Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Aralık '14

 
Kategori
İlişkiler
 

Kadınlar

Kadınlar
 

Kitap ve çocuk sitesinden alıntı.


Dünyanın her yerinde en çok da bizim ülkemizde  eğitimi,  mesleği,  ülkesi, dini ve medeni durumu ne olursa olsun kadınlar adına söz hakkını kendisinde gören erkeklerle mücadele etmekten kadınlar olarak çok yorulduk, üzüldük, utanıyoruz bu zihniyeti değiştiremiyor olmamıza, ne eğitim seviyesinin yükselmiş olması, ne kadının mesleği ne de  sürekli sözü edilen gelişim söylemlerine rağmen değiştiremediğimiz  zulümler, ölümler,  işkenceler, elinden alınan sosyal ve toplumsal değerler bitip tükenmek bilmiyor.

Hala hamile kadının sokağa çıkıp çıkamayacağına, kaç çocuk doğuracağına, istenmeyen gebeliğini devam ettirip ettiremeyeceğine dahi  erkekler karar veriyor hem de O çocuğu beraber bakıp büyüteceği baba adayı kocası değil, devletin en üst kademesinde asıl görevi, kadının çocuğuna sağlaması gereken sağlık, eğitim, beslenme gibi temel  yaşam koşullarına dair alacağı ücreti,  doğum yaptığında ara vererek kaybetme korkusu yaşadığı  işi  geri kazanabileceği garantisini, aile ortamında hem çalışıp hem çocuğuna bakabilecek kimsesi, büyütebilme şansı olamayan kadınlar için maddi manevi makul şartlarda bakım evleri oluşturulabilmesi, bebeğine verebileceği süt izni  süre ve koşullarının düzenlenerek hayata geçirilebilmesi sorumluluğunda olması gereken devletin en etkin üyeleri  söylüyor. Son günlerde TORBA yasadan kadınlar adına olumlu gelişmeler olduğu görülüyor ancak ne kadarı uygulanabilecek gelecek günler gösterecek, Yani ne erkekler vazgeçiyor kadına hayatı dar etmekten ne de kadın kurtulabiliyor mücadele etmekten, umarım hayatın şiddetli tokadının hızıyla kuru dallar gibi sallanan yorgun kadınlar da gün yüzü görebilir, dilerim yeni yıl da yeni açılacak kapıların ardında insana saygı duyan, sevgi dolu kalpler taşıyan, hakkın ve adaletin terazisinin asla şaşmayacağını bilen ve inanan   İYİ İNSAN lar vardır.

Zeynel Abidin Kaplan’ın 24 Aralık 2014  tarihli  Sol org'da yayımlanan “Hemşire ve ebelerin yüz yıllık ihaneti…” başlıklı yazısını okudum ve sayfama almak istedim.

“Hemşire Sanger’in bütün bu baskılara göğüs germesine sebep mesleki ve insani duyarlılığı neticesinde yapılan bilimsel çalışmalar “doğum kontrol haplarını” üretti

 

BBC’nin hazırladığı Büyük Dünya Tarihi belgeselini izlemenizi öneririm. 70 bin yıllık insanlık tarihinin küçük bir özetine kolayca ulaşırsınız bu sekiz bölümlük belgeselde.

Ustaca kurgularla, önemli olaylardan bahsedilir; dinlerin doğuşu, bilimsel gelişmeler, fetihler, ölümler, tesadüfler, kazalar, pişmanlıklar…

İnsanlık tarihinde iz bırakmış bilim insanları, imparatorlar, mühendisler, astronotlar ve bir de hemşire…

Hemşire Margaret Sanger.

Yıl 1914 belgesel yönetmeninin kadrajına bir kadın girer. Kadının sağ, sol ve profilden fotoğrafı çekilmektedir. Amerikan filmlerinden aşina olduğumuz bu sahne bir tutuklanmayı düşündürür bize.

Hemşire Margaret Sanger’in tutuklanma anıdır canlandırılan.

Bundan yüzyıl önce ABD’li bir hemşirenin tutuklanmasının, baskı görmesinin nedeni ise; kadınların ailesini planlama hakkı olduğunu düşünmesi ve bu düşüncesini yaymak için çalışma yapması, mücadele yürütmesi…

Amerikalı bu hemşirenin aile planlaması ile ilgili fikirleri ve mücadelesi insanlık tarihine yön veren olaylar arasında kabul edilmiştir.

Öyledir de.

Çünkü Sanger’i bu çalışmaya iten basit gerekçeler; basit ama oldukça acı gerçekler vardır.

Yoksulluk,  gelir adaletsizliği, çaresizlik gibi… O dönemin ABD’sinde insanlar küçücük apartman dairelerinde oldukça yoksul bir yaşam sürmektedirler ve her doğan çocuk bu yoksulluğun kat be kat artması demekti.

O günün yöneticilerinin, sermaye sahiplerinin de ucuz ve yedek işgücüne ihtiyaçları vardı, o nedenle olsa gerek böyle bir fikri çok tehlikeli buluyorlardı. Bugünkünden tek farkı “ihanet” diye algılayacak kadar dönmemişti gözleri.

Hemşire Sanger fikirlerini anlatmak için dergi, broşür çıkarır ve diğer kadınlara posta yoluyla bu broşür ve dergileri ulaştırmaya çalışır. Bu nedenle tutuklanır, yargılanır ve hapse atılır.

Bundan yüz yıl önce hemşire Sanger’i doğum kontrolünü savunduğu için yargılayanlar, çok kısa bir süre sonra bir gerçeği fark ederler.

Kadınlar ister yasal, ister yasadışı yöntemlerle olsun doğum kontrolünü zaten yapıyorlar ve doğum kontrolü engellenemiyor. Kadınlar, yaşamlarını tehlikeye atarak, kendilerini düşük yapmaya zorluyor ya da kürtaj yapan kimi “kasap”lara kendilerini emanet etmek zorunda kalıyorlar.

Birçok kadının sırf doğum kontrolü yöntemleri yasak diye ölüyor olması, Avrupa da doğum kontrol yöntemlerinin yaygınlaşması,  o dönemin ABD’li yargıçlarına bişey öğretti; isteseler de doğum kontrol yöntemlerini yasaklayamazlardı.

Çünkü yaşamın basit kuralları vardır, bunlardan biri Victor Hugo’nun şu sözünde hayat bulur: “Zamanı gelmiş bir fikrin karşısına dikilme gücüne hiçbir ordu sahip değildir.”

Nitekim öyle oldu, bir hemşirenin karşısında duramadılar; kliniğini bastılar, tutukladılar, baskı yaptılar ama sonuç değişmedi. Çünkü milyonlarca kadın, doğum kontrol hakkının olduğunu düşünüyordu.

Hemşire Sanger’in bütün bu baskılara göğüs germesine sebep mesleki ve insani duyarlılığı neticesinde yapılan bilimsel çalışmalar “doğum kontrol haplarını” üretti. Tam yüz yıllık bir çaba ile bu hak kadın mücadelesi tarihinde yerini aldı.

Bundan birkaç yıl önce “Her kürtaj bir Uludere’dir.” denilerek çıkışı yapılan konu, belli ki ihtiyaç hâsıl oldu, tekrar gündeme alınıyor. Hemde yıllardır, sağlık emekçilerince fedakârca yürütülen bir kamu hizmeti olan aile planlamasına “hainlik” sıfatı eklenerek.

Oysa bir kadının en doğal ve tartışmasız hakkıdır ailesini planlama hakkı.

Bunu yüz yıllık kadın mücadelesinden biliyoruz. Bunu en temel insan hakkı belgelerinden, Hemşire Margaret Sanger’in şahsında bütün Hemşire ve Ebelerin verdikleri mesleki etik mücadelesinden alıyoruz.

Sorum size; aile planlaması hakkı yasaklanabilir mi?"

Burada Bayram Ali ve annesine kulak verelim diyorum izninizle...

"Üç yaşındaki Bayram Ali; Anasına göre ‘insanı delirtecek derecede abuk subuk sorular’la dilinin çözüldüğü yaşında. ‘Domates sebze mi, yoksa meyve mi?’ diye sormuş. Anası, ‘Sebze!’ diye yanıtlayınca, ‘Niye meyve değil?’ diye eklemiş. Sorusunda direnince anasının siniri kopmuş: ‘Sebze işte, sebze sebze, sebze!’ diye bağırmış. Bayram Ali, anasının yatışacağı makul bir süre susup, sonra, ‘Bana göre meyve!’ diye eklemiş"  Nihat Behram"Mevlana Domates Yer mi?" başlıklı yazısından

 

 
Toplam blog
: 209
: 350
Kayıt tarihi
: 13.09.11
 
 

Kurşun kalemden gelen ağaç kokusunun kağıtla buluşma büyüsüyle yoluna devam eden, Lise mezunu, ha..