Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '20

 
Kategori
Dünya Kadınlar Günü
 

Kadının Yeri ve Rolü

Yine bir 8 Mart Dünya Kadınlar Günü…

Yine bir Kadınlar Günü yazısı…

Kadın hakları hareketinin ve gelişiminin nirengi noktası, 8 Mart 1857’de New York’ta işçilerin sahip oldukları düşük ücretlerin arttırılmasını talep etmeleridir. İşçiler bunu bir harekete dönüştürüyorlar. Polis marifetiyle engelleniyorlar. Bu işçi hareketine katılanların bir kısmı fabrikaya kapatılıyor. Akabinde çıkan arbedeye bir de fabrikadaki yangın ekleniyor. Bunun sonucunda 129 kadın işçi hayatını kaybediyor.

Bu elim olay, zaman içinde kadın hakları mücadelesinin başlangıcı sayılıyor. Bu bağlamda ilk olarak bu girişimi sosyalistler benimsiyor. Yine,1910 yılında Kopenhag’da yapılan sosyalist kadınlar konferansında, 53 yıl önce ölen 129 kadın anılıyor. Bu vesileyle 8 Mart “Dünya Kadınlar Günü” olarak ilan ediliyor.

Batı dünyasının sosyalizme karşı olan kesimi önce bu gelişmenin dışında kalıyor. Ama, aradan bir 50 yıl daha geçiyor. 1960 yılında, 8 Mart önce Amerika’da, sonrasında farklı ülkelerde “Kadınlar Günü” olarak kabul ediliyor. Nihayet 1977 yılında, olayın uluslararası boyutu ortaya çıkarak, Birleşmiş Milletler (BM) örgütünün kararıyla evrensel bir gün hâlini alıyor.

Olayın tarihsel gelişimi kabaca yukarıdaki veçhede cereyan etmiştir.

“Kadına yönelik şiddet” hâlâ toplumların en büyük yüzkarasıdır. Cinsiyet ayrımcılığının zımnen de olsa sütre arkasından devam ettirildiği toplumsal düzenlerde, kadınlar kendilerini nasıl varedebileceklerdir?

Gerçekten de lafını bile etmek çok büyük çelişki!

İlkel toplum-tarım toplumlarından geçerek, büyük sosyal ve siyasal merhaleler sonucunda modern toplum yapısına evrilen insanlık, bilgi çağında hâlâ kadının toplum içindeki yerini ve statüsünü tartışmakta(!)

Aşk olsun ki ne aşk olsun… Şöyle baktığımızda, Türk Milleti kadınına diğer uluslara göre daha fazla önem vermiştir. Tabii ki kurucumuz büyük önder Atatürk’ün devrimleri ve icraatları dikkate alındığında. Ne denirse densin, erkek egemen dünya, kadının toplumsal hayat içinde, tıpkı kendisi gibi varolmasını istemiyor.

Kadının “kendisini gerçekleştirmesine” gönlü razı değil. Ne kadar hukuk sistemleri ve yine hukuk mevzuatları kadının toplumsal yaşamda ayrımcılık görmemesi doğrultusunda revize ediliyorsa da…

Hakikatler, erkek cephesinden değişmiyor. Kadının baskılanması ve dört duvar içine hapsedilmesi. Kadın hakları ve aktivist hareketleri, bence, tamamen zevahiri kurtarmak içindir. Biraz daha samimiyet(!)

Yazımı, vatan şairi Nazım Hikmet’in çok sevdiğim bir şiiri ile noktalıyorum:

Kadın

Kimi der ki; kadın, soğuk kış gecelerinde serip bir döşek gibi yatmak içindir.

Kimi der ki; kadın, yeşil harman yerinde dokuz zilli bir köçek gibi oynatmak içindir.

Kimi der ki; kadın, hamur yoğurur.

Kimi der ki; kadın, çocuk doğurur.

Kimi der ki; kadın, ilk göz ağrım.

Kimi der ki; kadın, onunla dolu bağrım.

Kimi der ki; kadın, bunca yıldır yaşıyorum hayalimdir.

Kimi der ki; kadın, boynumda taşıyorum vebalimdir.

Ne öyle,

Ne böyle,

Ne döşek,

Ne köçek,

Ne hayaldir,

Ne vebal...

“O” benim kollarım,

Bacaklarım,

Başım,

Anam,

Öz kardeşim,

Karım,

Can yoldaşımdır.

 

 
Toplam blog
: 706
: 83
Kayıt tarihi
: 18.05.16
 
 

Ben, Uludağ Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü mezunuyum. Şuan için öze..