Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ağustos '12

 
Kategori
Psikoloji
 

Kadına yönelik cinsel şiddet

Şiddet olgusu insanlık tarihi kadar eskidir aslında. Tarihe bakılığında insanoğlu var edildiği günden itibaren yaşamak için öldürmeye başlamış aslında. Kendini korumak, gücünü göstermek istemiş. Önce yemek için avlanırken şiddeti öğrenmiş belki de. Sonra da kendine ait olanı korumak için başka insanlarla savaşmış ve şiddeti devam ettirmiş. Zamanla savaştığı kişiler uzaktan yakına doğru bir seyir izlemiş. Artık uzaktaki değil yakındaki zarar görmeye başlamış.

Şiddet kelime olarak yıkıcı ve zarar verici çağrışımları akla getirir. Karşıdakine sözel, fiziksel, duygusal ve cinsel açılardan uygulanan bir davranıştır. Unutulmamalıdır ki şiddet uygulayan erkeklerin, yalnızca, "hasta ruhlu ve alkolik" olduğunu düşünmek büyük bir hata yapmaktır. Oysa şiddet uygulayan erkeklerin hepsi normal, bildik, tanıdık biçimde davranan erkeklerdir. Çoğunlukla kadınlar şiddet uygulayan kocalarını "dışarıda melek" olarak tanımlıyorlar. Hatta bazıları, bu nedenle ailesine ve dostlarına, şiddete uğradığını söyleyemediğini, kendisine inanmayacaklarından emin olduğunu ifade ederler. Peki, evde farklı dışarıda farklı olan bu erkeklerin ruh hali neden bu kadar değişken olabiliyor?

Aslına bakarsanız, alkol şiddetin kaynağı değil erkeklerin kullandığı bir araçtır. Gerçekte ise bu kişilerin duygu dünyalarında bozulmuş bir sadizm eğilimine rastlarsınız. Onlar şiddeti artık keyif için bile uygulayabilir hale gelirler. Her şey karşıdaki kişiye zarar verme aracı olur. Ben bunu sigara tiryakiliğine benzetiyorum. Tıpkı sigara içenler gibi yoksunluk krizi ve keyif alam aracı haline gelir şiddet bir süre sonra.
Bu tarz erkeklerin büyük bölümünün aslında gelir getiren bir işi vardır. Gelir getiren faaliyetleri olanların şiddeti uyguladıkları göz önüne alındığında bunların büyük bir grup oluşturması, toplumun şiddet uygulayanların "işşiz, bir baltaya sap olamamış" erkekler olduğuna dair ön yargısını geçersiz kılmaktadır. Şiddet uygulayanlar mühendis, doktor, mali müşavir ve sanatçılar; döviz bürosundan lokantaya, pazarcılıktan market işletmeciliğine, tesisatçılıktan marangozluğa, küçük imalatçıya kadar çok değişik işte çalışan, esnaflar, polis, bekçi, zabıta gibi kamu kesiminde çalışanlar, büro elemanları, inşaatçılar, muhasebeciler; her meslek grubundan ve her kesimden erkekler.
Bu durum fiziksel şiddete uğrayan kadınların büyük bölümünün aynı zamanda cinsel şiddete de uğradığını bize göstermektedir. Kadınların çoğu dayaktan sonra zorla cinsel ilişki ve ters ilişki kurmaya zorlanıyor, itiraz ettiklerinde ise, tecavüz ediliyorlar.

Evlilikte Tecavüz , dayaktan sonra kadına kocası tarafından tecavüz ediliyor, kadın zorla (anal ilişki) ters ilişkide bulunmaya zorlanıyor. Kadınlar, kocanın ters ilişki teklifini kabul etmediklerinde, çok yoğun bir biçimde şiddete uğruyorlar. Ve en kötüsü de kadınlar bunu kabulleniyor ve doğal olmasa da doğal bir eşlik görevi olarak algılıyorlar ne yazık ki.
Cinsel fantezi adına herhangi bir cisimle, kadının cinsel organına saldırıda bulunmak da bir başka yönüyle kadına yönelik cinsel şiddet türlerindendir. Şiddet uygulayan bazı erkekler süpürge sapı, mısır, salatalık, şişe vb. cisimleri vajinaya sokmak yoluyla kadına işkence yapıyorlar ve bunun adına cinselliğimiz diyerek mazeret buluyorlar ne yazık ki.
Kadınların şiddete uğradıkları bir başka alan ise fuhuşa zorlama olarak önümüzde durmaktadır. Son zamanlarda kocaların kendi seçtikleri başka erkeklerle karılarının cinsel ilişkiye girme talebi veya başka bir kadını eve getirerek ilişkiye girme talepleri kabul edilmediğinde, dayaktan sonra erkeklerin tecavüzüne uğraması da sanıldığı kadar nadir rastlanan durum değildir.
Ülkemizde maalesef kötü uygulamalardan bir tanesi ise tecavüz sonucu evlilikler.Kaçırılarak tecavüze uğrayan ve ailesinin zoruyla evlendirilen kadınlar da var. Bu da kısacası ömür boyu cinsel tacize yol açmaktadır. Aileler, "bekareti bozulan", başkasına "satamayacaklarını" düşündükleri kızlarını zorla, hatta döverek, eve kilitleyerek tecavüzcü ile evlenmeye zorluyorlar. Tecavüzün travmasıyla cinsel isteksizlik duyan eşine, fiziksel şiddet uygulayarak tecavüz etmeye devam ediyor. Tecavüzcü erkek, cezalandırılmak yerine, ailenin zoruyla mağdur durumdaki kızla evlendirilerek ödüllendiriliyor ve bu kadına ömür boyu, dayakla tecavüz etme hakkını elde ediyor.

Peki cinsel şiddete uğrayan kadınların ruhsal durumları nasıl? Gelin bir de onu ele alalım. Bu kadınlar kendi bedenlerinden tiksinme, had safhada korku, ürkeklik, sessizlik ve çekingenlik, eşinden korktuğunda başlayan titreme krizleri yaşıyor. Geceleri uyku sorunları, kâbuslar görmeye devam ediyor. Gün içerisinde fiziksel olarak bitkinlik, halsizlik, seslere karşı aşırı tepki, baş dönmesi, ayakta duramama en belirgin davranışları. Zamanla unutkanlık, irkilme, çarpıntı, öfke patlamaları, aşırı yorgunluk, çaresizlik ve umutsuzluk duyguları artıyor ve psikolojik sorunlara duyarlı/açık hale geliyorlar. Bir süre sonra kendini suçlama, perdeleri açma korkusu, yalnız sokağa çıkamama, geleceğe yönelik plan yapamama, güvensizlik, düzgün cümleler kurmakta zorlanma, konuşurken gözle iletişim kuramama, sık sık ağlama krizleri, hayata karşı ümitsizlik, yalnızlık hissine kapılma davranışlarında abartılı artışlar başlamaktadır.

Bu kadının adı yok ama maalesef ülkemizde sayıları bir hayli fazla ve gizli kalıyorlar. Yardım edecek kişi ya da kurumların varlığı bugün tartışılırken, ayrılmak isteyen kadınlar her gün öldürülürken hayatta kalmak için susuyorlar ve susturuluyorlar.

Bugün ülkemizde asıl tehlike kadınları öldürmenin her geçen gün daha fazla sıradanlaşmasıdır. Haber sitelerinde, gazetelerde her gün kadına yönelik bir şiddet ya da öldürme olayı var. Nedenlerine baktığınızda ise daha çok kıskançlık adı altında, barışma teklifini ret ettiği için öldürülen bu kadınlar, aslında kendi ayakları üzerinde durmak istedikleri için öldürülüyorlar. Erkeğin güç gösterisi yapacağı alanı kaybolduğu için kadını geri isterken altında yatan düşünce keyif alacağı nesnesini kaybetmek istememesidir. Ayrılma ve bireyleşme süreçlerinde başarısız olan bu erkekler, tıpkı annelerinden ayrılma döneminde olduğu gibi eşinden de ayrılamamaktadırlar. Evlenirken sağlıklı ve güvenli bir ilişki kuramadığı eşiyle sağlıklı ayrılmayı da zaten başaramıyorlar. Duygusal açıdan güvensizler ve ne yazık ki aşırı abartılı ve korkulu- saplantılı bir bağlanma duygusuna sahip oldukları için, güvensizliklerini zarar vererek kapatmaya çalışıyorlar.

Kadına şiddet uygulayan bütün erkekler aslında aciz ve zayıf karakterli olduklarını bu şekilde kamufle etmeye çalışıyorlar.

Gelin hep birlikte bu kadınlara elimizi uzatalım ve onların yanında olalım. Sözlerle değil şiddete uğrayan kadınları koruyarak, yaşama haklarını elinden almaya çalışanlara karşı durarak ve hatta gerekirse onları topluma ifşa ederek bu kadınları koruyalım. Unutmayalım ki yarın bizim kız çocuklarımızın da bu tür bir insanla evlilik riski var ve o zaman bugün olduğu kadar duyarsız durabilecek miyiz? Bu konuda devletin de çok ciddi yasalar getirmesi ve yaşamı tehdit edilen her kadına göstermelik yada şov amaçlı değil gerçekten iş bularak, kimliğini ve yerini gizleyerek, yeni bir hayata başlatarak ona sahip çıktığını göstermesi gerektiği bir dönemdeyiz. Şiddet uygulayan erkeklerin uzun süreli rehabilitasyona alınması ve iş hayatının devamı için şiddetten uzak durması gerektiğini devlet olarak ona da öğretmeliyiz.

 

 
Toplam blog
: 2
: 398
Kayıt tarihi
: 31.01.12
 
 

Çocuk ve aile sorunlarının terapi ile tedavisin alanında çalışmaktayım. Aile terapisti olarak 16 ..