Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ocak '19

 
Kategori
Deneme
 

Kadınlar ve Ben

Birkaç gündür bahardan kalma bir hava var. Üzerine kalın bir montla çıktığın zaman üşümüyorsun. Ama beni üşüten, hatta üşüttüren birçok olay içerisindeyim. Sadece önemsemiyorum artık hiçbirini çünkü artık bunları kafayı takmayacak şekilde büyüdüm.

Rahmetli Duygu Asena’yı yıllar evvel okurken Türk kadınının ailesiyle ve toplumla yaşadığı riyakarlıkları fark edince anladım ki bir toplumu yükseltmek istiyorsanız, Türk kadınının kadınlığını ona teslim etmelisiniz ki bu durumu Atatürk bir asır evvel aynı şekilde fark etmiş. Sorunsal şuydu; bunu nasıl yapacaktık? Kadını, kadınlara rağmen nasıl medenileştirecektik? Nitekim Türk kadını savaşçı değildi 1980’lerde. Erkek kadar farkında değildi düştüğü durumun. Oysa erkeklere göre kendisini daha fazla geliştirecek kadar okuyordu, edebiyatın, sanatın peşine düşüyordu fakat dirayetli değildi. Neyin peşinde olduğunu bilmiyordu. Okuyan yeni nesil kadının bir hayat tanımına ihtiyacı vardı: Anne mi olacaktı öncelikle yoksa kariyer sahibi mi? Her ikisi olması mümkün müydü? 90’lı yıllarda hayır, mümkün değildi. Ülke için geçiş dönemiydi ve iş hayatında yapılması gereken o kadar çok iş vardı ki bir Avrupalı kadın gibi oturup sadece işini yapmakla yetinemeyecekti çünkü bir evrim geçiriyordu iş hayatı. Öyle çok çalışıyorduk ki bunu anlatmam pek mümkün olmaz ama sadece şöyle özetliyebilirim: Hayatımızın %70’i iş, %30’u özeldi.

Kendimi bilmeye başladığım 80’lerin sonundan itibaren kadınlara pozitif ayrımcılık uygulamaya karar verdim. Türk kadının gelişebilmesi için onların iknası şarttı. Bunun içinse yumuşak bir geçiş. Bu dönemde kadınlarla çok sıkı fıkı ilişkiler kurdum. Genellikle tartışırdık fakat iletişimi hiç kesmezdik. Babamın tavsiyesi kulağıma küpe olmuş kadınlara cinsel yaklaşımımda bu ilke doğrultusunda zorlamacı ve kandırmacı olmayarak saygı duyarak ve zamana yayarak olabildiğince onun sosyal konumunu bozmayacak şekilde davranmışımdır. Empati birinci ilkem olarak yıllarca kadınları anlamaya çalışmış ve bu doğrultuda mümkün olduğunca iletişimde kalmayı tercih etmişimdir. Garip geliyor değil mi? 20’li yaşlarda bu kadar bilinçli hareket etmem. Gerçek garip olan çocukluğumdan beri bu bilinçle hareket ediyor oluşum.

Bu pozitif ayrımcılıkla kadınların kendine olan güvenini artırırken aynı şekilde onların medeniyet yolunda gelişmelerini sağlamak için mümkün olduğunca eğitmeye  ve iletişimde kalmaya devam ettim. Bu bağlamda her zaman zor bir erkek arkadaş olmuşumdur. Yanlışlarını yüzlerine vurmam gerektiğinde çekinmemişimdir. O dönemde erkek arkadaşlarımın hemen hemen hepsi güzel bir kadına karşı tanrının mucizevi varlığı gibi sadece tensel bakarken benim ile ise kadınlar sidik yarıştırmak zorunda kalmışlardır hep. Bu bir anlamda karşı tarafta hem nefrete, hem de bana karşı aşka dönüşmüştür. Burada yaptığım en büyük hata onların aşklarını önemsememiş olmamdır. Ve bu bağlamda hemen hemen hepsi benden öc alacak kadar bana kızgın ayrılmışlardır benden. Şimdi dönüp baktığımda onları anlayabiliyorum. Oysa o günlerde onlara çok kızmışımdır. Bu konuda empati yapamayaşımın en büyük sebebi o aralar sevgisiz büyümüş bir erkek olarak  bunun ne anlama geldiğini bilmeyişimdir. Gerçi bu konuda bugün bile benzer eleştirileri de almıyor değilim. Bir kadının sırdaşı olduğunuz andan itibaren onun sevgilisisinizdir. Kadınlar bunu böyle bilmezler ama gerçek budur. Dolayısıyla kadınlarla dost olmak imkansızdır. Dostluk demek sır paylaşımı demektir özetle.

Yıllarca kadınlarla çatıştığımız en önemli unsur  hisleriyle karar verme özellikleridir. Bu anlamda burnu koku olan kadınlar dolayısıyla hayatta çok başarılı olurken –ki bunların sayısı bir hayli  azdır; sebebi ise hayat tecrübelerinin sınırlı oluşu- diğerleri mutsuz hayatlar yaşarlar. Kadın öğrenimine, eğitimine bakmadan vücudunda yaşadığı kimsayal reaksiyonlar müsebebiyle akıl almaz davranışlarda bulunabilir. Ve hatta sonuçları ne olursa olsun haklı olduğunu idia edecek kadar iddialıdır. Beyininden gelen sinyalleri bir tarafa bırakacak kadar cesurdur. Ben ise bu özelliklerini yıllarca eleştirmişimdir. Bana göre asıl olan kimya değil değil fiziktir. Bir başka tanımla gerçek değil, doğrudur önemli olan. Kadının bu özelliği onun iradesi ile yaşadığı bir sorun olarak karşısına çıkar. Doğrusunu bilmesine karşın kendi içgüdüleri ile hareket eder. Doğanın fiziksel kuralları gereği doğrunun sayısı doğanın kendi belirlediği ölçüdedir. Kadınlar ise kendi doğalları gereği doğruları kendi gerçekleri doğrultusunda değiştirmeye ve sonuç olarak mutsuz olma durumuyla karşı karşıya gelmeye mahkum olurlar. Sonuç olarak bir kadının mutlu olabilmesi için doğru erkeği bulması şarttır. Böylelikle o erkek üzerinden doğrulara tutunma imkanı bulur.

Evet, bu yanlı bir yazı. Bu yazıda erkek tabiatı anlatılmamaktadır. Ve bir kıyaslama mevzu bahis değildir. Bu yazıdan amacım kadınların bilinç düzeyinde kendilerini tanımalarını sağlamak. Ben uzun yıllardır kadının doğası ile ilgili düşünmüyorum. Geçmişte bunu çözdüğüm ve çoğunca kabullenemediğim için kadınlardan uzak durmayı yeğliyorum. Kesinlikle çok farklıyız ve orta yol nasıl bulabiliriz gerçekten bilmiyorum. Diğer yandan yeni rahmetli saygıdeğer milli aşkımız Ayşen Guruda’nın dediği gibi önce aşk, sonra sevgi ve en sonunda dostluk, belki de bunun tek formülü bu. Ben ise şöyle değiştireyim: Önce aşk-nefret, sonra arkadaşlık, sonrasında dostluk ve ilişki sağ kalabilirse, sonrasında sonsuz, sorunsuz aşk.

Kalın sağlıcakla,

ANIL

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..