Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ekim '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kadınlar, sadece erotik fantezileri için gerekliler

Kadınlar, sadece erotik fantezileri için gerekliler
 

Salvador Dali bir deli midir?

Ya da bir dahi midir?

Sürekli tartışılır.

Hayır, bir köylüdür.

İspanya'nın Kuzeyinde kasabalardan biri olan Figueras'ın bir köyünde doğmuştur.

Bu yüzden bir köylüdür.

Doğduğunda takvimler 11 Mayıs 1904'ü gösteriyordu. İsmini 6 yaşındayken menenjitten ölen, ama hayatı boyunca peşini bırakmayan kardeşinden almıştı. Kardeşi, anne ve babası tarafından öylesine seviliyordu ki, ölümünden sonra resmi yatak odalarındaki Velazquez'in “Çarmıhta İsa” tablosunun hemen yanına konulmuştu.

Kendisine göre ölen kardeşinin hep arkasında kalmıştı. Doğumundan 69 yıl sonra, bu olayı bir kez daha anacaktı. Doğar doğmaz tapınılan bir ölünün ayak izlerinden yürümeye başladım.” Böyle başlamıştı yazısına. “Beni severken hala onu seviyorlardı aslında. Belki de benden çok onu…” Bu notları 1973 yılında düşmüştü: “Babamın sevgisinin bu sınırları yaşamımın ilk günlerinde itibaren çok büyük bir yara oldu benim için.” Belki bu yüzden, 10 yaşında yaptığı ilk portresine “Hasta çocuk” ismini vermişti.

Tanıştığı ilk ressamlar empresyonist ve realistlerdi. Ama 20’li yaşlarda Kübizm ve Juan Gris'i keşfetti. Anarşist hareketleri nedeniyle Madrid San Fernando Akademisinden atıldı. Tutuklandı.

Paris’te Picasso’yla, Londra’da Sigmund Freud'a tanıştı. Madrid'de Luis Bunuel ve ilerde büyük dostluk yaşayacağı Garcia Lorca’yı buldu. Artık günlük yaşamı, entelektüel bir söylemin ve lüks bir hayatın çevresinde dönüyordu.

Birlikte 'Bir Endülüs Köpeği' adlı filmi yaptıkları Bunuel’i dinsizlikle suçladı. Bunuel’in bu yüzden Franko yönetimi tarafından Meksika’ya sürüldü. Hitchcock’un başyapıtlarından ‘Spellbound’ da rüya sekansını Dali tasarladı.

Ünlü şair Garcia Lorca en yakın arkadaşı oldu. Lorca, bir şiirinde bu dostluğun ne mene bir şey olduğunu anlatıyordu.

<ı>Ey Salvador Dali, zeytuni sesli! <ı>

<ı>Kişiliğinin ve tablolarının dediklerini söylüyorum.<ı>

<ı>Senin o çocuksu fırçanı övmüyorum<ı>

<ı>Ama senin oklarının şaşmaz yönünü şakıyorum.<ı>

Ancak, İspanyol şair Garcia Lorca’nın faşistler tarafından öldürülmesinin ardından “Lorca’nın bir eşcinsel cinayete kurban gittiği” şeklinde bir yorum yaptığı söylenmektedir.

Kadınlar konusuna gelince. Doğrusu kadınlar onun hiçbir zaman ilgisini çekmedi. Onlar “sadece erotik fantezileri için gerekli”ydiler. Ama bir gün Gala ile tanıştı. Dali çok gençti. Gala bir Rus avukatın kızıydı. Sürrealist şair Paul Eduard'ın eşiydi. Birlikte olmaya başlamaları için ölümcül ritüelleri yaşamak ve biraz da âşık olmak yeterliydi.

Dali ile Paul Eluard'ın karısı Gala arasında ilk görüşte bir aşk başlamıştı.

İkilinin sıra dışı ilişkileri sanata yaptıkları yolculuk rengindeydi.

Arkadaşının karısına âşık olmuştu.

Boşattırıp evlenmişti.

Ancak cinsel anlamda Gala ile hiç sevişmemişti.

Sadece ve özellikle sırt tarafını gösteren resimlerini yapmıştı.

İspanya İç Savaşı’ndan birlikte kaçmışlardı. Dünya Savaşından kaçmak için ise tüm dünyayı gezmek zorunda kaldılar. Bu sırada Dali kendisini şöyle tanımlıyordu: <ı>“Her zaman anarşist ve aynı zamanda da monarşisttim. Her zaman burjuvaziye karşıydım ve hala da öyleyim. Gerçek kültürel devrim monarşist prensiplerin restoresiyle mümkündür.

“Politika bir kansere benziyordu.” diyerek 1934 yılında New York'a yerleşti. Gala’nın 1982'de ölmesiyle birlikte resim yapmayı nerdeyse bıraktı. Onun mezarının olduğu Pubol'e yerleşti ve son eserlerini burada verdi.

Bütün resim ve felsefe akımlarını tanımıştı. Hemen hemen her akımdan etkilenmişti. Freud onu fanatik buluyordu. Ama yine Freud’a göre içtendi. Samimi ve çılgın gözleri hiç kimsenin fark edemediği büyüleyici bir dünyayı arıyordu.

'Babil Kulesi'ni oluşturduktan sonra sanatın neresinde ya da hiçbir yerinde olduğunu/olmadığını keşfetti.

84 yaşındaydı. O çılgın ünlü bakışı kaldı. Bıyıkları. Anlaşılmazlığı. Çılgınlığı. Deli mi, dahi mi tartışmasıyla geçen Dali ismi…

Kaldı.

Sağlam bir eğitim almıştı. Klasik resme hâkimdi. Çağdaş sanatçılarla yakın ilişkiler içindeydi. İşbirliğine açık yanıyla sanat tarihinin temel taşlarından biri haline geldi. Rönesans sanatçıları gibi sanatın tüm dallarında eser verdi.

Ressamdı. Yazardı. Bilim adamıydı. Tasarımcıydı. Sinemacıydı. Sınır tanımayan bir yaratıcıydı. Onun için hem düzen sürüyordu, hem kargaşa…

O, Salvador Dali’ydi.

Hastanede, 1989 yılında öldü.

"Torre Galetea"ya gömüldü.

Gerçekten uzayda hiçbir çizgi dümdüz değil mi?

Kaynaklar:

http://www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=530

http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=103128&YZR_KOD=99

http://www.mmistanbul.com/etkinlik/event/62/title/istanbulda-bir-surrealist-salvador-dali

http://www.tevitol.k12.tr/Haber/Dali/Dali.htm

http://www.stargazete.com/gazete/yazar/ey-salvador-dali-zeytuni-sesli-129077.htm

http://www.ortadogugazetesi.net/makale.php?id=1887

http://www.denizce.com/istanbuldasurrealist.asp

http://www.birgun.net

 
Toplam blog
: 340
: 1591
Kayıt tarihi
: 10.03.08
 
 

Basınla ilgili bir kuruluşda çalışmaktayım. Uzun yıllar basınla ilgili konularda danışmanlık yapt..