Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Aralık '17

 
Kategori
Güncel
 

Kadınlara Uygulanan Şiddetin Asıl Kaynağı

Kadınlara Uygulanan Şiddetin Asıl Kaynağı
 

Yüzme havuzunda, kantinin hemen yanı başında Ferit abimle oturmuş her zamanki gibi kendi tabirimizle "dedikodu" yapıyorduk. Kantinde rahmetli Cem Karaca'nın "Namus belasına gardaş, verdiğimiz can bizim" adlı şarkı hafiften çalıyor.

—Dün bir haber izledim. Kayseri’de öğretmen bir hanım eşi tarafından dövülünce burnu kırılmış, darp raporu verilerek taburcu edilmiş. Eşine ceza olarak “evden uzaklaştırma" kararı verilmiş.  Öğretmen, eşi tarafından daha önce de 3 kez dövüldüğünü ve 3’ünde de eşine birer ay uzaklaştırma kararı verildiği halde tekrar dövüldüğünü belirterek "TV ekranında" ağlıyor bir yandan da “illa beni öldürmesi mi gerekiyor?”  Diye söyleniyordu.

—Haberi ben de seyrettim hocam! İçler acısı vallahi. Her geçen gün kadınlar daha fazla şiddete maruz kalıyor. Nedir… işte efendim! ne diyoruz? Her işin başı eğitim demiyor muyuz?

—Ben haber spikerinin söylediğine takıldım “Ferit abi.” Haberci, “toplum olarak bu tür olayları sadece konuşup geçiyoruz, balık hafızalıyız. Çabucak unutuyoruz” diyor. 

—Biliyorsun “5 Aralık Dünya kadınlar Günü.” Haber spikeri günün anlam ve önemi için…

—Evet. Başka bir haberde, belki seyretmişsindir. Hani var ya şu otobüs mü, midibüs mü herkesin önünde kaçırılan kız!  Haberi yapan kişi şoföre söyleniyordu. “Neden kızın kaçırılmasına göz yumdun” filan.

—Valla hocam orada bulunanlar veya şoför müdahale etmeliydi. Kılları bile kıpırdamadı.

 —Ben böylesine güvensiz bir ortamda, insanların güpegündüz silahla yaralandığı, öldürüldüğü toplumlarda halkın bu tür olaylara müdahalede bulunabileceğini pek düşünmüyorum. Nedeni tabi ki korku.

—Peki hocam! nasıl düzelecek bunlar. Klişe olacak ama son yıllarda kadınlara uygulanan şiddet iyicene arttı. Sadece kadınlara da değil. Memlekette herkes kendi çapında mafya. Birbirlerinin topuğuna sıkıyorlar. Sonrada elini kolunu sallayarak dışarı çıkıyorlar. Ne olacak?

—Bizde eğitim denince sadece okul akla geliyor. Oysa okullarda “kurumsal eğitim” verilir. Eğitim aileden başlar. Çocuk 7 yaşına geldiğinde aileden aldıklarını çevresiyle karşılaştırır. Geçirdiği ergenlik çağındaki değişimler sonunda 19-22 yaş arası karakteri oluşur. Yani asıl eğitim aile ve çevredir. Medya burada çok önemli bir yer tutar. Hatırladın mı “Kurtlar Vadisi” dizisini? Nasıl etkiledi tüm gençliği? Peki bizler? Nasıl filmlerle büyüdük? Fakir erkek, zengin kız saçmalığı…  Alınan intikamlar, namus temizlemeler…Zavallı kadın tecavüze uğrar namusunu temizlemek için, “erkeği için” gider intihar eder. Ailesinin şapkasını önüne düşürmez. Biz bunlarla büyüdük.

—Doğru dersin Hocam! Şimdikilerde aynı. Aynı geçmişteki filmlere benzeyen sorumsuz diziler, filmler. Dizilerde hep aldatma üzerine kurulu yaşamlar, intikamlar, kadın tokatlamalar, delikanlı ayakları, mafya yükseltme pozisyonları, elbette öldürerek temizlenen namuslar(!) Bu toplum şu anda iyi bile…

—Ferit abim! bak ne güzel söyledin! Ne isabetli söyledin! Mafya sadece dizilerde filmlerde yükseltilmiyor. Siyasiler tarafından bile yükselen değer-özenti haline sokuluyor. Haberi sunan kişi “TV ekranında çırpınıp duruyor.”  “Neden bu tür cinayetleri, şiddeti önleyemediğimiz” konusunda yüzeysel sıradan alışılagelmiş ezberleri sıralıyor. Sonuçta da bir şey olmuyor tabi.

Bana göre bunun sebebi "konunun özüne, yani asıl sorun nereden kaynaklanıyor? Buna  dokunulmuyor.  Sadece haberciler değil. Polis, savcı, insanlar hepimiz öyleyiz. İronik bir durum bu!  Hem şiddetin zeminini hazırlıyoruz hem de “neden şiddeti önleyemiyoruz” diyerek dert yanıyoruz. Dikkat et, haberler bitince aynı kanalda yine sorumsuz yapımcılar yine sorumsuz sanatçıların yaptığı, rol aldığı dizi yayına girecek ve şiddetin zemini bir kez daha sağlanacaktır.

—Aynı kadınları öldüren, süründüren, korkutan erkekleri yetiştiren kadınlar gibi. Hem erkek çocuklarını yetiştir, eğit hem de seni öldürsünler. Sonuçta “anneler ve çevre” çocukların eğitimi üzerinde en büyük dilime sahip olan etkenler.

—Bir TV kanalında cumartesi günleri yayımlanan “Kalbimdeki Deniz” adlı dizi film var. Dizide Salman ağa "töre gereği" kızının öldürülmesi emrini  verir. Bıçkın delikanlı "Şirzad"  kız kardeşini sonunda bulur. Şirzad kız kardeşini (Selma) ve eşini (Serdem) öldürürken küçük oğlu yapılanın yanlış olduğunu çoktan bilerek Salman Ağayı, yani babasını azmettirici olarak polise bildirir. Salman Ağa hapishaneye düşmeden önce  “kızını öldürttüğü haberi” koğuşa çoktan gelmiştir. Ağa, koğuşa girdiği anda  çevresini diğer mahkumlar tarafından sarılır. Ve içlerinden birisi Salman Ağanın ayakkabısına tükürür. Bu tavır koğuştaki mahkumlar tarafından Salman ağaya yapılacaklar hakkında seyirciye bilgi verir.

İşte böyle! Keşke her zaman böyle bizden, bizi anlatan ve olumsuz kalıplarımızı “tuşa getiren” yapımlara yer verseydik. Şimdi çoktan…

—Hocam aynı diziyi ben de seyrediyorum. Dizi cidden farklı. İnsanlar bu dizide evlerine ayakkabılarını çıkarıp giriyorlar. Konuşmaları bile bizim günlük konuşmalarımızla aynı. Tepkiler aynı. Salman ağanın öldürttüğü kız için dizide kadın dernekleri bile faaliyete geçmişti. Herkes bu durumun kınanması için seferber olmuştu. Dizi bu anlamda mükemmeldi. Hala Selma ve eşi Serdem töre kurbanı olduğu için üzülüyorum. Çok etkiliydi.

—Aslında çok kolay önlenebilir şiddet. Yani önlemler çok kolay alınabilir. Mesela haberi sunan kişiyi ele alalım. “Haberciler” bu davranışların altında yatan “gerçek nedenleri araştırmalıdır.” İstatistiki bilgiler yayınlamalı konunun uzmanlarıyla konuşmalılar. Sonra da alınması gereken tedbirleri sorumlulara iletmeli ve onları bu tedbirleri uygulaması için zorlamalı, konuyu çok sıkı takip etmelidir.

“Kalbimdeki Deniz” gibi diziler, filmler bolca yapılmalı. Dizler vb. halktan kopuk bize ve insanlığa ait olmayan “zengin fakir aşkları gibi saçmalıklar” kullanılmadan sorumluluk içinde yapılmalıdır. Kadınlara gösterilen şiddet her türlü ortamda kınanmalı en ağır biçimde hatta "lanetlenmelidir." Sadece kadınlara gösterilen şiddet değil, zayıflara uygulanan bu tür şiddeti masum gösterenler ayıplanmalı üzerlerinde “mahalle baskısı mı, devlet baskısı mı, hapishane baskısı mı artık ne uygulanacaksa bunu yapan kişinin burnundan getirilmeli adeta toplumdan soyutlamalıdır. Kadınları öldürerek namusunu kurtardığını zanneden “namussuzlar teşhir edilmeli” yaşamları zorlaştırılmalıdır.  Makale yazanlar, blog yazanlar, öyle suya sabuna dokunmayan etkisiz yazılardan vazgeçmeli “bu tür şerefsizleri” en ağır biçimde kınamalı gerekirse yazısında etkili (küfür vb) sözleri kullanarak yazının gerçek etkisini göstermelidirler.

Elbette “olumsuz birçok paradigma” başka hiçbir şey gözetilmeden “yerle bir” edilmelidir.

— Keşke hocam keşke ama ne gezer... Tam aksine. Okullarda bile cinsiyet ayırımı yapılıyor. Namus bekçileri, toplu taşım araçlarında şortla yolculuk eden kadınları o…yerine koyuyor. Hukuk uygulayıcıları tarafından veya hukuk erkek egemenliği tarafından kollanan olayı namus olarak görüp değerlendirenler de bolca bizim memlekette.

—  İşte Ferit abi ben bu yüzden takıldım haber spikerinin sözlerine. Herkes söyler, herkes eleştirir böyle ölümleri. Asıl kendi sorumluluğumuzu yerine getirebiliyor muyuz? Ona bakmalıyız. Kaç erkek öğretmen sayabilirsiniz şiddeti yok etmeye çalışan? Kaç haberci sunucu tanıyoruz kendini sorumlu hissedip bu şiddette gerçek nedenleri sorgulayan. Kaç başı açık veya başı kapalı olan kadın sayabilirsiniz erkek çocuklarına şiddet öğretmeyen? Peki ya hükümetler, devlet? Neden izin verir ki böyle sorumsuz film yapımcılarına ve dahi, sanatçı geçinen belgesiz sorumsuzlara? Topluma “ne zarar verebileceğini” hesaplamadan dizi veya film yapılabilir mi Yok mudur dizi film yapım sorumlularının danışmanları?

— Hadi zaman doldu hocam. Bak temizlik yapacaklar. Kovulmadan kalkalım!

Yüzme havuzunun kantininden “ya benimsin ya toprağın” adlı şarkının sesi geliyordu.

 

 

 
Toplam blog
: 144
: 899
Kayıt tarihi
: 06.02.07
 
 

Gazete ve kitaplara hep tersten göz atar, daha sonra okumaya başlarım. Bu özelliğim devrik cümlel..