymazken, kız çocuklarımız için “kızını dövmeyen dizini döver” sözünü sorgulamaksızın doğru kabul ediyoruz. Boğazımıza kadar erkek egemen işgüzarlıklara batmışken, kadın cinayetleriyle yine faturayı kadınlara ödetiyoruz. Tanrım biz ne yapıyoruz?

Sosyolog Faruk Özcan

Bursa/2013

https://twitter.com/#!/farukkozcan

http://www.facebook.com/SosyologFarukOzcan

 
Toplam blog
: 16
: 583
Kayıt tarihi
: 11.06.12
 
 

1980, Bursa doğumlu. Balıkesir Lisesi'nin ardından Uludağ Üniversitesi Sosyoloji bölümünde lisans..