Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Haziran '12

 
Kategori
Siyaset
 

Kadınlarımıza sunulmak istenen 2023 vizyonu: “Saçı uzun ömrü kısa kadınlar”

Kadınlarımıza sunulmak istenen 2023 vizyonu: “Saçı uzun ömrü kısa kadınlar”
 

KADINLARIMIZA SUNULMAK İSTENEN 2023 VİZYONU: “SAÇI UZUN ÖMRÜ KISA KADINLAR”


Siyasette 2023 vizyonuna dair beyanatlar havalarda uçuşurken, 2000’li yıllardan buyana yaşananlara ve şimdilerde çözüm diye dile getirilen bir düzenlemeye  bakarak, bu 2023 vizyonundan kadınların payına düşenleri alamaya ve dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışacağız.

Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılacağı şeklindeki tartışmalar ilerledikçe, böyle daha iyiydi dedirten düzenleme hazırlıkları ile karşılaşıyoruz. Burada ele alacağımız, 1+4'ten sonra açık öğretimi de içeren düzenleme hazırlığı uyarınca zorunlu eğitim;

Ø  Kademeli olacak,

Ø  Mümkün olduğu kadar geçişken olacak,

Ø  Örgün olmayan eğitimleri de içerecek,

Ø  Açık ve sertifikasyona göre eğitim gerçekleştirilecek.

Dolayısıyla ilköğretim 4. sınıf sonrasında, isteyen öğrencilerin İHL orta kısmına ve yaygın eğitim kurumu olan Kur’an Kursları’na gidebilmesinin önündeki yasal engeller kaldırılacak.

Ancak, burada kaldırılanın İHL orta kısmı ve Kur’an Kursları’na gidebilme önündeki mevcut engeller mi yoksa, 4. sınıf sonrasında örgün eğitim uygulaması mı olduğu belli değildir. Çünkü, 4. sınıf sonrasında çocukların esas eğitimleri olarak hangisinin öngörüldüğü fazlasıyla muğlâktır. Burada belirtilen “açık ve sertifikasyona” göre eğitim verileceği ifadesi neyin asıl eğitim neyin tamamlayıcı, isteğe bağlı bir eğitim olarak öngörüldüğünün tam olarak anlaşılamamasına yol açmaktadır.

İşte tam bu karambolde atılmak istenen gol, İHL orta kısımlarının yeniden açılması ile Kur’an Kurslarındaki öğretimin de zorunlu eğitimden sayılması veya Kur’an Kurslarının “Kur’an Öğretim Okulu” haline getirilmesidir. Bu ise, İmam-Hatip Liseleri’nin ortaöğretimde bir meslek okulu mu yoksa genel lise mi olduğuna dair mevcut ciddi itirazlar yok sayılarak, benzer bir tartışmalı yapılanmayı ilköğretime de taşıma çabasıdır. Atılmak istenen golün adı: İHL orta kısımları+Kur’an Kursları’dır…

Böyleyken, mevcut durumda Kur’an Kursları’na daha çok kız çocuklarının devam ettiği ve bu kursların onlara meslekî bir getiri sağlamadıkları unutulmamalıdır. Bu nedenledir ki, önerilen bu düzenleme özellikle kız çocuklarımıza yönelik bir düzenlemedir.

Ancak, kafasını bilerek kuma gömenler haricindeki herkes, ülkemizde, benimseyelim ya da benimsemeyelim ama karma eğitimden rahatsız olan ve çocuklarının dini bilgileri eksiksiz alarak okullarını tamamlamalarını isteyen muhafazakâr kız çocuk velilerinin olduğunu ve bu velilerimizin kız çocuklarını okutma geleneklerinin diğer toplum kesimlerine nazaran çok daha düşük olduğunu bilir. Bu yukarıda anlattığımız kadınlarımızı geriye götürebilecek düzenlemenin toplumsal talebini de, kız çocukları konusunda hassas olan bu velilerimiz oluşturmaktadır. Böyleyken, bu velilerin kız çocuklarının örgün eğitim içerisinde kalmalarını sağlayacak şekilde hâlâ bu iki hassasiyetlerine uygun çözümler üretmemek, onları da kazanabilmek mümkünken bu velilerimizi başkalarının insafına terk etmekle sonuçlanmaktadır. Dolayısıyla bu, bizim toplumsal yaralarımızdan biridir ve yoksaymakla kapanmadığı gibi, bilen-bilmeyen, iyi niyetli-kötü niyetli kim varsa bu yarayı kaşımaktadır. Oysa ki olan, okumak isteyip de okutulmayan ve böyle mesleksiz hayata atılınca da kadına yönelik şiddetin potansiyel mağduru olan kız çocuklarımıza olmaktadır.

Bu toplumsal yaralarımıznüzerinden uhrevî kaygılar öne çıkarılsa da aslında bir seçmen yetiştirme projesi hayata geçirilmektedir. Bunun için de, geneli ilgilendirecek bir kamu yararı olduğu şeklinde bir yanılgı yaratmak için olayları çarpıtmaktan da kaçınılmamaktadır. Öyle ki, “artık örgün eğitim dayatması olmayacak” şeklindeki beyanatlarda, gerçekten uzak birtakım değerlendirmelere gidilmektedir.

Tam da bu noktada, bu bahsedilen sözde örgün eğitim dayatmasının kadınlarımızı bugüne kadar nerelere getirdiğini kısaca hatırla(t)mayı oldukça faydalı görüyoruz;

Üniversitelerde kadın öğretim elemanı oranı yaklaşık % 41.5’tir.

Profesörlerin  % 27.4’si, doçentlerin % 31.6’sı, öğretim  görevlilerinin % 38.5’i kadındır. Ayrıca, 154 üniversitenin 8'inde  kadın rektör görev yapmaktadır.

Okulöncesi eğitimde çalışan öğretmenlerin % 95'i, ilköğretimde % 52'si, ortaöğretimde % 41.9'u kadınlardan oluşuyor.

Hâkimlerin % 28'i, savcıların ise % 5.2'si kadınlardan oluşuyor.

Basın sektöründe çalışan 10.552 kadın personel, 12.097 kadın polis yanında; halk eğitim merkezlerinde 2.171, motorlu taşıt sürücü kurslarında 3.252, özel dersanelerde 22.792 kadın öğretmen ve öğretici görev yapıyor.

Üniversite öğrencilerinin %44'ü, yüksek lisans ve doktora programlarına devam eden öğrencilerinse % 46.8'sı kız öğrencidir.

Böyleyken, bu sözde örgün eğitim dayatmasının altında yatan gerçek; meslek sahibi, ekonomik olarak kendi ayakları üzerinde durabilen kadın algısını geride bırakıp, mesleksiz- kocasına mahkûm bir kadın algısını yerleştirmek midir diye sorulmaktadır.

Çünkü bu düzenleme,

Ø  kız çocuklarına eğitim kurumu olarak Kur’an Kursları’nı,

Ø  kıyafet olarak başörtüsünü,

Ø  meslek olarak da ev hanımlığını

revâ gören bakış açısının ürünüdür. Bu zihniyetin kadınlarımıza sunduğu 2023 vizyonu budur…

Buna göre, Kur’an Kursları’na halihazırda olduğu gibi ilerde de daha çok kız çocuklarının gönderileceği düşünüldüğünde, kız çocuklarının sadece ilköğretim 4. sınıfa kadar örgün eğitim almaları, yani bir tür okuma yazma öğrenmeleri yeter anlayışı ile ardından Kur’an Kursları’nda okumaları, yani dini bilgileri edinmeleri kız çocukları için yeter diyen bir anlayışın insafına terk edilmektedir kadınlarımız. Tarih tekerrürden ibaret derler, doğrudur. Çünkü bu anlatılan Osmanlı eğitim sistemidir, sıbyan mekteplerinde biraz din, biraz okuma-yazma öğretmekten ibaret bir eğitim sistemini diriltme arayışıdır. Oysa ki hangimiz bilmiyoruz Osmanlı İmparatorluğu’nun önemli ölçüde bu eğitim sistem(sizliğ)i yüzünden battığını?

Bu düzenleme, kadınlarımız için büyük ölçüde bir geriye gidiş riski taşımaktadır!

* * *

Oysa ki, bugün geldiğimiz çağ itibarıyla, artık Batılı ülkeler gibi ülkemizde de kız çocuklarının toplumsal cinsiyet rollerinin kalıplarını aşarak geleneksel olarak erkek mesleği olarak görülen alanlarda da yer almaları için teşvik edici uygulamalar hayata geçirilmesi gerekirken, bu düzenleme ile kız çocuklarımız onlara hiçbir mesleki yeterlilik sunmayan eğitim kurumlarına yönlendirilebileceklerdir.

Peki ya sonra?

Sonrası, kadına yönelik şiddette yedi yılda % 1400 artıştır, sadece 2012 Ocak ayında 12 kadın cinayetidir. Böyleyken, 2000’li yıllar Türkiye’sinde kadınların payına gün geçtikçe artan kadına karşı şiddet ve kadın cinayetleri düşüyorsa, kader bunun neresinde?

Bu yüzden, kız çocuklarımızın evlilik ve hayata atılma yaşlarını yükseltemedikçe neyazık ki daha çok.

Henüz 16’sında (çocuk) gelin, 17’sinde anne, 18’inde erkek mağduruyani

Saçı uzun ömrü kısa kadınlar, kadınlarımız olacaktır…

O kadınlar ki, en güzel Nâzım Hikmet anlatır onları:

“…O benim kollarım, bacaklarım, bağrımdır

Yavrum, annem, karım, kız kardeşim

Hayat arkadaşımdır…”

Son bir söz, hâlâ bütün bunlar niye diye sorabileceklere:

“Erkekleri eğitmek gölge veren bir ağaç dikmek, kadınları eğitmek ise; hem gölge hem meyve verecek bir ağaç dikmektir. Gölge, kendi eğitilmişliğinden topluma yapılacak iyilik, meyve ise yetiştirilecek eğitim görmüş çocuklardır”… (Şemsettin Sami, “Kadınlar”)

Sosyolog Faruk Özcan

BURSA/2012

twitter.com/farukkozcan

 
Toplam blog
: 16
: 583
Kayıt tarihi
: 11.06.12
 
 

1980, Bursa doğumlu. Balıkesir Lisesi'nin ardından Uludağ Üniversitesi Sosyoloji bölümünde lisans..